Sosyal Medya

Ergün Yıldırım: Kapitalizmin kar ekonomisinden rızk ekonomisine geçişin vaktidir

Tüccar, entelektüel, sanayici, siyasetçi, din adamı insanlar bunlar. Beyaz yakalılar ve dikey sosyal aktörler. Salgının yatay sosyal aktörleri değiller. Bunlardan farklı, yeni salgın döneminde yeni aktörler doğuyor. Bunlar yatay sosyal aktörler. Kapitalizmin “kar ekonomisi” yerine “rızık ekonomisi” konuşulmalıdır artık. Korona günlerinden çıkaracağımız ibretlerden biri de bu olmalıdır.



İngiltere’de, 2009 yılında gripten kaynaklı ölümlerin sınıfsal analizi yapılmış. Fakirlerin zenginlere göre üç kat daha fazla öldükleri tespit edilmiş. Tarihçi Peter Turchin, salgınlar ile sınıfsal eşitsizlikler arasındaki ilişkileri araştırmış. Roma ve Çin örnekleri üzerinde durmuş. Tarihteki salgınlarda krallar ölse de orantısal düşündüğümüzde yine yoksul kesimlerin daha fazla öldüğü ifade ediliyor. Norveç’te, geçen hafta 1200 kişi üzerinde uygulanan yeni bir araştırma yayınlandı. Bu araştırmaya göre korona virüsün yoksul kesimleri ciddi anlamda etkileyeceği gözüküyor. Eğitim düzeyi düşük olan ve geliri az olan sınıflar daha fazla işten çıkarılacak. Ancak araştırmada yoksulluk ve koronavirüs salgını arasında doğrudan bir ilişki de görülmüyor. Yine de bazı gözlemler yapma imkânımız var. Fakirler sağlık imkânlarından daha az pay alıyorlar, sağlıklı beslenme imkânları sınırlı, daha yoğun bir topluluk halinde yaşıyorlar. Bütün bu gerçeklikler, salgının sınıfsal bir yüzünü ele veriyor. O da epidemik toplumda fakirlerin çok daha fazla olumsuz etkilendikleri gerçeğidir.
 
Fakat yaşadığımız korona sürecinde fakirlerin çok farklı bir çehresiyle de karşılaşıyoruz. Daha doğrusu alt toplum kesimlerin, alt düzey meslek grupların ve asgari ücret ya da ona yakın ücretlerle işlerini icra edenler çok ilginç rolleriyle öne çıkıyorlar. Biz çoğunlukla doktorların aktörlüğünde gidişata bakıyoruz. Çünkü sağlıkçı onlar. Hastalıkla doğrudan mücadele ediyorlar. Teşhisi koyuyorlar, tedaviyi uygulatıyorlar, hastanede sabahlıyorlar. Fakat öte yandan başka bir toplumsal kesim de bu süreçte başka dikkat çekici bir sosyolojiyi temsil ediyor. Bunlar düşük gelirli meslek gruplarıdır. Özel güvenlikçiler, postacılar, kargocular, market çalışanları, temizlikçiler… Biz evde tecrit hayatı yaşarken onlar toplumun içindeler. Hareket halindeler. Evin dışında çalışıyorlar. Sokaklara girip çıkıyorlar, apartmanları dolaşıyorlar, hastane kapısını bekliyorlar, kargolarımızı getiriyorlar, market ihtiyaçlarımızı karşılıyorlar.
 
Toplumsal tecrit yaşanırken, bu meslek grupları işlerini icra ediyorlar. Hepimize hizmet ediyorlar. Güvenliğimizi sağlıyorlar, evimize yiyeceklerimizi getiriyorlar, beklediğimiz kargoları ulaştırıyorlar. Onlar virüsle beraber yaşıyor. Geçinmek zorundalar, çalışmak zorundalar, hizmet etmek zorundalar. Aslında “tecrit toplumun” varlığını sürdürmesine onlar yardım ediyor. Toplumun yaşamına yatay katkı sağlıyorlar. Sosyolojiyi canlı tutuyorlar. Toplum, yeniden kuruluş aşamasına, en başa döndüğünde temel ihtiyaçları önem kazanıyor. Temel ihtiyaçları karşılamak için insanlar bir araya gelip toplum olmadı mı? Şimdi de epidemik toplum, tecrit anında çalışma düzeyi ile temel ihtiyaçlarını merkeze alarak yoluna devam ediyor. İşte bunu sağlayan yeni ana aktör grup, alttakiler grubudur. Sadece beyaz yakalılar değil. Epidemik toplumda doktorlarla beraber en önemli aktörler onlar. Beyaz Türkler bunlara “efendi” derlerdi bir zaman. Bey karşısında oldukça ikincil bir ifadedir efendi kavramı. Dursun Efendi, Yaman Efendi… Bu toplumsal kesimler de Türkçe’deki gerçek anlamıyla şimdi efendi insanlar. Salgın toplumunun efendi insanları…
 
Yeni yatay toplum ilişkilerinin aktörleri, karar merciinde değiller. Ne kararları onlar alıyor ne de kararları onlar okuyor. Sosyal medyada, TV’de ve çeşitli toplantı sahnelerinde yer almıyorlar. Güç sahibi olmak, iktidarda kalmak, iktidara gelmek, devletlu olmak ya da kahraman olmak gibi bir motivasyonları da yok. İddiasız, nümayişsiz, gösterişsiz bir topluluk. Kendini ezik de hissetmiyor, dünyayı kurtaracak proletarya da görmüyor. İşini yapar ve ekmeğini kazanır.
 
Max Weber, sosyal aktörler tezini geliştiren sosyolog. Tüccar, entelektüel, sanayici, siyasetçi, vakıfçı, dernekçi, din adamı insanlar bunlar. Beyaz yakalılar ve dikey sosyal aktörler. Salgının yatay sosyal aktörleri değiller. Bunlardan farklı, yeni salgın döneminde yeni aktörler doğuyor. Bunlar yatay sosyal aktörler. Gündelik toplum hayatının derinliğinde, hareketli gövdeleriyle topluma can veriyorlar. Bizim ayakta kalmamız için koşturuyorlar. Tehlikeyi göze alıyorlar. Şimdi onları görmenin, onları hissetmenin ve onları duymanın zamanı. Ölümün toplumsal biçimlenişini daha eşit/adil düzeye çekebiliriz. Sağlıktan yararlanma ve salgından korunma konusunda yoksullara, alt sınıflara ve asgari ücretle çalışanlar için daha adil bir paylaşım sistemi geliştirebiliriz. Bu kesimin işlerini kaybetmelerini ve işsiz kalmalarını engellemek için daha adil bir ekonomik düzene geçebiliriz. Kapitalizmin “kar ekonomisi” yerine “rızık ekonomisi” konuşulmalıdır artık. Korona günlerinden çıkaracağımız ibretlerden biri de bu olmalıdır.
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.