Sosyal Medya

Yusuf Kaplan: Çağın ağlarında hapsolmuş, zehirlenen ve yok olan insan

modern insanın içi çölleştiği için, modern insanın yolculukları dışarıyı da çölleştirmekle, kendi ruhsuzluğunun tohumlarını gittiği her yere ekmekle sonuçlanır: O yüzden gittiği yerleri ve toprakları da kurutur modern insan.



Uzun mesafeli yolculuklara çıkarken bir hüzün kaplar içimi… Ama bu yolculuklardan, zenginleÅŸerek dönerim… Dönmek istemem: Bitmesin isterim. Çünkü benim yolculuklarım aslında tek yanlı / keÅŸif yolculukları olarak kalmaz: Çok yönlü / mükâÅŸefe yolculuklarına dönüÅŸür. Åžam’dan Timbuktu’ya, Cakarta’dan New York’a kadar yaptığım bütün yolculuklarımdan zenginleÅŸerek, arınarak, çaÄŸ’ın aÄŸ’larını, baÄŸlarını ve prangalarını kırarak yani “ümmîleÅŸerek” döndüm hep.
 
KEŞİF TEK YANLI, MÜKÂÅžEFE ÇOK KATMANLI BÄ°R YOLCULUKTUR...
 
Her sefer’de kendimi yeniden keÅŸfederim; her sefer, “zafer”ini ilan eder hazer’deki “ben”e karşı. Ben gider, benini, ruh kardeÅŸini, yürek ülkesi ikiz kardeÅŸini, yani “sen”i, yani “biz”i bulur sefer’den hazere dönüÅŸ gerçekleÅŸtiÄŸinde.
 
Yolculuk, ister zihnî, ister fikrî, isterse bedenî / fizîkî bir yolculuk olsun, eÄŸer tek yanlı / ben üzerinden gerçekleÅŸiyorsa, yalnızca keÅŸif çabasına dönüÅŸüyorsa, benden beni alır götürür, beni de yok eder sonunda. Ama eÄŸer yolculuk, çok yönlü bir mükâÅŸefeye dönüÅŸebiliyorsa, iÅŸte o zaman, zaman durur; zamanı durdurur, ben’le sen’i buluÅŸturur bir noktada: Hakikat güneÅŸine ulaÅŸtırır varlığı, biz’in varlığını. Hakikat güneÅŸinin kanatlarında keÅŸfedilmemiÅŸ kıtalarda bariyerleri aÅŸan, yeni koridorlar aç/tır/an bir varoluÅŸ yolculuÄŸuna eriÅŸtirir, hakikat güneÅŸinin ışığı, yeni keÅŸiflere ışınlar kiÅŸiyi.
 
Aslında bütün yolculuklar, içeri’den dışarı’ya, dışarı’dan içeri’ye doÄŸru gerçekleÅŸen mükâÅŸefe yolculuklarıdır. Ama modern insanın içi çölleÅŸtiÄŸi için, modern insanın yolculukları dışarıyı da çölleÅŸtirmekle, kendi ruhsuzluÄŸunun tohumlarını gittiÄŸi her yere ekmekle sonuçlanır: O yüzden gittiÄŸi yerleri ve toprakları da kurutur modern insan. Bir yere gidemez, bir arpa boyu yol alamaz gerçekte: Ä°çinde ruhsuzluk çölü bitirerek kendini de bitiren içi geçmiÅŸ dünyasıyla, zihnî yorgunluÄŸuyla, manevî yoksulluÄŸuyla kendine benzetir gittiÄŸi her yeri: Dolayısıyla bir mesafe katedemez turist bakışı’yla çıktığı yolculuklarda/n modern insan.
 
O yüzden keÅŸif, bir buluÅŸ ve bulunuÅŸ hâli deÄŸildir, Elmalı’nın da dikkat çektiÄŸi üzere. KeÅŸfin bir buluÅŸ ve bulunuÅŸ hâline dönüÅŸebilmesi, bir meselesi olan, hâliyle bir mesafe ÅŸuuruna sahip insanlarda gerçekleÅŸebilen bir vicdan hakikati ve vecd yolculuÄŸu ile mümkündür.
 
Ä°NSANIN NÄ°SYAN VE Ä°SYAN HÂLLERÄ°...
 
Çağımızın insanı, sadece çaÄŸa, çağın aÄŸlarına kapandığı için, pornografi hapishanesi’ne kapatıldığını göremeyecek kadar meselesizleÅŸmiÅŸtir. Çünkü “pornografi”, meselesi olmayan insanların mesafe duygusunu yitirmeleriyle sonuçlanan bir ontolojik evsizleÅŸme, bir ayartılma, bir dilsizleÅŸme, bir nesneleÅŸme yeri ve ân’ıdır. Tıpkı Hollywood filmlerinin başımıza ördüÄŸü çorapta olduÄŸu gibi.
 
Pornografi”, burada, bir duyuÅŸ, algılayış ve varoluÅŸ biçimidir: Ä°nsanın duyma, algılama, varolma, dolayısıyla farkı fark edebilecek tefrik kabiliyetlerini yitirme hâli: Firak ateÅŸinin sönmesi... AÅŸk ateÅŸinin bitmesi... Modern / seküler insanı narkoza mahkûm eden; insanı ayartan, uyutan; insanın duyma, algılama ve varolma melekelerini yutan bir estetize yok oluÅŸ biçiminin adı ve adresi. Öz’ün, özgürlüÄŸün, hakikat özleminin yitirilmesi.
 
ModernliÄŸin, “unutmak”; postmodernliÄŸin ise “unutmayı unutmak” olarak tarif edildiÄŸini hatırlarsak, neden pornografi hapishanesine hapsedildiÄŸimizi anlamakta zorlanmayız.
 
Ä°nsan, yaratılışı icabı, unutan (nisyan hâlinde) ve baÅŸkaldıran (isyan hâlinde) bir varlıktır. Ama insan, nisyanı da, isyanı da aÅŸabilecek kudret, irade, akıl ve hikmet kabiliyetleriyle de donatılmıştır emaneti üstlendiÄŸi için.
 
EN UZAÄžI EN YAKIN KILAN MESAFE: Ä°ÅžTE BÜTÜN MESELE!
 
Ä°nsanın, aklını, iradesini, kudretini harekete geçirebilmesi, bu kabiliyetler de dâhil yaratılış hikmetlerini tefekkür ve tezekkür edebilecek bir emanet ÅŸuuruna sahip olmasıyla mümkün. Emanet ÅŸuurunun sırrı, birinci ÅŸehâdet’le ikinci ÅŸehâdet arasındaki medcezirde gizli: Yaratıcı ile arasında mutlak bir mesafe olduÄŸu hakikatine tanıklık edebildiÄŸi zaman, insan, ikinci ÅŸehadette ifadesini bulan kul’luk bilincine eriÅŸebilir: Kulluk bilinci, “elçilik” bilincinden önce gelir.
 
Ab/i/d’’le mabud arasındaki mesafe, kiÅŸiye, kiÅŸilik kazandıracak bir mesafe ve mesele bahÅŸeder: EÄŸer kiÅŸi, abd / kul olma ÅŸuurunu yitirirse, Hakk’a hakkıyla kul olma meselesini ve melekesini de yitirmekten, kendini, heva’sını, arzularını, ürettiklerini mabudlaÅŸtırmaktan kurtulamaz. Dostoyevski’den Lacan’a kadar Batılı sanatçıların ve düÅŸünürlerin de gördükleri yakıcı gerçek budur.
 
Özetle, duymanın, düÅŸünmenin ve varolmanın olmazsa olmaz ÅŸartı, mesafe bilincine sahip olmaktır. KiÅŸide mesafe bilinci ne kadar geliÅŸkinse, kiÅŸinin meselesi de o kadar büyüktür, kiÅŸinin hakikatle, eÅŸyanın hakikatiyle kurduÄŸu iliÅŸkilerde zihnen mesafe kat edebilmesi de o kadar güçlüdür. Mesafe ÅŸuuru, en Uzak’ı bile, ÅŸahdamarından daha yakın kılabilecek kadar ÅŸiire ve yemiÅŸe durdurur insanı.
 
Sözün özü: Dünyanın cehenneme dönüÅŸmesinin nedeni, insanın mesafe fikrini yitirmesi, azmanlaÅŸması ve meselesizleÅŸmesidir.
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.