Rasim Özdenören: Dinlemesini bilmeyen düşünemez
Follow @dusuncemektebi2
Bu durumun kökeninde kimilerinin dinlemeye hevesi olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Dinlemesini bilmeyen, düşünmenin de üstesinden gelemez diye düşünüyorum.
Yeri geldikçe vurgulamak istiyorum. Birbirimizi anlama çabası yerine, kendimizi kabul ettirme kaygısına kapılıyoruz.
GörünüÅŸte sizi dinlemeye, sizden istifade etmeye geldiÄŸini öne süren biri, yönelttiÄŸi sorunun cevabını dinleme yerine sizinle tartışmaya giriÅŸiyor. Soruyor ama dinlemiyor.
Onlardan biri sordu.
Ben de âdetim veçhile konuyu temellendirmeye çalışarak anlatmaya baÅŸladım. Fakat muhatabım sözümü kesip benimle aynı fikirde olmadığını ifade ederek kendi düÅŸüncesini aktarmaya giriÅŸti. Sözünü kesmeden dinledim. Bitirince: “Ben senin ne düÅŸündüÄŸünü merak etmiyordum ki, sen benim ne düÅŸündüÄŸümü merak ediyordun. Gene de sözümü kestin, bana kendini anlatmaya baÅŸladın. Madem öyleydi, niye benim düÅŸüncemi merak ediyormuÅŸ gibi yaptın?” dedim.
Bu bir bakıma onu azarlamaktı.
Bu durum tekil bir örnek deÄŸil.
Bu durumun kökeninde kimilerinin dinlemeye hevesi olmadığı gerçeÄŸi ortaya çıkıyor.
Dinlemesini bilmeyen, düÅŸünmenin de üstesinden gelemez diye düÅŸünüyorum.
Dinlemeyi bilme demek, merak ediyorum demektir.
DüÅŸünmeyse merak etmekle baÅŸlar.
Merak etme tecessüs deÄŸil… Tecessüs baÅŸkasının mahremiyetine burnunu sokmaktır. Kötü bir huy... Ne ahlakta ne adapta yeri var…
Merak ise bir olgunun, bir olayın kökendeki nedenini araÅŸtırmaya dönük bir zihinsel etkinliktir.
Dünyanın bilinmeyen yerlerinin keÅŸfi onu merak edenler tarafından gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir.
Merak etmek durduk yerde baÅŸ göstermiyor. Bir meselesi olmakla baÅŸlıyor.
Meseleyi de kiÅŸi ya kendi kendine bulur veya baÅŸkası ona çözümlenmek üzere bir mesele tevdi eder.
Adam, nasıl oluyor da yıldızlar, gezegenler hep aynı yörünge üzerinde hiç falso vermeden seyredip duruyor sorusuna kafa yoruyordu. Rivayete göre günün birinde bir elmanın dalından kopup önüne düÅŸtüÄŸünü görünce, aradığı cevap kafasında ÅŸekillendi. Newton…
Bir baÅŸkası, fizikçi ArÅŸimet… Ona da kral bir problem getirdi. Kuyumcuya belli ağırlıkta bir saf altın külçesi vermiÅŸ, ondan kendisine bir taç yapmasını istemiÅŸti. Kral tacı beÄŸenmiÅŸ, fakat kuyumcunun altından çalıp çalmadığından kuÅŸkulanmış. Ä°ÅŸin çözümünü ArÅŸimet’e havale ediyor. ArÅŸimet tacı bozmadan kralın istediÄŸi cevabı vermek zorundaydı. Günlerce, haftalarca düÅŸündü. Bir gün hamamda kurnadaki elinin suda yukarıya doÄŸru kaldırıldığını fark edince: “Evrake!” (buldum) diye hamamdan dışarıya fırladı. BulduÄŸu husus, bu gün bizim özgül ağırlık diye bildiÄŸimiz kavramdı. Saf altının ve tacın özgül ağırlığını karşılaÅŸtırarak, kuyumcunun altından çaldığını kanıtladı.
Dinlemek, soru sahibi olmak ciddi bir iÅŸtir.
Laf olsun torba dolsun diye yapılmaz. Öyle yapıldığında dipsiz ambarı boÅŸ kile ile doldurma kabilinden abesle iÅŸtigal edilmiÅŸ olur.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.