Hz. Peygamber, "Taunun önceki milletlerden bir gruba ve Ä°srailoÄŸulları'na ceza olarak gönderilen bir hastalık olduÄŸunu belirtmiÅŸ, bir yerde veba çıktığını duyanların oraya gitmemelerini, bulundukları beldede ortaya çıktığı takdirde de oradan ayrılmamalarını" söylemiÅŸtir. Peygamberimizin tavsiyesi salgın hastalıklar döneminde Müslümanların rehberi olmuÅŸtur.
Nitekim Hz. Ömer'e Åžam'da veba çıktığı haberi verilince halife vebanın olduÄŸu yere gitmemiÅŸ, kendisine, "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diyenlere "Allah'ın kaderinden yine O'nun kaderine sığındığını" söylemiÅŸtir. Ancak hadisin yorumundan dolayı uygulamalar farklılık gösterebilmiÅŸtir. Bazı Müslümanların hadisin baÅŸ tarafını alıp, diÄŸer kısımlarına itibar etmeyerek karantina uygulamayıp, hastalıktan kaçmaları da vebanın yayılmasını hızlandırmıştır. 19. yüzyılda Tarihçi ve Hekim Åžânizâde Ataullah, salgının bulaşıcı olduÄŸunu bilen ulemanın "Bulaşıcı, Allah korusun" demesine raÄŸmen kendilerini karantinaya almamalarını bir tenakuz olarak görür.
FATÄ°H'Ä°N SALGINA KARÅžI STRATEJÄ°SÄ°
Osmanlı döneminde 1466'da Ä°stanbul ve Osmanlı topraklarında ÅŸiddetli bir veba salgını meydana geldi. Bu sırada ikinci Arnavutluk seferinden dönen Fatih Sultan Mehmed Rumeli'de ÅŸiddetli bir veba salgınının olduÄŸunu görünce, ÅŸehirlere uÄŸramadı. Ä°stanbul'a girmekte de acele etmedi. Bir müddet Aydos ve civarında oyalanarak salgının etkisinin azalmasını bekledi. Fatih salgının etkisi azalınca Ä°stanbul'a girdi.
1475'te Kefe'den gelen esirlerin getirdiÄŸi salgın Ä°stanbul'u tehdit edince, Kefe'den gelen gemilerin bir müddet Ä°stanbul'a giriÅŸine izin verilmedi. Salgının büyüme ihtimaline karşı Edirne'ye giden Fatih kendini hastalıktan izole etti. Aynı tavrı II. Bâyezid, III. Murad, IV. Mehmed, III. Ahmed gibi birçok Osmanlı padiÅŸahı da uygulamıştır. Salgın hastalıklarla ilgili yapılması gerekenler konusunda zaman zaman tartışmalar yaÅŸanırdı. Åžeyhülislam Ebussuud Efendi veba ile ilgili sorulan soruya ÅŸu cevabı vermiÅŸtir:
Soru: Vebadan kaçmaya ÅŸeran yasak var mıdır?
Cevap: Allah'ın kahrından lütfuna iltica etmek niyeti ve itikadı ile caizdir." Osmanlı döneminde insanlar salgın zamanlarında bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya olduklarının farkındaydılar ve ellerinden geldiÄŸi kadar korunmaya çalışıyorlardı. Kısmi karantina ve izolasyon uygulanmaya çalışılırdı. Ancak günümüzde olduÄŸu gibi salgınlar karşısında yanlış davranışta bulunanlar ve çaresizlikten hata yapanlar her zaman vardır. Ancak bunlar toplumun tamamına teÅŸmil edilemez. Türklerin dinî taassup yüzünden vebaya karşı önlem almadıkları yönündeki kanaat bir önyargıdır. Avrupalılar'ın Türkler'in veba karşısındaki tavırlarıyla ilgili "EÄŸer Allah takdir etmiÅŸse ölümden ne yapsam kurtulamam, ölmem mukadder deÄŸilse bana hiçbir zarar gelmez' diye düÅŸündüklerinden bu bulaşıcı hastalığın yayılma alanı da geniÅŸliyor" ÅŸeklindeki kanaatleri fazlaca genellemedir. Ayrıca farklı bir anlayış ikliminden geldikleri için Türk zihin yapısını ve inanç sistemini anlayamamaktadırlar.
TÖVBE Ä°STÄ°ÄžFAR ETMEK
Osmanlı döneminde bu tür felaketlerin Allah'ın asi kullarına bir cezası olduÄŸu yönünde bir yaklaşım hâkimdi. Bu yüzden dualar edilerek, Allah'tan af ve yardım dilenir; tövbe ve istiÄŸfar edilerek bu hastalıktan kurtulmak niyaz edilirdi.
1591'de ÅŸiddetli bir salgın oldu. Salgının durması için Okmeydanı'nda devlet adamlarıyla halk dua etti. Salgın Ä°stanbul'u kasıp kavurmaya devam edince tekrar toplu bir duaya çıkılması emredildi. Bu defa dua etmek için AlemdaÄŸ seçildi. Halkla birlikte ÅŸehrin ileri gelen ilim erbabı ile dinî liderleri de duada bulundu. Bir gece orada kalındıktan sonra sabahın ilk ışıklarıyla birlikte dua edilip, ÅŸifa niyaz edildi. Tarihçi Selanikî daha önce Ä°stanbul'un farklı kapılarından günde en az 325 tabut çıkarken bu duadan sonra ölü sayısının günde 100'e düÅŸtüÄŸünü söyler.
1597'de Ä°stanbul'da tekrar baÅŸlayan salgın, hızla yayıldı. III. Mehmed, devlet adamları, âlimler, ÅŸeyhler ve ÅŸehir halkı toplu duaya çıktı. Duadan sonra Ayasofya Vaizi Kara Muhyiddin Efendi vaaz etti ve daha sonra halk dağıldı. 1812'deki salgında da Beylerbeyi Camii'nde II. Mahmud'un iÅŸtirakiyle vebanın son bulması için dua edilmiÅŸti.
Salgın dönemlerinde Müslümanların camiye gitmemesi, dedikodu etmeleri, oyun ve eÄŸlencelerle vakit geçirmelerinin baÅŸlarına bu afeti getirdiÄŸi gerekçesiyle; insanların cemaate devam etmeleri, dedikodu ve boÅŸ iÅŸleri bırakıp, Müslümanca bir hayat yaÅŸamaları istenirdi. Vebadan kurtulmak için dinî ve ahlakî bozukluklar ortadan kaldırılmaya çalışılırdı.
Salgın esnasında camilerde okunması emredilen Ahkaf ve Duhan sureleri rastgele bir tercih olmayıp, Allah'ın verdiÄŸi azap ve cezaları ihtiva etmeleri bakımından seçilmiÅŸlerdi. 1726 veba salgınında Sultanahmet Camii'nde sabah namazından sonra duadan önce müezzinlerin minarede âdet olduÄŸu gibi Ahkaf Suresi'ni okumaları için emir verilmiÅŸti. 1812'deki salgında ise minarelerde güneÅŸin doÄŸuÅŸundan önce Ahkaf ve Duhan sureleri okunmuÅŸtu.
BeÅŸ vakit namazın ardından tekbir getirilmesi, dualarının makbul olduÄŸu kabul edilen küçük çocukların da vebanın sona ermesi için duaya çıkmaları ve ÅŸehrin surları etrafında ve evlerin çevresinde hatim okunması da salgın zamanlarındaki uygulamalardı. Salgınlar sırasında hapiste bulunanların bir kısmı serbest bırakılırdı. Ayrıca sadakalar dağıtılır, satılan kuÅŸların çocukların elinde oyun bahanesiyle telef edilmemesi emredilirdi.
TEMÄ°Z HAVA VE TURÅžU
Kapalı yerlerin havası kirli olacağından açık olan yerlerde oturmak, hoÅŸ kokulu bitkileri kullanarak evin havasını deÄŸiÅŸtirmek de uygulanan tedbirlerdendi. 16. yüzyılda veba üzerine bir risale kaleme alan Nidaî Mehmed Çelebi, salgın döneminde yenmesi gerekenler hakkında ÅŸunları söyler: "Salgın günlerinde, turÅŸu, sumak, limon ile piÅŸirilmiÅŸ olan yemekler, elmayla ayva katılarak yapılan kabak ve patlıcan yemekleri, sirke katılarak yapılmış mercimek ve fasulye çorbalarına portakal suyunun ilave edilmesiyle piÅŸirilmiÅŸ yemekler, Hint hurması ve nar ÅŸarabının katılmasıyla piÅŸirilmiÅŸ yemekler çok faydalıdır. YoÄŸurtlu çorba sirke ile birlikte çok faydalı olur. Bütün ekÅŸilerin içinde en iyi olanı sirkedir ondan sonra limon suyu gelir". Salgın zamanlarında bol miktarda turÅŸu tüketildiÄŸini görüyoruz. Macar Kelemen Mikes, 1726'da TekirdaÄŸ'da etkili olan veba salgınında yöre halkının bol miktarda lahana turÅŸusunu tükettiklerini söyler.
Türkler vebaya sabırla katlanırlar
II. MAHMUD döneminde Osmanlı ordusunda hizmet eden ve daha sonra Almanya'yı kuran önemli komutanlardan Moltke Ä°stanbul'da yaÅŸanan 1837 vebasını anlatırken Türkler'in ve Hristiyanlar'ın hastalık karşısındaki ruh halleriyle ilgili ÅŸu yorumu yapar: "Garip bir hal de Frenkler'e oranla daha fazla Türk'ün vebaya tutulmasına raÄŸmen, hastalanan Türkler'den on defa daha az Frengin ölümden kurtulabilmesidir. Bunun sebebi ancak ruhî olabilir; Türk vebaya tutulursa buna sabırla katlanır, tutulmadığı müddetçe de onu tamamıyla bilmezlikten gelir; 'yumurcak' adını söylemez, olsa olsa 'hastalık' der. Çünkü belânın adını söylemek onu çağırmak demektir. EÄŸer sen bugün bir Türk'e, son üç ay içinde Ä°stanbul'da veba olup olmadığını soracak olsan kalın kaÅŸlarını kaldırır ve dilini ÅŸaklatır; bu da Almanca 'yok canım, Allah saklasın' demektir. Muhakkak olan ÅŸey, Türklerin vebadan öldüÄŸü, fakat Frenklerin vebadan ıstırap çektikleridir".
Sabah Gaetesi
Henüz yorum yapılmamış.