Sibel Eraslan: Servilerin altında bir ağlayan mı var?
Follow @dusuncemektebi2
Hz.Resulullah nazarında ağaçlar, kıyamete kadar müslümanın gündeminde olmalıdır; kıyamet koparken dahi o kargaşanın içinde elimizdeki fidanı dikmek gerektiğinden bahseder. Peki biz kalplerimizi ve zihinlerimizi niçin bu kadar çölleştirdik. Niçin ağaçları umursamadan, şehirleri betonarme hapishanelere çeviriyoruz.
Servi, Ä°slamın simgesi bir aÄŸaçtır. Emperyaldir; büyük Endülüs’ün, Kırım’daki Ak Medrese’nin, Åžam’daki Süleymaniye Medresesi’nin, Ohrid’deki BektaÅŸi Tekkesi’nin, Potiçel’deki Müslüman Kabristanlarının, Girit adasındaki doÄŸu mahallelerinin, Bosna Saray’ın yokuÅŸlu yollarının halihazırdaki bekçileridir serviler. Medeniyetler dağılmış yıkılmış, yakılmış, sürgüne gönderilmiÅŸ, ama birer parmak izi, birer mühür misali bu aÄŸaçlar, geride kalmıştır. Serviyi gördüÄŸünüz her yerde, gayrı ihtiyari ellerinizi Fatiha okumaya kaldırırken bulabilirsiniz kendiniz. Çünkü elleriniz de bilmektedir ki, servi, Ä°slam milletinin havaya doÄŸru kalkmış ÅŸehadet parmağıdır...
***
Seyyar geniÅŸ bir sehpayı yazı masası olarak kullanmaya karar verdiÄŸimden beri, hayatım boyunca pencereler önünde hiç de durup dışarı bakmadığımı farkediyorum. Korona günlerindeyse yeni keÅŸfettiÄŸim bir yer; pencere. Evin gözü gibi. Hemen karşımızdaki ilkokulun bahçesindeki iki genç serviye de hayret etmem bu yüzden. Bilnçsizce ekildikleri belli ÅŸu çocuk bahçesinde ne arıyor bu yeÅŸil gözlü bekçiler...
Ä°nsan ev günlerinde daha da farkediyor: Çoktan beridir, aÄŸaçsız bir ÅŸehir mimarisine hapsetik kendimizi. Veya apayrı sonradan görmeliklerle dünyanın farklı iklimlerinden koparıp getirdiÄŸimiz aÄŸaçlarla süsülemekteyiz sağı solu. Oysa tıpkı konut mimarisi gibi, ÅŸehirlerin orijinalitesini kuran yerli aÄŸaçlar vardır. Keserseniz, küserler bir daha geri gelmezler. Ben çocuklarıma, doÄŸup büyüdüÄŸüm semtin, niçin FıstıkaÄŸacı olduÄŸunu anlatamayacak haldeyim mesela. Biz çocukken altında top koÅŸturduÄŸumuz aÄŸaçlar çoktan uçup gitmiÅŸ, yerlerine saÄŸlam apartmanlar dikilmiÅŸ... AÄŸaçları kesilenler, kör ebeye döneceklerini hiç de tahmin etmiyorlar.
Yahya Kemal’i, Ahmet Rasim’i, Abdülhak Åžinasi Hisar’ı, Halide Edip Adıvar’ı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı okuduÄŸunuzda, ÅŸehirlere, hassaten Ä°stanbul’a, ruhunu veren o kendine has mimarinin içinde aÄŸaçların ayrı bir yeri olduÄŸunu görüyorsunuz. Bursa da böyledir. Ulu Caminin etrafındaki çınar aÄŸaçları, sanki Bursa’nın dedesi, ninesi gibidir. AÄŸaçlar ÅŸehirlerin alın yazılarıdır...
Sadece kültürel anlamda söylemiyorum bunu, iklim dengesini kuran, teneffüs ettiÄŸmiz havayı ferahlatan, güneÅŸ ışıklarına karşı ÅŸemsiye fonksiyonu gören aÄŸaçlarımızın yeryüzünün uzun ömürlü olmasının teminatı olduÄŸunu da zikretmeliyim... DoÄŸal dengenin ÅŸefkatli kızlarıdır aÄŸaçlarımız...
Hz.Resulullah nazarında aÄŸaçlar, kıyamete kadar müslümanın gündeminde olmalıdır; kıyamet koparken dahi o kargaÅŸanın içinde elimizdeki fidanı dikmek gerektiÄŸinden bahseder. Peki biz kalplerimizi ve zihinlerimizi niçin bu kadar çölleÅŸtirdik. Niçin aÄŸaçları umursamadan, ÅŸehirleri betonarme hapishanelere çeviriyoruz. Gerçi gücü yeten, içinde Japon kiraz aÄŸacından, Dubai palmiyesine kadar envai çeÅŸit ithal aÄŸaç barındıran yapay cennetlerde yaÅŸayabiliyor. Ama varsıl olmayanlar ve orta halli kesim, ruhsuz, elbette aÄŸaçsız, beton cehennemine mahkum.
Gölleri, ırmakları, nehirleri, denizleri lütfen rahat bırakalım. Tabiata iyi davranmadığımız için, onun canını hoyratça yakıp, tükettiÄŸimiz için bu gün devasa iklim dengesizlikleriyle ve virüs salgınlarıyla karşı karşıyayız iÅŸte... Bazı ÅŸuursuz ve açgözlü adamlar tarihi bir gölün etrafında define ararken, nasıl yapmışlarsa yapmışlar, gölün su kaynağını kesmiÅŸler de, gölü kurutuvermiÅŸlerdi... O gölü ve içindeki binlerce canlı organizmayı, bir daha geri getirmemize imkan yok.
Bu gibi durumları, politik bir hesaplaÅŸma veya restleÅŸme olmaktan derhal çıkartıp, ortak akıl ve ortak vicdanla hareket etmemiz gerekiyor..
Star Gazetesi
Henüz yorum yapılmamış.