Sosyal Medya

Osmanlı Dönemi İstanbul'unda Ramazan

Teravih ile sahur arası, Ramazan’ı mahsus bir zaman dilimi haline getiren sayısız âdete ev sahipliği yapardı. Gündüz az çalışıldığı için teravihten sonra uyumak çoğunlukla tercih edilmez; aile sohbetleri, oyunlar, dinî-ilmî meclisler, bazı mekânlarda şiir ve edebiyat sohbetleri gibi geleneklerle Ramazan, kültür ve medeniyetin kurucu unsurlarından biri haline gelirdi. Nihayet dergisi'nden Fatma Sel Turhan Osmanlı İstanbul’unda Ramazan'ı kaleme aldı.



Osmanlı Ä°stanbul'unda Ramazan'ın ilk karşılandığı yerler üç aylarla hummalı bir hazırlığın baÅŸladığı evlerdi. Ama Berat Kandili birlikte hükümet tenbihnâmeler neÅŸreder ve bunlar mahalle imamları vasıtasıyla halka tebliÄŸ edilirdi. Mübarek günlere hürmeten evlerin, sokakların ve dükkânların temizliÄŸine azami itina gösterilmesi, padiÅŸahın ÅŸehri ziyareti esnasında uyulması gereken kurallar, seyir yerlerine kadın ve erkeklerin gidebileceÄŸi günler, bu esnada dikkat edilecek hususlar, Ramazan hayatına mugayir olan ve sosyal düzeni bozacak kaçınılması gereken hareketler tenbihnâmelerin ana konusuydu.

Osmanlı Ä°stanbul'unda Ramazan, üç aylarla beraber ilk önce evlerde karşılanırdı.

Åžaban ayının yirmi dokuzuncu günü akÅŸamı, yüksek bir yerden ayın ilk hilalini gören bir gözcü bunu iki ÅŸahitle Ä°stanbul kadısının önünde ispatlar ise Ramazan'ın baÅŸlamış olduÄŸu Süleymaniye Camii minarelerinin kandillerinden görülürdü. Akabinde mahalle bekçisi gümbürdettiÄŸi davuluyla sokak sokak dolaşıp arkasına taktığı, bu heyecandan nasiplenmek isteyen bir çocuk ordusuyla Ramazan'ı cümle âleme ilan ederdi. Ruyet-i hilâl gerçekleÅŸmezse Åžaban otuz gün olarak kabul edilir, otuzuncu güne bu sebeple “yevm-i ÅŸekk", ÅŸüphe günü denilirdi.
 
Minareler ışıklı, sofralar şen?
 
 
Ramazan'da mahyacıların minareler arasına gerdikleri yazılar kadar ve belki ondan daha çok gül, lale, cami, minber, hilal, kayık, Kız Kulesi gibi kurdukları ışıklı mahyalar dikkat çekerdi. Kadir ve Arife geceleri minareler külâhından ÅŸerefelerinin alt kısmına kadar aydınlatılır, buna da minarelere kaftan giydirmek denirdi.
 
Evler, kapıyı “selamün aleyküm" diyerek çalan herkese açıktı. Ä°ftara kaç misafir geleceÄŸi bilinemediÄŸi için fazladan piÅŸen aÅŸ, eÄŸer kalırsa ertesi gün fukaranın azığı demekti. Ekâbir konaklarında ise her iftar Tanrıkulu misafirler ağırlandıktan sonra onlara diÅŸ kirası namıyla kadife keseler içerisinde bir miktar atıyye vermek âdettendi. Ramazan'ın ilk günü bütün resmî daireler tatil edilir, memurlar görevlerine Ramazan boyunca münavebe ile devam ederdi.
 
 1582 ÅŸenliÄŸinde Atmeydanı’nda üç boyutlu melek ve ÅŸeytan tasvirleri. (ÅžehinÅŸehnâme)
 
Padişahın Ramazan'ı
 
Ramazan'ın on dördü, Topkapı Sarayı'nda Kutsal Emanetler'in bulunduÄŸu dairede temizlik merasiminin yapıldığı gündü. Bizzat padiÅŸahın katılımıyla gerçekleÅŸen bu merasimde gül suyu dolu kâselere batırılan bezlerle Hırka-i Saadet Dairesi temizlenirdi. Ertesi gün padiÅŸah sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesi'nde cemaatle kılar; öÄŸle namazını müteakiben Hırka-i Åžerif ziyaretini gerçekleÅŸtirirdi. Aynı gün ikindi vakti ise Åžehzadebaşı'nda toplanan kalabalık, birazdan önlerinden geçecek saray ahalisini görmek için yol boyunca dizilirdi. PadiÅŸahın Ramazan'da bir de görünmez yüzü vardı ki bu, tebdil-i kıyafetle halka karışan hünkârın, kenar mahallelere kadar köÅŸe bucak dolaşıp iÅŸlerin yolunda gidip gitmediÄŸini görmesi için en iyi yoldu. Tenbihnâmelere uyulup uyulmadığı, et, ekmek, yaÄŸ ve diÄŸer ihtiyaçların belirlenen fiyatta satılıp satılmadığı bizzat PadiÅŸah tarafından böylelikle kontrol edilirdi.
 
 
1759'dan 1924'e kadar devam eden Ramazanlarda, padiÅŸahın huzurunda yapıldığı için “Huzur Dersleri" ismiyle anılan tefsir sohbetleri ise ayrıca zikre deÄŸer. Dönem dönem deÄŸiÅŸen sayıda âlimin katıldığı bu sohbetlerde, ders veren âlime mukarrir, müzakere edenlere ise muhatap denilirdi. Her padiÅŸahın tercihine göre bazen cuma dışındaki bütün günler, bazen haftada birkaç gün, bazen de Ramazan'ın ilk on günü ÅŸeklinde icra edilen bu dersler genelde Kadı Beyzâvi'nin tefsirinden yapılır, derse iÅŸtirak edenler ilmî serbestiyet içinde görüÅŸlerini belirtirlerdi.
 
Haliç’te bir salın içinde salıncaklar, ucube oyuncaklar (lu’betler) ve garip heykeller. (Vehbî Surnâmesi, Levni)
 
Teravih ile sahur arası, Ramazan'ı mahsus bir zaman dilimi haline getiren sayısız âdete ev sahipliÄŸi yapardı. Gündüz az çalışıldığı için teravihten sonra uyumak çoÄŸunlukla tercih edilmez; aile sohbetleri, oyunlar, dinî-ilmî meclisler, bazı mekânlarda ÅŸiir ve edebiyat sohbetleri gibi geleneklerle Ramazan, kültür ve medeniyetin kurucu unsurlarından biri haline gelirdi. Åžehzadebaşı'nda Damat Ä°brahim PaÅŸa'nın 18. yüzyılda sütunlu bir çarşı olarak yaptırdığı Direklerarası ise 19. yüzyılda Ramazan eÄŸlencelerinin mekânı olmuÅŸ; büyük kahvehanelerinde oynanan ortaoyunu, meddah ve karagöz oyunları ile bunlara sonradan eklenen pehlivan güreÅŸleri, tuluat, tiyatro ve at cambazı kumpanyaları burayı özellikle gençlerin uÄŸrak yeri haline getirmiÅŸti.
 
Osmanlı'da Ramazan demek, hayır ve hasenatın bol olduÄŸu; imaretler, aÅŸevleri, darü'z-ziyafeler ve bîmarhanelerinde fakirlerin çokça kollanıp gözetildiÄŸi bir ay demekti.
 
Ä°stanbul gecelerinde temaÅŸa
 
Her sene Ramazan'ın yirmisini izleyen günlerde Beyazıt Kulesi civarında iftar yapmak âdettendi. Ay karanlığına tesadüf eden bu günler Ä°stanbullu için Adalar'dan Fenerbahçe ve Üsküdar'a kadar seyrine doyumsuz bir grup manzarasının ardından loÅŸ karanlıkta karşı kıyılardan yükselen minarelerin kandil ve mahyalarının, gökteki parlak yıldızlara ve denizde ilerleyen vapurların ışıklarına karıştığı bir temaÅŸa vadetmekteydi.
 
 
Kadir Gecesi akÅŸamlarında Topkapı Sarayı'nda düzenlenen Kadir Alayı ile padiÅŸah, maiyeti eÅŸliÄŸinde saraydan çıkar; iftarlarını orada açıp akabinde Kadir Gecesi namazlarına katılmak üzere toplaÅŸan kalabalık ile Ayasofya'ya geçerdi. Sultanların Kadir gecelerinde bazen Sultanahmet veya Yıldız Hamidiye gibi camilere gittiÄŸi de vâki idi. Kadir Alayı'nın güzergâhı boyunca meÅŸaleler yakıldığı gibi önden giden yirmi meÅŸale ve kırk fener de yolu aydınlatırdı. PadiÅŸah ve maiyeti görevli imama uyup namazlarını kıldıktan sonra alay aynı merasimle geri dönerdi.
 
Ayakkabı esnafının ürettiÄŸi kâğıt kız Cemâl. (Vehbî Surnâmesi, Levnî.)
 
Osmanlı'da Ramazan demek, hayır ve hasenatın bol olduÄŸu; imaretler, aÅŸevleri, darü'z-ziyafeler ve bîmarhanelerinde fakirlerin çokça kollanıp gözetildiÄŸi bir ay demekti. 18. ve 19. yüzyılda Ä°stanbul'u ziyaret eden Avrupalı seyyahlar, Avrupa'da adım başı rastladıkları dilencileri, dilenciliÄŸin hoÅŸ görülmediÄŸi Osmanlı toplumunda neredeyse hiç görmedikleri için ÅŸaÅŸkınlıklarını ifade etmiÅŸlerdir. Ä°htiyaç sahibi olup da dilenemeyenler için düÅŸünülmüÅŸ bir uygulama olan sadaka taÅŸları, yerleÅŸtirildikleri cami veya türbelerin kuytu köÅŸelerinde, veren el ile alan elin hiçbir göze iliÅŸmediÄŸi müstesna bir yardımlaÅŸmanın sembolü idi.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.