Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Salgın sonrasında Türkiye'nin ulusal güvenlik öncelikleri

İnsanoğlu unutmuş olduğu bir sırada yeniden doğa karşısındaki acizliğini gördü. Böylesi bir atmosferde, ulusal bütçelere fahiş yükler getiren askeri harcamaların neden gerekli olduğu ve gerçekten kime fayda sağladığı sorusu, tüm dünyanın ana gündemlerinden biri.



Koronavirüs ile baÅŸlayan halk saÄŸlığı krizi, hükümetlerin saÄŸlık ve gıda güvenliÄŸi politikalarının ne denli önemli olduÄŸunu bir kez daha teyit etti. Bu aÅŸamadan sonra muhtemeldir ki toplumlar, olası pandemilere karşı kriz zamanlarından önce hükümetlerinden bu yönde tedbirleri almalarını bekleyeceklerdir. Benzer beklentiler, pandeminin yol açtığı ekonomik kargaÅŸalar için de geçerli olacaktır.
 
Salgının yıkıcı gücü
 
Serbest piyasa ekonomilerinin, iktisadi çeÅŸitlilik ve geliÅŸimde gün yüzüne çıkardığı refah, tartışmasız kabul edilir. Buna raÄŸmen kamu yararının kaçınılmaz olduÄŸu saÄŸlık gibi sektörlerde, ihtiyaçlara doyurucu bir cevap veremediÄŸi pandemiyle tekrar test edildi. Nitekim saÄŸlık hizmetlerini özel kuruluÅŸlara teslim eden ülkelerde, salgının yıkıcı gücü daha fazla hissedilmektedir.
 
Koronavirüs salgınının, tüm dünyada düne, bugüne ve yarına dair disiplinler arası akademik çalışmaların artmasına ve sosyal bilimlerin klasik çizgisinin dışına çıkmasına önemli katkı sunacağı açıktır. KuÅŸkusuz bu vaziyet, güvenlik çalışmalarına da intikal edecektir. Halkın sadece savaÅŸlardan, terör eylemlerinden ya da siber saldırılardan korunmasının yeterli olmadığı; bulaşıcı hastalıklardan muhafaza edilmesinin de bir ulusal güvenlik meselesi olduÄŸu, yediden yetmiÅŸe idrak edildi. Åžu an uluslararası gündemin, bazı sorular etrafında yoÄŸunlaÅŸtığı gözlemlenmektedir.
 
Gizem nasıl dağılacak?
 
O soruları ÅŸöyle sıralamak mümkündür. 1. Salgın, uluslararası ekonomik düzeni yeniden ÅŸekillendirecek mi? 2. Çin, ABD’nin küresel liderliÄŸini elinden alacak mı? 3. Avrupa BirliÄŸi dağılacak mı? 4. Salgın, küresel hükümetlere mi, ÅŸehir devletlerine mi, yoksa güçlü ulusal devletlere mi kapı aralayacak? Ve son olarak 5. Salgından demokratik eÄŸilimler mi, yoksa otoriter eÄŸilimler mi kazançlı çıkacak? Bu soruları çoÄŸaltmak elbette olasıdır. Ancak genel tabloya bakıldığında, bu ve benzeri sorular üzerinden farklı senaryoların kurgulandığı veyahut spekülasyonların yapıldığı müÅŸahede edilmektedir.Belki de yukarıdaki soruların üzerinde dolaÅŸan gizemi ya da sis bulutlarını dağıtması açısından ÅŸu soru yerinde olabilir: Hükümetlerin bu krizde gerekli görülen kaçınılmaz rolleri, pandemi sonrasında da devam edecek mi? Bu soruya verilecek muhtemel yanıtlar ve bu yanıtların benimsenmesi, insanoÄŸlunun gelecekte nasıl bir siyasi, ekonomik ve toplumsal hayatla karşılaÅŸacağını belirleyecektir. Yine yaÅŸanılan krizin dini, ideolojik, ekonomik ve geliÅŸmiÅŸlik-azgeliÅŸmiÅŸlik nedeniyle ortaya çıkan bir savaşın sonucu olmadığını her daim hatırda tutmak gerekiyor.
 
Uluslararası gündemin 5 panemi sorusu
 
1. Salgın, uluslararası ekonomik düzeni yeniden ÅŸekillendirecek mi? 
 
2. Çin, ABD’nin küresel liderliÄŸini elinden alacak mı?
 
3. Avrupa Birliği dağılacak mı?
 
4. Salgın, küresel hükümetlere mi, ÅŸehir devletlerine mi, yoksa güçlü ulusal devletlere mi kapı aralayacak?
 
5. Salgından demokratik eÄŸilimler mi, yoksa otoriter eÄŸilimler mi kazançlı çıkacak? 
 
Yukarıda ana hatlarıyla belirtilen nedenlerden dolayı, dünyanın farklı bir güvenlik manzarasına büründüÄŸü inkâr edilemez. Klasik savunma ittifaklarının beklenmedik bir çöküÅŸ sürecine gireceÄŸi elbette söylenemez. Ancak koronavirus, ÅŸimdiye kadar gündemi fazla meÅŸgul etmeyen iki önemli meseleyi dramatik bir ÅŸekilde gün yüzüne çıkardı: Halk saÄŸlığı ve gıda güvenliÄŸi. Bu ikisi, iÅŸbirliÄŸi gerektiren küresel tehditler listesinde artık birinci sırada yer alıyor. Sürekli ve düzenli ucuz gıda temini, tedarik zincirinin bozulmasıyla ciddi bir krizin eÅŸiÄŸine sürüklendi. Bununla beraber bugünlerde, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi ve küresel ısınmanın neden olabileceÄŸi küresel riskler ve tehditler, daha fazla tartışılmaya baÅŸlandı. Sonuçta iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, gıdaların üretimini zorlaÅŸtırdığı gibi dikkate deÄŸer bir kuraklık riskini de bünyesinde barındırıyor. Ä°nsanoÄŸlu unutmuÅŸ olduÄŸu bir sırada yeniden doÄŸa karşısındaki acizliÄŸini gördü.Dünyayı tahrip eden koronavirüs pandemisi, haliyle halk saÄŸlığı krizini keskin bir ÅŸekilde toplumların odağı haline getirdi. Buradan hareketle insanlar, ülkelerin zaman içinde karşılaÅŸabileceÄŸi baÅŸka küresel zorlukların da olabileceÄŸine çoÄŸunlukla ikna oldular. Bu yüzden mevcut düzeni tüm yönleriyle sorgulamaya baÅŸladılar. Bunlardan birisi de ülkelerin güvenliÄŸi meselesi. Birçok uzman, devletlerin ulusal güvenlik için gerçek ve mevcut tehditlere dayanan kaynak harcamalarını yeniden ele alacağını iddia ediyor. Ä°çinde bulunulan koÅŸullarda bunu anlamak oldukça kolaydır. Çünkü ülkelerin bütçelerinden aktarılan fonlarla ayakta duran ve insanoÄŸluna büyük umutlar vaat eden uluslararası kurumlara duyulan güvenin ibresi, ÅŸu sıralardaki petrol fiyatları gibi aÅŸağı yönlü seyrediyor. NATO, Avrupa BirliÄŸi (AB) hatta Dünya SaÄŸlık Örgütü (DSÖ) gibi uluslararası kuruluÅŸlara yönelik baÄŸlılığın sürekli sorgulanması gayet normaldir. Çünkü her üçü de salgın karşısında oluÅŸan beklentileri karşılamada yetersiz kaldı.
 
Böylesi bir atmosferde, ulusal bütçelere fahiÅŸ yükler getiren askeri harcamaların neden gerekli olduÄŸu ve gerçekten kime fayda saÄŸladığı sorusu, tüm dünyada kamuoyunun dikkatini çekmeye baÅŸladı.
 
NATO’nun maliyeti
 
Salgının birçok yönden krize sürüklediÄŸi NATO üyesi ülkelerde, Ä°ttifak için yapılan harcamalar artık ulusal öncelikler arasında görülmeyebilir ve de NATO’nun maliyeti, gereksiz bir masraf olarak deÄŸerlendirilebilir. NATO’nun bu riski bertaraf etmek için yoÄŸun bir kamu diplomasisi yürüttüÄŸü fark ediliyor. ÖrneÄŸin, bu doÄŸrultuda kiÅŸisel koruyucu ekipman, solunum cihazları ve test kitleri gibi acilen ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin koordinasyonu ve teslimatında müttefiklerle birlikte hareket edildiÄŸi ve onlara gerekli lojistik desteÄŸin verildiÄŸi yönünde bilgiler Genel Sekreter Jens Stoltenberg tarafından kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Benzer ÅŸekilde, 1998 yılında deprem, sel ve orman yangınları gibi felaketlerle baÅŸa çıkmak için kurulan NATO’nun Afet Müdahale Merkezinin koronavirüsle mücadelede ön saflarda yer aldığı kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Ben ÅŸahsen gelecek yıllarda Afet Müdahale Merkezinin adının daha fazla duyulacağını ve bu merkezin faaliyetleri üzerinden NATO’nun, baÅŸta üye ülkelerinin toplumları olmak üzere tüm dünyanın ilgisini ve takdirini toplamaya çalışacağını düÅŸünüyorum. Dolayısıyla NATO yakın gelecekte askeri misyonu yanında sivil misyonunu da inÅŸa etmiÅŸ bir örgüt ÅŸeklinde karşımıza çıkabilir. Aslında böyle bir hazırlık gelecek krizlere karşı koyma kaygısı taşıyan tüm kurumların asli görevi olacaktır. Ancak NATO’nun böyle bir dönüÅŸüme ihtiyacı diÄŸerlerine nazaran oldukça fazladır ve yaratıcı bir diplomasiyle bu iÅŸin üstesinden gelebilir.
 
Salgından NATO da etkilenecektir. Ä°ttifak iliÅŸkilerini daha sıkı bir hale getirmek amacıyla üyelerinin taleplerine olan duyarlılığını artıracağı, ÅŸimdiden bellidir. Bu baÄŸlamda Türkiye-NATO iliÅŸkilerinin güçlenmesi, Türkiye’nin ittifak içerisindeki rolünün ve öneminin artması ihtimal dâhilindedir. Nitekim Türkiye, salgın boyunca NATO üyelerine en çok yardım gönderen ülkelerin başında gelmektedir.
 
Türkiye’ye güven
 
MüttefikliÄŸe yakışır bir duruÅŸ sergileyen Türkiye’nin yardımları, kuÅŸkusuz birlik içerisinde Türkiye’ye duyulan güveni artıracaktır. Öyle ki NATO’nun Suriye meselesi karşısında Türkiye’ye yönelik yeni güvence tedbirlerini, kriz sonrasında artırabilmesi olasıdır.
 
1949 yılında kurulan NATO’nun ilk Genel Sekreteri Lord Ismay, birliÄŸin amacını ÅŸu meÅŸhur sözle özetlemiÅŸti: “Rusları dışarıda tutmak, Amerikalıları içeride ve Almanları aÅŸağıda tutmak.” Belki örgütün ilk yıllarında bu söz makul karşılanabilirdi. Ancak günümüzde NATO’nun daha büyük ve geniÅŸ iÅŸbirliÄŸi modelleri üzerinde kafa yorması önemlidir. Rusya’ya karşı dengeleme politikası NATO’nun temel stratejisidir. Fakat ittifakın yeni bir iÅŸbirliÄŸi motivasyonuna duyduÄŸu ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Öyle ki yeni bir sinerji daima birlik olma ruhuna gereksinim duyar. Sadece odağına Rusya’yı koyma stratejisinin üyeler arasında herhangi bir sinerji doÄŸurmadığı gün gibi ortadadır. Pandemi, örgütün güvenlikteki rolünün ne kadar geniÅŸ olabileceÄŸi konusunda muhakkak bir fikir verecektir.
 
GörüldüÄŸü kadarıyla demokratik deÄŸerlerin inÅŸasında, üyeler arasında sorunları çözmede ve üyelerine güven vermede örgüt ciddi bir kriz yaşıyor. Bu krizin pandemi nedeniyle derinleÅŸmesinin önüne geçebilmek için üye ve toplum merkezli reformlara ihtiyaç vardır. Ayrıca ittifakın en güçlü yanını oluÅŸturan “bir müttefike yapılan saldırı hepimize karşı saldırı olarak kabul edilir” sözü Türkiye gibi aktif terör saldırılarına maruz kalan ve sınır güvenliÄŸi sorunu yaÅŸayan üyelere bir emniyet sunmuyor. Ä°dlib’de yaÅŸanan son askeri krizde örgüt, Türkiye‘ye güven veren savunma tedbirlerini alamadığı gibi caydırıcı bir rol de üstlenemedi. Farklı ÅŸekilde de olsa Fransa ile Almanya da NATO ile sorunlar yaşıyor. Bu ayrışmanın en büyük nedeni, ABD’nin kendi ulusal çıkarları doÄŸrultusunda örgütü hareket etmeye zorlamasıdır. Hal böyle olunca NATO ülkeleri bütün üyelerin birbirlerini savunma taahhüdünün aslında sözden ibaret olduÄŸunu düÅŸünüyor. Ä°ttifakın, ABD’nin ulusal çıkarlarının güvenliÄŸini saÄŸlayan askeri bir pakt algısını da artık geride bırakması gerekiyor. Örgüt, ÅŸeffaflık ve eÅŸitlik ilkesinden ayrılmamalıdır. Bugünkü vaziyette ABD ya da NATO tarafından gelecek “Rusya’ya ve savunma harcamalarınıza odaklanın” çaÄŸrısı büyük ölçüde karşılık görmeyeceÄŸi gibi aynı oranda kamuoyunun tepkisini de üzerine çekecektir. Bundan dolayı örgütün yaÅŸadığı odak bunalımını ya da körlüÄŸünü, yani yalnızca Rusya’ya ve savunma harcamalarına odaklanmayı hızlıca aÅŸması ve odak çeÅŸitliliÄŸine gitmesi faydasına olacaktır. Sonuç itibariyle NATO’nun Rusya ile var olmayan rekabeti abartmaktan kaçınması ve bunun yerine üyeleriyle daha derin iÅŸbirliÄŸine yönelmesi, örgüte yeni bir güç ve soluk getirebilir.
 
Ortak düÅŸman
 
NATO üyeleri arasında ortaya çıkan en kayda deÄŸer sorun, terör örgütleri konusunda yaÅŸanmaktadır. ÖrneÄŸin Türkiye’nin toprak bütünlüÄŸüne ve sınır güvenliÄŸine saldıran birçok terör örgütünün NATO üyesi bazı ülkeler tarafından desteklenmesi, müttefiklik açısından oldukça ilginçtir. Sadece ortak bir düÅŸmana karşı oybirliÄŸi içerisine girebilen bir örgütün, bu koÅŸullarda güçlü bir ÅŸekilde geleceÄŸi göÄŸüslemesi pek olası deÄŸildir. O halde iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, küresel ısınma, pandemi, insan kaçakçılığı, uyuÅŸturucu ticareti ve düzensiz göç gibi küresel riskler ihtiva eden konularda, en azından kendi üyeleri arasında ciddi bir iÅŸbirliÄŸi yolu açabilmelidir.
 
Doç. Dr. Ä°smail Åžahin  (BANÜ Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölüm BaÅŸkanı) / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.