Özel / Analiz Haber
Kovid-19 Salgını Zamanında İslamofobi ve Savunmasız Müslümanlar
Follow @dusuncemektebi2
İslamofobi küresel bir fenomen. Dünya genelinde birbirini tekrarlayan İslamofobik şablonlar İngiltere ve Hindistan örneğinde koronavirüs salgını esnasında da devam ediyor.
BirleÅŸik Krallık’ta her zaman istisnai olma gibi bir tasavvur vardır. Bu istisnailik durumu, küresel koronavirüs salgınıyla baÅŸa çıkmada gösterilen benzeri görülmemiÅŸ yetersizlikle bir kez daha kanıtlanmış oldu. Yine de ülkenin “istisna olma” iddiası politikalar ve sonuçları ne olursa olsun, hız kesmeden devam ediyor. Bu dil aynı zamanda aslında yalnızca Ä°ngiltere ile sınırlı da olmayan Ä°slamofobi ve ırkçılık soslu otoriteryanizmin habercisi.
Macaristan, Hindistan, ABD ve benzeri ülkelerdeki “güçlüye meyletme” modası dünya çapında görülmeye baÅŸladı ve ayrıca Macaristan’da özellikle kurumsal seviyede Yahudi düÅŸmanlığı baÅŸ gösterdi. Müslümanlar, Yahudiler ve radikalleÅŸmiÅŸ “ötekiler”, ülkenin “gerçek” vatandaÅŸlarına ait olan deÄŸerli kaynakları tüketen “içerideki düÅŸmanlar” olarak konumlandırılıyor. Bunlar resmî devlet söylemi hâline geldi. Siyasi hegemonyayı güçlendirmek (örn. “Hindu ulusu”) ve insan hakları savunucusu akademisyen Arun Kundnani’nin de belirttiÄŸi gibi dikkati devlet krizinden baÅŸka yöne çekmek amacıyla hayali bir ulus fikri yaratıldı.
Bu kriz ÅŸimdi Müslümanları da içine aldı, on yıllardır maruz kaldıkları ayrımcılık daha da kötüleÅŸti. Ä°slami Ä°nsan Hakları Komisyonu (IHRC) yayımladığı son raporda, iÅŸ yerinde ve okulda ayrımcılık vakalarının son beÅŸ yılda neredeyse ikiye katlandığını ortaya koydu. IHRC’den elde edilen veriler, 2015’te Ä°ngiltere’de yaklaşık 500.000 Müslüman’ın nefret temelli fiziksel saldırıya uÄŸrayacağı tahminini ortaya koyuyordu. Bu kriz ayrıca nüfusun geniÅŸ kitlelerinin sürekli sosyal ve ekonomik mahrumiyetlere maruz bırakılmasını da kapsıyor. Bazı kesimlerin Müslümanlara yönelik saldırıları ve Müslümanların bu saldırıları hak ettikleri algısı, Müslüman toplulukların yapısal haksızlıklar sonucu ortaya çıkan daha büyük sıkıntılardan sorumlu olmadığı gerçeÄŸini gizliyor.
“Ülkeyi Sevmek ve Ülke Tarafından Sevilmek”
Bugün Müslüman sözcüÄŸü ile güvenlik tehdidi ifadesi neredeyse eÅŸ anlamlı olarak kullanılıyor. “Terörle savaÅŸ” süreci bir dönüÅŸüm geçirirken, Müslümanların beÅŸinci kol faaliyetleri yürüten kitle olarak yansıtılması medyada revaç buldu. Bu da güvenlik politikaları uygulamalarında Müslümanların daha kolay hedef alınmasına imkân saÄŸladı. Bu durum, artık kentlerin sabit bir özelliÄŸi olan çokkültürlülüÄŸün siyaset tarafından reddedildiÄŸi bir zamanda “ulus” fikrini pekiÅŸtirdi. Bu ulusçuluk fikri, Müslümanlara yönelik kısıtlamalar getirmek için yasalar ve söylemler yoluyla “savunmacı bir biçimde” harekete geçirildi. Yeni koronavirüs krizinden önce bu durum BirleÅŸik Krallık’ta çevreci aktivistlere uygulanan yoÄŸun baskılar, muhalif hareketlerin en yüksek güvenlik birimlerince aşırıcı ve hatta terörist olarak etiketlenmesine dönüÅŸtü. Artık Filistin taraftarı oldukları için hedefe oturtulanlar yalnızca Müslümanlar deÄŸil; aynı ÅŸekilde yolda durdurulup aranma ve keyfî tutuklamalara maruz kalma durumu yalnızca siyahilerle ve etnik azınlıklarla sınırlı deÄŸil. Devletin kaba kuvveti her kesimin haklarını daralttı.
Kabaca ülkeyi sevmek ve karşılığında ülke tarafından sevildiÄŸini hissetmek diye tanımlayabileceÄŸimiz vatandaÅŸlığın duygusal yanı da aynı zamanda hasar gördü. 2008 yılındaki küresel kriz, dünya çapında fakirleÅŸmiÅŸ alt ve orta sınıflar yarattı. Müslümanların “ÅŸiddet yanlısı ve hain” olarak etiketlenmesi ise bu durumun yapısal nedenlerle baÄŸlantısının perdelenmesine hizmet etti.
Ä°slamofobi ve “Hindistan’ın Termitleri”
Göçmenlerin veya Müslümanların toplumsal sorunların kökenini oluÅŸturduÄŸu fikri, siyasiler ve seçkinci basın tarafından halka pompalanıyor. Böylelikle azınlıkların eÅŸitlik hakları ellerinden alınıyor, onların günah keçisi hâline getirilmeleri meÅŸrulaÅŸtırılıyor. Hindistan Ä°çiÅŸleri Bakanı Amit Shah, “yasadışı göçmenlerin” (BangladeÅŸli Müslümanları kastediyor) Hindistan kaynaklarını sömüren “termitler” olduÄŸunu söylediÄŸinde, içinde Müslümanlara yer bulunmayan ve Müslümanların kovulmalarının gerektiÄŸi bir ulus resmi çizmiÅŸ oluyordu. Hint yazar Arundhati Roy dâhil olmak üzere pek çok kiÅŸinin de dile getirdiÄŸi üzere bu düÅŸmanlaÅŸtırma dili nasyonal sosyalizm söylemlerini yansıtıyor ve durumun daha da kötüleÅŸeceÄŸinin sinyalini veriyor.
Bunun daha belirsiz ya da sert versiyonları dünyanın dört bir yanında görülüyor. Müslümanların aslında toplumun “deÄŸerli” üyeleri olduÄŸunu anlatma çabaları pek etkili deÄŸil. Bu çabalar, Müslümanlarla tanışmamış insanlara ulaÅŸmak ve böylece Avustralyalı yazar Randa Abdul Fattah’ın Ä°slamofobinin duygusal deneyimi olarak tanımladığı algıyı bozmak açısından yerel düzeyde önemli olsa da, Ä°slamofobi kavramının yapısal yönlerini ele almada bizi çok ileri götürmüyor. Tam aksine bu çabalar, Müslümanların vatandaÅŸlığının koÅŸulluluÄŸunu vurguluyor: Yani “deÄŸerli” olduklarını ispatlarlarsa, Müslümanlar kendilerine yer bulabilecekler. Åžayet ortada gerçek bir vatandaÅŸlık varsa, aidiyet ne olursa olsun herkes için geçerli olmalıdır. Aksi takdirde, “Hindistan’ın termitleri” etiketine ya da Ä°talya sağının güçlü sesi Salvini’nin “Önce Ä°talyanlar” politikasına çok yaklaşılmış olacak.
Müslümanlarla Ä°lgili Komplo Teorileri
BirleÅŸik Krallık’ta Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybeden ilk yedi doktor Müslüman’dı. Bu bile baÅŸlı başına Müslümanların/göçmenlerin “deÄŸersiz” olduÄŸu görüÅŸünü çürütmeye yeterlidir. Müslümanların devlete duydukları baÄŸlılık ve uyum çabalarına devlet tarafından karşılık verilmedi, sevgi gösterilmedi; tam aksine dışlandılar. BirleÅŸik Krallık’ta, Ulusal SaÄŸlık Hizmeti’nin (Ä°ng. “National Health Service – NHS”) yüzde 40’ını siyahi, Asyalı ve etnik azınlık kökenli kiÅŸiler oluÅŸtururken, NHS’yi öven kampanyalardaki grafikler, saÄŸlık çalışanlarının tamamının ya da tamamına yakınının beyazlardan oluÅŸtuÄŸunu gösteriyordu. Tüm bunlar olurken, gerek Modi’nin Hindistan’ında gerek saÄŸcı Ä°ngiliz basınında koronavirüs ile baÄŸlantılı olarak Müslümanların aleyhinde ortaya atılan pek çok komplo teorisine rastlamak mümkün.
SevilmemiÅŸ, toplumsal hafızadan çıkartılmış ve daimi olarak düÅŸman gibi gösterilmiÅŸ Müslümanlar ziyadesiyle hassas durumda. Devletler, Hanna Arendt’in de belirttiÄŸi gibi yasa aracından ulus aracına doÄŸru evrilirken, ırk temelli sınıflandırmaya sokulan gruplar, kendilerini hem sokak hem de devlet ÅŸiddetinden koruyabilecek mercilere sahip deÄŸiller. Roy’un ÅŸu anda Hindistan’da yaÅŸananların Müslümanlara karşı soykırım olduÄŸu iddiası hem doÄŸru hem de endiÅŸe verici olmakla birlikte, dünya çapında yaÅŸanacakların habercisi.
Müellif: Arzu Merali / Kaynak: Perspektif
Henüz yorum yapılmamış.