Sosyal Medya

Gökhan Özcan: İnsan düşünce ile derununda tanışır

Düşünmeye kendi içindeki fıtrî meraklardan yola çıkarak başlamıyor mu aslında insan? Düşüncenin insanın kendi derunundan filizlenen zorunlu bir gayretin, bir arayışın meyvesi olduğunu söylememiz gerekmez mi?



DüÅŸünmeye nereden baÅŸlanacağı konusunda bir kafa karışıklığı yaÅŸanıyor bugünlerde. Evet, orta yerdeki soru bu: Nereden baÅŸlayacağız düÅŸünmeye? Kitaplardan mı? DüÅŸünmekte mesafe aldığını düÅŸündüÄŸümüz insanların ortaya koydukları devasa birikimden mi? O birikimin içine dağılmış haldeki teorik izahlardan, anlam yüklü paragraflardan, derinleÅŸtirilmiÅŸ ifadelerden, tecrübeyle demlenmiÅŸ cümlelerden mi? Bunlar ‘düÅŸünce’yi baÅŸlatma kudretine ÅŸeyler mi gerçekten; yoksa düÅŸünceye yol aldıracak, katkı saÄŸlayacak, derinlik ve istikamet kazandıracak yardımcı zenginlikler mi?
 
DüÅŸünmeye kendi içindeki fıtrî meraklardan yola çıkarak baÅŸlamıyor mu aslında insan? Hatta, bundan daha önce, düÅŸüncenin insanın kendi derunundan filizlenen zorunlu bir gayretin, bir arayışın meyvesi olduÄŸunu söylememiz gerekmez mi? Çünkü, insanda düÅŸüncenin kökenini keÅŸfedebilmek için, bizi daha önce düÅŸünülmüÅŸ olan her ÅŸeyin kapı eÅŸiÄŸine taşıyan bir baÅŸlangıç noktasına ihtiyacımız var.
 
Karnını doyuracak bir ÅŸeyler arayan kiÅŸi, önce açlığını bilmek zorunda deÄŸil midir? Açlığının bilincinde olmayan biri tokluÄŸu aramaya çıkmaz ve tabiatıyla neden olduÄŸunu bile anlayamadan açlıktan ölürdü. Ä°ÅŸte insan zihnine düÅŸünceyi çağıran ÅŸeyin de bu nevi bir açlık hissi olması gerektir. Burada kastettiÄŸimiz anlamda açlık hissi, zihinlerde düÅŸünceyi dölleyen ‘tohum düÅŸünce’dir, düÅŸünce dediÄŸimiz her ÅŸey bu tohumdan filizlenir, beslenir, boy atar, dallanıp budaklanarak aÄŸaca dönüÅŸür. Elbet bu tohumun aÄŸaca dönüÅŸmek için topraÄŸa, suya, havaya, ışığa ihtiyacı vardır; yine de tohum yoksa bir aÄŸaç ihtimalinden dahi söz edemeyiz. Ä°nsan, ‘düÅŸünce’si ile kendi içinde, özünde, derununda tanışır, düÅŸünce oradan baÅŸlar. Peki, o tohum nereden gelir? Bir önceki aÄŸacın verdiÄŸi meyveden... Peki ya bir önceki aÄŸacı büyüten tohum? Böylece hikayenin en başına doÄŸru gideriz zorunlu olarak.
 
“EÄŸer düÅŸünmeyi öÄŸrenmek istiyorsak, her ÅŸeyden önce, bu arada yürümeye baÅŸladığımız yolun üzerinde bize sıkıntı veren soruları aceleyle görmezden gelmemiz, bilakis, hiçbir icat ile bulunamayacak olan ÅŸeyi arayan sorulara yanaÅŸmamız gerekiyor” diyor Martin Heidegger, ‘DüÅŸünmek Ne Demektir’ isimli eserinde.
 
Bilmediklerimize dair bir merak taşıyor da olsalar, zihinlerimizde bir izah uyandırmış da olsalar, yokluktan varlığa düÅŸen birer tecellidir aslında kelimeler.
 
“Aklıma takılan bazı çetin sorulara” dedi beyaz saçlı adam, “baÅŸkalarının düÅŸünceleri arasında beni yatıştıracak cevaplar bulamayacağımı artık biliyorum.”
 
KonuÅŸmayı, meramımızı ifade etmeyi nereden baÅŸlayarak öÄŸrenmiÅŸsek, düÅŸünmeye de oradan baÅŸlamamız icap eder. Bakınız meramla baÅŸlıyor her ÅŸey... Basit ya da daha derinliÄŸine bir meram... KonuÅŸmanın, anlamlar dünyasından önce anlamlar, sonra o anlamları ifade eden kelimeleri seçmeye baÅŸladığımız yer düÅŸüncemizin baÅŸlangıç noktasıdır. Bizi bu gayreti göstermeye sevk eden nedir, ‘insan’ın bize çok karmaşık gelen gizlerini çözmeye belki de buradan baÅŸlamak gerekiyor.
 
Frieddich Schelling’den, ‘Ä°nsan ÖzgürlüÄŸünün Özü Üzerine’ derinliÄŸine düÅŸünceler: “Ä°nsan zamanda doÄŸmuÅŸ olsa bile, yaratılışın başında merkezde yaratılmıştır. Kendi yaÅŸamını zamanın içinde belirleyen eylemi, zamana deÄŸil, sonsuzluÄŸa aittir. Bu eylemle, insanın yaÅŸamı zamansal olarak öncelemez, doÄŸası gereÄŸi sonsuz bir eylem olarak zamanın içinden geçerek gerçekleÅŸir.”
 
“Yoktan bir var yaratan Mevlâm” dedi meczup, “vardan nice var yaratmaz mı?”
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.