Taha Kılınç: Kâbe’nin etrafındaki revaklar kimin?
Follow @dusuncemektebi2
Suudi Arabistanlı bazı sosyal medya kullanıcılarının, bugünlerde ilginç bir derdi var: “Kâbe’nin etrafındaki revaklar neden Osmanlı’ya nispet ediliyor?
Suudi Arabistanlı bazı sosyal medya kullanıcılarının, bugünlerde ilginç bir derdi var: “Kâbe’nin etrafındaki revaklar neden Osmanlı’ya nispet ediliyor? Revakların adındaki ‘Osman’ kelimesi, Üçüncü RâÅŸid Halîfe Osman’dan geliyor. Bu fahiÅŸ hata artık düzeltilmeli. ‘Osmanlı revakları’ denmemeli.” Munzir Âl-i Åžeyh Mubârek’in baÅŸlattığı tartışmaya, Abdulazîz bin Mut’ib gibi Suudi prensler de dâhil oldu. Yapılan paylaşımlar ve yorumlar epey etkileÅŸim de aldı.
(“Sosyal medya tartışmasından ne çıkar?” demeyiniz. Arap dünyasında -bilhassa Suudi Arabistan’da- atılacak bir adımın iÅŸaret fiÅŸeÄŸi ilk önce sosyal medya hesapları üzerinden çakılıyor. Adeta bir tür kamuoyu yoklaması -veya yerine göre uyarı ve tehdit- gibi. Ardından, gelen reaksiyona göre harekete geçiliyor. Bu nedenle, Arapların sosyal medyada yaptıkları tartışmaların gidiÅŸatını izlemek, önemli. Nitekim, Suudi gazeteleri, söz konusu revak paylaşımlarıyla eÅŸ zamanlı olarak, “Osmanlı revaklarının gerçek tarihi”nin anlatıldığı yazılara yer vermeye baÅŸladı bile.)
Ä°ddiaya göre: Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu döneminde Mescid-i Haram’da gerçekleÅŸtirilen tamirat ve imar çalışmaları, abartılacak kadar büyük ve önemli deÄŸildi. Osmanlılar, Hz. Osman’ın Kâbe’nin etrafına koydurduÄŸu sütunlara Abbâsîler döneminde eklenen ahÅŸap kubbeleri deÄŸiÅŸtirmek ve onarmakla yetinmiÅŸlerdi. Harem’de bugün görülen sütunlar, esas olarak, Osmanlı öncesi döneme aitti. “Revâk-ı Osmânî” kullanımı da, “Osman’ın revakları” ÅŸeklinde, Hz. Osman’a nispet edilmeliydi.
Tarihî gerçekleri tamamen ters-yüz eden ve yüzyıllardır bilinen bir hususu güncel siyaset uÄŸruna deÄŸiÅŸtirmeye kalkışan bu gülünç iddia, bizzat Mescid-i Haram’ın resmî internet sitesinde bile yalanlanıyor oysa. Orada, Kâbe çevresinde meydana gelen tahribat nedeniyle Sultan Ä°kinci Selim’in Mescid-i Haram’ın kapsamlı biçimde imarını emrettiÄŸi, onun vefatından sonra da çalışmaların oÄŸlu Sultan [Üçüncü] Murad döneminde sürdürülerek tamamlandığı, Kâbe’nin etrafına çepeçevre yerleÅŸtirilen revakların da bu nedenle “Osmanlı revâkı” olarak anıldığı açıkça ifade ediliyor. Hem de Osmanlı sultanları için oldukça hürmetkâr bir dil kullanılarak.
Suudi Arabistan’ın mevcut yöneticilerinde birden bire depreÅŸen ve histeri boyutuna ulaÅŸan Türkiye düÅŸmanlığı, geçtiÄŸimiz yıl tarih ders kitaplarının Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu aleyhine galiz iftiralarla doldurularak yeniden yazılmasına yol açmıştı. Mübarek Ramazan günlerinde baÅŸlatılan fuzulî revak tartışmasının da, yolun sonunda böyle bir yere varması mümkün. Osmanlı revaklarının tamamına yakını, geçtiÄŸimiz yıllarda gerçekleÅŸtirilen restorasyonlar sırasında taklitleriyle zaten deÄŸiÅŸtirilmiÅŸti. Åžimdi yeni bir ad da verebilirler. Ama “Osmanlı revakları” ifadesi, Müslümanların zihninden ve dilinden silinir mi? Ä°ÅŸte orası zor.
***
Hayat boÅŸluk kabul etmiyor: “Siyasal Ä°slâm’la mücadele” adına Türkiye’ye ve Osmanlı mirasına karşı baÅŸlattıkları savaÅŸta, Suudiler iÅŸin medya ayağını da elbette boÅŸ bırakmıyor. Bu baÄŸlamda, BirleÅŸik Arap Emirlikleri’nden (BAE) yayın yapan Suudi sermayeli MBC televizyonu, “Umm Hârûn” isimli bir diziyi Ramazan günlerinde ekranlara getirmeye baÅŸladı. Tamamı BAE’de çekilen ve 1940’lı yıllarda geçen hikâyede Yahudi bir kadının “dramı”, dışlanması ve Arap toplumu içindeki “var olma savaşı” anlatılıyor.
(MBC TV'deki Umm Harun Dizisi)
Suudiler sözde Ä°srail’e ve ‘siyonizm’e düÅŸman olmalarına (ve sosyal medyadaki trollerine, Türkiye’ye saldırtırken “Sizde Ä°srail’in büyükelçiliÄŸi bile var, konuÅŸmayın!” dedirtmelerine) raÄŸmen, “Umm Hârûn”, özellikle yeni yetiÅŸen Arap gençliÄŸinin zihnine “siyonistlerle ortak bir yaÅŸam” idealini inceden inceye iÅŸliyor. Daha dizinin ilk bölümünde, Ä°srail’in kuruluÅŸunun anlatıldığı sahnede geçen ÅŸu ifade gibi: “Ä°srail toprakları üzerinde, 1948’de Ä°srail devleti kuruldu”. Arap gençliÄŸi harıl harıl tarih okumuyor tabii ki, önüne ne gelirse onu yiyor. Bu çorbanın üstüne, sıklıkla ısıtılıp ortaya sürülen “Filistinliler zaten Arap deÄŸil”, “Filistinlilerin radikalizmi başımıza bela oluyor”, “Yahudilerle kuzeniz, kavgaya ne gerek var?” sosları da eklendiÄŸinde, menü tamamlanıyor.
***
Ä°slâm dünyasının birlik ve bütünlük içinde hareket etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduÄŸu ÅŸu kritik dönemde, Müslüman bünyedeki ayrışmanın içeriden körüklenmesi gerçekten ibret verici. Arap liderlerin kulağına dışarıdan yapılan sufleleri bilmeme raÄŸmen “içeriden” dedim. KardeÅŸ kavgasını derinleÅŸtiren o sufleler kendilerine mantıklı ve makul gelmese, dinlemezlerdi zira. Onlar da düÅŸmanın planlarına hazır ve teÅŸne.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.