Özel / Analiz Haber
Oruç ibadetinin ve Ramazanın bilinmeyen tarihi
Follow @dusuncemektebi2
Ramazan ayında olduğumuz bugünlerde Ramazan'a dair bilinmeyenleri Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden Öğretim Üyesi Mustafa Demirci kaleme aldı. Ramazan orucunun ne zaman farz kılındığı, Yahudilerin ve Hıristiyaların orucunun tarihi, bayram namazı ile ilgili çarpıcı ayrıntılar bu yazıda kaleme alındı.
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiÄŸinde de Medineliler arasında AÅŸure orucu geleneÄŸi vardı. BaÅŸlangıçta “Biz Hz. Musa'ya sizden daha layığız" diyerek o gün oruç tutarak Müslümanların da oruç tutması için tellal çıkarmış ve herkesin bu ibadeti yerine getirmesini emretmiÅŸti."
Ramazan ayı kapımızı çalarken yüksek bir nostaljik beklenti oluÅŸur her yıl; zira çok daha coÅŸkulu ve anlamlı geçen eski Ramazanların özlemi yakalar hepimizi. Bu beklenti Hz. Peygamber'in (sas) yaÅŸadığı Asr-ı Saadette oruç ve Ramazan'ın nasıl yaÅŸandığı konusu gündeme geldiÄŸinde bir kat daha artar.
Halbuki oruç, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin ortalarında farz kılınmış, onun döneminde toplam dokuz Ramazan yaÅŸanmış, bunun ikisi (Bedir ve Mekke'nin fethi) savaÅŸ ve sefer mevsimine denk geldiÄŸinden Hz. Peygamber ve ashabın çoÄŸunluÄŸu Ramazan ayını seferde geçirmiÅŸtir. Dolayısıyla Hz. Peygamber ve sahabeler toplam yedi Ramazanı birlikte geçirebilmiÅŸlerdi.
Bir toplumda herhangi bir uygulamaya dair gelenek ve kültürün oluÅŸmasının belli bir zaman aldığı düÅŸünülürse Hz. Peygamber (sas) döneminde Ramazana iliÅŸkin örf ve âdetlerin oluÅŸması ve toplumsal bir zemin bulması için oldukça erken sayılır.
Mesela kaynaklarda bugünkü gibi coÅŸkulu ve toplu teravih namazlarının kılındığına iliÅŸkin neredeyse hiçbir bilgi bulunmamaz. Kaldı ki, teravihin 20 rekâtının da toplu olarak cemaatle kılınması âdetinin Hz. Ömer döneminde baÅŸlaması, Ramazan ayına iliÅŸkin âdetlerin oluÅŸumunun belli bir zaman aldığını teyit eder.
Dolayısıyla Ä°slamın ilk yıllarına ait bugünkü anlamda toplu teravihler, hatimler, iftar programları, özel iftar ve sahur menüleri, Ramazan pideleri gibi toplumca kabul edilen uygulamalardan bahsetmek zor görünüyor.
Zaten elimizdeki kaynaklar ve rivayetler ağırlıklı olarak Hz. Peygamber'in oruç ibadetinin uygulanmasına iliÅŸkin emirlerine yoÄŸunlaÅŸtığından orucun o dönemdeki toplumsal yansımalarına dair yeterli veriye sahip deÄŸiliz.
Kur'an-ı Kerim'in “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır" (Bakara 183) ayetinde vurgulandığı üzere oruç, insanlığın dinî tarihi boyunca geniÅŸ uygulama alanı bulmuÅŸ bir ibadettir.
Ä°slamın ortaya çıktığı Mekke ve Medine'de yaÅŸayan Araplar ve Yahudiler arasında da kökenleri Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail zamanlarına uzanan oruç ibadetlerine rastlanmaktadır.
ÖrneÄŸin Mekke ve çevresinde Hz. Ä°brahim'in dinini sürdürmeye çalışan çok az sayıdaki (dört kiÅŸi) hanifler, Hz. Ä°brahim'in sünneti olarak her ayın üç gününü oruç tutarak geçiriyorlardı.
Cahiliye Arapları “Recebu'l-Esam" ve “Åžehr-i Mudar" dedikleri Recep ayında da oruç tutuyorlar, aynı zamanda Hz. Ä°smail'den kaldığına inandıkları “AÅŸura" orucunu kaçırmamaya özen gösteriyorlardı. Hz. Peygamber'in de Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bu orucu tuttuÄŸunu hatırlatalım.
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiÄŸinde burada ve yakınındaki Hayber, Vadi'l-Kura ve Fedek'te yaÅŸayan Yahudilerin de tuttukları oruçlar vardı. Bunların başında gelen “Yom Kippur" denilen oruç, Hz. Musa 10 emri almaya gittiÄŸinde Yahudilerin bir buzağıya tapmalarının kefareti olarak tutulurdu. 12 yaşına giren (Bar Misva) her Yahudi bu orucu tutmakla yükümlüydü.
Oruç güneÅŸin batmasıyla baÅŸlar, ertesi gün aynı saatte yıldızların görünmesine kadar devam ederdi. Oruç vaktinin bittiÄŸini ise “ÅŸofar" denilen bir boynuz öttürerek duyururlardı.
Bunun dışında Yahudiler Kudüs'ün tahribi ve Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtuluÅŸ günlerinde “AÅŸura" orucu tutarlardı. (O gün Firavun suda boÄŸulmuÅŸ, Hz. Musa da Allah'a ÅŸükür için oruç tutmuÅŸtu.) Bu, Ä°slam öncesi Arap ve Yahudi toplumları arasında en yaygın oruçtu.
Ä°ncil'de Hz. Ä°sa ve havarilerin de oruç tuttuÄŸundan bahsedilir. Hıristiyanlıkta kilisenin üçüncü emri olan bu ibadet zamanla perhize dönüÅŸtürülmüÅŸtür.
Hz. Ä°sa'nın çarmıha gerildiÄŸi gün “Izdıraplar Cuması" adıyla oruç tutan Hıristiyanlar, ayrıca Hz. Ä°sa'nın yakalandığı ÇarÅŸamba, çarmıha gerildiÄŸi Cuma ve gömüldüÄŸü Cumartesi günleri de oruçla mükelleftirler. Hz. Peygamber onlara benzememek için özellikle bu günlerde Müslümanların oruç tutmasını yasaklamıştır.
Bunun dışında Hıristiyanlar “Büyük Perhiz" (Cemre) denilen 40 günlük bir oruç tutarlar. Hz. Ä°sa'nın tuttuÄŸu bu oruç ancak 3. asırdan sonra Hıristiyanlar arasında adet haline gelmiÅŸtir.
Muharrem'in 10. gününe tekabül eden AÅŸura günü tüm ilahî dinlerde önemli bir gün olarak deÄŸerlendirilir ve oruç tutulur. Hz. Adem'in tövbesinin kabul ediliÅŸi ve yeryüzüne iniÅŸi, Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtularak Cudi Dağı'na iniÅŸi, Yunus Peygamberin balığın karnından, Yusuf Peygamberin kuyudan çıkışı, Hz. Ä°brahim'in ve Hz. Ä°sa'nın doÄŸumu, Hz. Yakub'un gözlerinin açılması, Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtuluÅŸu gibi olayların AÅŸure gününde gerçekleÅŸtiÄŸine inanılır.
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiÄŸinde de Medineliler arasında AÅŸure orucu geleneÄŸi vardı. BaÅŸlangıçta “Biz Hz. Musa'ya sizden daha layığız" diyerek o gün oruç tutarak Müslümanların da oruç tutması için tellal çıkarmış ve herkesin bu ibadeti yerine getirmesini emretmiÅŸti.
Ancak Ramazan orucu farz olunca “isteyen tutar, isteyen terk eder" diyerek nafile yaptığı bilinir. Hatta ölümünden bir yıl önce Yahudiler AÅŸure orucunu 10. gün tutuyorlar denilince, “gelecek yıl dokuzunda tutacağım" sözleriyle onlara muhalefetini göstermiÅŸti.
Hanımlar bayram namazında
Bugünkü oruç ibadeti, Hz. Peygamber'in risaletinin ortalarında, Medine'ye hicretinden yaklaşık iki yıl sonra ve Bedir Harbi'nden bir ay önce farz kılınmış, hatta Müslümanlar ilk Ramazanı Bedir'de geçirmiÅŸlerdi. Ä°slam ibadet tarihinde orucun; tevhid ve namaz gibi ibadetlerin yerleÅŸip Kur'an'ın emir ve yasaklarına yönelik alışkanlıklar yerleÅŸtikten sonra tedricen gelip geç farz kılınması dikkat çekicidir.
BaÅŸlangıçta gelen emir, oruç tutmakla fakir bir Müslüman'ı doyurmak arasında serbest bırakmıştı. Sonra bundan vazgeçilerek orucun kesin olarak tutulacağına dair emirler geldi. Yalnız oruç tutamayacak durumdaki hasta ve yaÅŸlılar ile mazereti olanlara, tutamadıkları oruçlarına karşılık bir fakiri doyurma hakkı verildi.
Ä°bn Kayyım el-Cevziyye orucun bugünkü halini alıncaya kadar üç devreden geçtiÄŸini söyler:
1) Tutup tutmama konusundaki serbest bırakılma devresi,
2) mecburi tutuluÅŸu ve
3) kıyamete kadar geçerli olmak üzere ÅŸeriatın karar kıldığı bugünkü ÅŸekli...
Ä°slam dinindeki orucun üç temel maksadı vardır:
1) Kur'an bu ay içinde indiÄŸinden Kur'an vahyinin baÅŸlangıcını kutlamak.
2) Bir ay boyunca toplum olarak etkili bir “nefis disiplini" ve “irade güçlendirme" eÄŸitimi yapmak.
3) Herkese kendi tecrübesiyle açlığı ve susuzluÄŸu tattırmak, böylece yoksulların ve yokluÄŸun gerçek anlamını kavramak.
Ä°bn Kayyım, “Oruç ibadeti, saf insan fıtratının saÄŸlıklı çalışması ve onu kötülüklerden koruması için Allah'ın bir ihsanı, koruyucu kalkanı ve perhizidir" der (Zâdu'l-Meâd, II, 622).
Ä°slam tarihinde oruca yönelik en tartışmalı meselelerden biri de oruca baÅŸlama tarihinin belirlenmesidir.
Hz. AiÅŸe'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sas) oruç ayının baÅŸlamasını doÄŸru tespit edebilmek için bir ay öncesinden, Åžaban ayından itibaren ayı gözlemeye ve takibe alarak Ramazanı doÄŸru tespit etmeye çalışırdı.
Ayın tam olarak görülmesiyle oruca baÅŸlayan Hz. Muhammed ÅŸayet sis veya buluttan dolayı ay görülmezse Åžaban'ı 30'a tamamlardı. Bir defasında Abdullah b. Ömer'i hilali gözlemek için göndermiÅŸ, onun hilali gördüÄŸünü haber vermesi üzerine müezzini Bilal-i HabeÅŸi'ye emrederek oruca baÅŸlama duyurusu yapmıştır.
“Siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip içiniz" ayetinin lafzına bakarak yeni Müslüman olmuÅŸ bazı kimseler (Adiy b. Hatem), biri beyaz, diÄŸeri siyah iki iplik alarak vakti tespit etmeye çalışmışlardı. “Ya Rasûlallah! Bu beyaz iplikle siyah iplikten murat nedir? Bunlar gerçek manada iplik midir?" diye sorulunca Hz. Peygamber -diÅŸleri görününceye kadar gülerek- “Åžayet ipliklere baktıysan sen gerçekten pek kalın kafalıymışsın. Bundan maksat, gecenin karalığı (siyah iplik) ile gündüzün aydınlığıdır (beyaz iplik)" buyurmuÅŸtur.
Oruç vaktinin giriÅŸini belirlemek için Hz. Peygamber Ramazan gecelerinde ilki Bilal-i HabeÅŸi'ye, ikincisi Ümmü Mektum'a olmak üzere müezzinlerine iki ezan okuturdu. Bilal'in ezanı vaktin yaklaÅŸtığını (fecr-i kazib) duyururdu. Ümmü Mektum'un ezanı ise vaktin bittiÄŸini (fecr-i sadık) ilan ederdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber “Ümmü Mektum'un ezanını iÅŸitinceye kadar yiyip için" buyurmuÅŸtur.
Hz. Peygamber Ramazan ayında diÄŸer aylardan farklı olarak daha çok ibadet etmeye çalışır, her zamankinden daha cömert davranırdı. Öyle ki, sahabeler onun bu ayda “esen rüzgardan daha cömert" olduÄŸunu söylerler.
Hz. Muhammed gündüz orucuna ilaveten iftardan sonra gece de orucuna devam eder (Visal orucu); fakat kendisinin Allah tarafından yedirilip içirildiÄŸini söyleyerek diÄŸer Müslümanların bu orucu tutmasına izin vermezdi.
Hz. Peygamber kıldırdığı bayram namazlarında hanımların hutbeyi duymadıklarını düÅŸünerek minberden indikten sonra onların bulunduÄŸu yere gider, kendilerine nasihatte bulunurdu."
Gece orucu da vardı
Ä°badetlerde aşırıya gidilmesine müsaade etmeyen Peygamberimiz bir hadisinde “Ümmetim fıtrat üzeredir, iftarda acele eden hayır üzeredir" sözleriyle orucu diÄŸer dinlerde olduÄŸu gibi insanı zorlayan bir ibadet haline getirmemiÅŸtir.
Ä°lk Müslümanlar geceleri de oruç tutarlardı. Daha sonra sahur ve gece yeme-içme ruhsatı ile oruç kuralları hafifletilmiÅŸtir. Bakara suresinin 187. ayetinde, “Gündüz orucundan sonra gece kadınlarınıza yaklaÅŸmanız helaldir. (…)Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden size maÄŸfiret ile yönelmiÅŸ ve bu zorluÄŸu üzerinizden kaldırmıştır" buyurulmaktadır.
Ramazan sonunda kutlanan bayram ve kılınan bayram namazı Ä°slam dünyasının en coÅŸkulu günüdür. Bu uygulamanın Hz. Peygamber devrinde de büyük bir sevinçle kutlandığı anlaşılıyor.
Hz. Peygamber bayram günü mutlaka banyo yapar, aile fertlerine de bunu tavsiye ederdi. Bayram namazı cemaatin çokluÄŸundan dolayı mescidde deÄŸil, “musalla" (namazgâh) denilen bir meydanda kılınırdı. Bir defasında bayram günü yaÄŸmur yaÄŸmış, cemaat ıslanınca da Hz. Peygamber bayram namazını mescitte kıldırmıştı.
Aynı hadise Hz. Ömer zamanında da yaÅŸanmış, halk ıslandığı için musallaya gitmek istememiÅŸti. Bunun üzerine Hz. Ömer cemaati mescitte topladı ve namazı orada kıldırdı. Hutbeye baÅŸlarken, “Ey cemaat! Allah Resûlü namazını daha geniÅŸ ve ferah olduÄŸundan musallada kıldırırdı. Mescit cemaati almazdı. YaÄŸmur olunca mescidde kılmak zorunda kaldık" dediÄŸi bilinir.
Namazdan sonra okunan hutbenin namazdan önce okunması geleneÄŸi ise Emeviler döneminde, Halife Mervan b. Hakem zamanında baÅŸlamıştır. Musallaya ilk kerpiç minberler de yine bu dönemde konulmuÅŸtur.
Asr-ı saadette kılınan bayram namazlarında dikkat çeken bir özellik de, Müslüman hanımların namaza katılmalarıdır. Bir rivayette, “Örtülü hanımlar ve bakire kızlarla birlikte bayram namazına çıkmakla emrolundular. Özel durumu olan hanımlar da namaza katılıyorlardı, fakat cemaatin en arkasında otururlar, sadece tekbirlere iÅŸtirak ederlerdi" denilmektedir. Burada “örtülü" vurgusu, bazı hanımların örtü (cilbab) bulamadıklarından namaza katılmadıklarına delalet eder.
Hz. Peygamber kıldırdığı bayram namazlarında hanımların hutbeyi duymadıklarını düÅŸünerek minberden indikten sonra onların bulunduÄŸu yere gider, kendilerine nasihatte bulunurdu.
GörüldüÄŸü gibi oruç ilahî dinlerin en önemli ibadetlerinden biri olmakla birlikte aynı din içinde bile kültür ve coÄŸrafyaya baÄŸlı olarak zamanla farklı gelenek ve adetler oluÅŸmuÅŸtur. Bu farklılıklara raÄŸmen Ä°slam dünyasında oruca dair deÄŸiÅŸmeyen ÅŸey, sadece bedensel bir arınmaya deÄŸil, toplumsal iliÅŸkilerin güçlenip sosyal devletin geliÅŸmesine de imkân saÄŸlamış olmasıdır.
O halde ÅŸöyle diyebilir miyiz: Oruç tutmak, topluma tutunmaktır bir anlamda!
Kaynak: Derin Tarih Dergisi
Henüz yorum yapılmamış.