Faruk Beşer: Fatiha üstüne çalışma notları 2: Sadece senden yardım dileriz
Follow @dusuncemektebi2
‘Bütün hamdler âlemlerin rabbi olan Allah’ın hakkıdır’. Hamd, güzel iş yapanın hakkını teslim etme, bu güzellikten dolayı takdir etme ve sanki ne güzel yapmış der gibi övmedir. Bütün güzellikler Allah’tan olduğu için aslında hepsinin övgüsüne layık olan da O’dur.
‘Bütün hamdler âlemlerin rabbi olan Allah’ın hakkıdır’.
‘Rahman, Rahîm olan Allah’ın’.
‘Hesap gününün tek hâkimi olan Allah’ın’.
Hamd, güzel iÅŸ yapanın hakkını teslim etme, bu güzellikten dolayı takdir etme ve sanki ne güzel yapmış der gibi övmedir. Bütün güzellikler Allah’tan olduÄŸu için aslında hepsinin övgüsüne layık olan da O’dur. Güzel bir iÅŸ yapan birisi övgüyü hak etse de bu güzelliÄŸin kaynağını sürseniz, son halkada yine Allah’ın verdikleriyle ve O’nun yaratmasıyla yapıldığını görürsünüz. Åžükür ise, bizzat kendisine yapılan iyiliÄŸe teÅŸekkür etmedir. TeÅŸekkür ve ÅŸükür aynı köktendir. O halde hamd sadece Allah’a yapılır, bütün hamdler O’nun hakkıdır, çünkü her güzellik O’ndandır, ama teÅŸekkür herkese yapılabilir. TeÅŸekkürün Allah’a yapılanına ÅŸükür, kula yapılanına teÅŸekkür denir.
Rab, besleyip geliÅŸtiren demektir. EÄŸitim anlamındaki terbiye de bu kelimedendir. Terbiye, eÄŸitme becerisine katkıda bulunma demektir. Yani madem ki, besleyip geliÅŸtiren, nimet verip büyüten O’dur, o halde hamdin de sadece O’na olması gerekir. ‘el-hamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn’ cümlesi de Ä°slam terbiyesinde besmele ile birlikte her iÅŸe baÅŸlama ve bitirme edebidir. Müslümanlar iÅŸlerine besmele ve hamdele ile baÅŸlarlar, bunlarla bitirirler. Bu, sünnet düzeyinde bir edeptir.
Malik, bir ÅŸeyin sadece çıplak mülkiyetine sahip olandır, ama Melik maddi ve manevi her ÅŸeyine, üzerindeki her türlü tasarrufa sahip olandır. Bu sebeple Ebu Hanife Fatiha’da mâlik yerine, melik kıraatini tercih eder.
Sure buraya kadar hep üçüncü ÅŸahıs kalıbıyla yani O ÅŸöyledir, böyledir ifadeleriyle gelirken burada birden, ikinci ÅŸahsa yani karşısındakine hitap eden onunla konuÅŸan bir kalıba dönüÅŸür. Sanki o ilk cümlelerle Allah’ı öven birisi O’nu görür gibi olur ve artık O deÄŸil, sen der.
‘Biz sadece sana ibadet eder, sadece senden medet umarız’.
Ä°badet, yüce bildiÄŸi gücün emrinin hakikat olduÄŸunda tereddüt etmeden ona itaat etme demektir. Kendisine ibadet edilen mabud olur. Ä°nsan farkına varmadan böyle bir kabul gösterdiÄŸi kiÅŸileri ve güçleri de mabud edinebilir ve bunu yaparsa ÅŸirk iÅŸlemiÅŸ olur. Bu sebeple Fatiha’nın bu cümlesi Kuran’ın da surenin de Ä°slam’ın da, ihlasın da özüdür. Manasının bunca açıklığına raÄŸmen kulunun bu konuda yamulacağını Allah iyi bildiÄŸi için onun bunu günde onlarca kez tekrarlamasını ve ahdini hatırlamasını ister.
‘Bizi Sırat-ı Müstakîm’e koy’.
Sırat-ı Müstakîm, dosdoÄŸru yol demektir. BaÅŸka ayetlerde Sırat-ı Müstakîm’in, kulluÄŸun sadece Allah’a yapılması olduÄŸu açıkça söylenir. Bu da bir önceki ayeti teyit eder.
Hidayet kelimesi Kuranıkerim’de baÄŸlaçla ya da doÄŸrudan kullanılmasına göre hem hakkı gösterme, hem de insanı fiilen hak olan yola koyma demektir. Dikkat edilirse burada, bize doÄŸru yolu göster deÄŸil de, bizi doÄŸru yola koy deriz. Allah’ı bir bilip O’na kulluk etmek hidayette olmanın esasıdır.
Kuranıkerim’de hidayet genellikle bu anlamda kullanılır. Ä°nsanlar da hak olanı gösterebilirler. Hakikati göstermesi anlamında Resulüllah’a da, hatta baÅŸkalarına da hidayet etti denebilir. Ama insanı fiilen hak üzere kılan, yani hidayeti yaratan sadece Allah’tır.
Mehdî kelimesi de hidayet’ten gelir. Hidayette olan, ya da kendisi sebebiyle hidayetin bulunduÄŸu kimse demektir. Resulüllah (sa), RaÅŸit Halifelerin her birine bu anlamda mehdiler demiÅŸtir. Günümüze kadar böyle mehdiler gelmiÅŸtir ve gelecektir. Åžia’nın mehdisi ise bizden uzaktır.
GeniÅŸ anlamda hidayet, sadece dini konularda deÄŸil, dünya iÅŸlerinde de doÄŸru ve isabetli olanı bulabilmektir. Bu sebeple bilinçli olarak bu ayetleri okuyan mümin Allah’tan hem din, hem dünya hidayetini istemiÅŸ olur.
Hidayet’te yumuÅŸaklıkla ve kibarca bir yol gösterme anlamı vardır. Hediye kelimesi de buradan gelir.
‘Nimet verdiklerinin yoluna… Gazabı hak edenlerin ve haktan sapanların yoluna deÄŸil’.
Resulüllah (sa) gazap edilenlere Yahudileri, haktan sapanlara da Hıristiyanları örnek vermiÅŸtir. Çünkü Yahudiler Allah’ın bizzat kendisine kafa tutmuÅŸ ve Ä°srail’in (Yakub’un) güreÅŸte Allah’ı, haÅŸa, yendiÄŸini, Allah’ın fakir ve cimri olduÄŸunu söylemiÅŸler ve pek çok peygamber öldürmüÅŸlerdir. Bunlar gazabı gerektiren ÅŸeylerdir. Hıristiyanlar ise Allah’a saygılı oldukları zannıyla O’nu doÄŸru anlamaktan uzaklaÅŸmış ve Allah’ın çocuk edindiÄŸini, Mesih’in ve Cibril’in de Allah’ın birer parçası olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸler ve dalalete düÅŸmüÅŸlerdir.
GörüldüÄŸü gibi Fatiha, Allah’ı doÄŸru tanımayı, hidayetin sadece O’na kulluk etme olduÄŸunu, ÅŸirki ve küfrü anlatmakla gerçekten Kuranıkerim’in özetidir.
Yazının ilk bölümü: 'Faruk BeÅŸer: Fatiha'da Rahman ve Rahimin farkı'
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.