Sosyal Medya

Kemal Sayar: Rahmanı işitmek

Üzerimize yağan bombalar, belki de Allah’ın sözlerini hâlâ duyabilen ve insanlığa hâlâ bir şeyler fısıldayabilecek son insanları da susturmak içindir. Masumlara kendi kalplerinden öte bir sığınak yoktur. Hâlâ Tanrı’yı hatırlayabilenler, neoliberal iktisadın ‘loser’larıdır. Masumların bütün kuvveti güçle ayartılamamaları, parayla baştan çıkarılamamaları, reklam ve propagandayla kandırılamamalarıdır. Onlar, dünyanın onca gürültüsü içinde, Allah’ı işitmeye devam ederler.



‘DüÅŸman yoksa da onu inÅŸa etmek gereklidir’ diye yazmıştı Umberto Eco, çünkü düÅŸman kendi deÄŸerler sistemimizi de ölçmeye yarar. Ä°slam neden Batı’nın ötekisi oldu? Bu soruya yüzlerce cevap verilebilir ancak geçenlerde okuduÄŸum bir kitapta karşılaÅŸtığım satırlar bu konuda farklı bir açılım getiriyor. Bazen okuduÄŸunuz o birkaç satır yolunuzu ışıtır.  Neil Curtis’in Ä°diotizm/ Kapitalizm ve Hayatın ÖzelleÅŸtirilmesi (Ä°letiÅŸim yayınları) adlı kitabında, bu ÅŸeytanlaÅŸtırma iÅŸleminin berisinde ehlileÅŸtirilemeyen bir iktisadi anlayışın yattığını söyler. Hizaya getirilemeyen, piyasa faÅŸizmine boyun eÄŸdirilemeyecek olan tefecilik yasağının ta kendisidir ve bu da Batı açısından kabul edilemez bulunmaktadır: ‘Ä°slami köktenciliÄŸi Batı’nın gözünde bu denli tahammül edilmez kılanın, genelde iddia edilenin aksine, yüzyılların siyasal liberalizmini geriletecek bir tehdit olmasından çok, Ä°slâmi köktenciliÄŸin ekonomik liberalizme karşı olması ve mevcut iktisadi formasyonumuza açık bir alternatif oluÅŸturması söylenebilir. Hatta Batı’nın günümüzde tanıdığı siyasal özgürlüklerin çoÄŸunu destekleyen bir Ä°slâm anlayışı ortaya çıksa bile-ne de olsa bildiÄŸimiz hoÅŸgörünün kökleri Ä°slam medeniyetine uzanır- Batı’nın buna, sosyo-ekonomik iktidarın mevcut biçimlerine meydan okuması sebebiyle, ÅŸiddetle karşı çıkmaya devam edebileceÄŸini söyleyebilirim. ÖrneÄŸin, Hristiyanlar (Calvin sayesinde) tefecilik yasağını rahatlıkla unutmanın bir yolunu bulmuÅŸken, bu yasak Ä°slâmi iktisadın temel direklerinden biri olmayı sürdürmektedir. Bu yüzden, dünya yüksek seviyede bir küresel karmaşıklık ve baÄŸlantısallık hali yaratan seyahatle, göçle, kültürel etkileÅŸimle ve yeni teknolojilerle büyük ölçüde açılmış olsa da, ben esas neticenin dünyaya yaklaÅŸmanın, dünyayı yorumlamanın ve dünyada var olmanın olası yollarının kapatılması olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bir baÅŸka deyiÅŸle, küreselleÅŸme altında yaÅŸanan açılma, dünyanın hakim neoliberal model içerisinde kapatılmasıdır...ÖzelleÅŸtirmenin yeni saÄŸduyusuna gönüllü katılmayan her bir ülke, gerekirse, askeri müdahaleyle buna zorlanacaktı’.
 
Piyasa ideolojisi ruhları esir alıyor ve ona karşı oluÅŸturulabilecek her türlü alternatif katı bir biçimde reddediliyor. Yoksulların dahi güvenlik tehdidi sayıldığı bir dünyada, ÅŸatafatlı  devrimlerin sonu, kaynakların soyguncu bir azınlığa peÅŸkeÅŸ çekilmesine çıkabiliyor. Hayat, artık ‘bireyselliÄŸimizin iç hakikatini en iyi ifade eden yaÅŸam tarzını bulmaya çalıştığımız bir tüketim macerası’dır. Bugün her meÅŸrep ve düÅŸünce piyasa köktenciliÄŸine karşı bir var olma savaşı veriyor. Bu köktencilik deÄŸdiÄŸi her yeri kirletiyor, temiz kalmış neresi varsa orayı muhasara ediyor ve tüketimin önünde engel saydığı her yeri pervasızca yıkıp geçiyor. Hayal gücümüz, estetik duyarlılığımız ve toplumsal heveslerimiz bütünüyle ekonomik deÄŸer üretiminin emrine veriliyor. Åžairler reklam metni yazıyor,  yazarlar politik slogan üretiyor. Aç gözlülük ve kâr tutkusu, bir ekonomik faÅŸizme dönüÅŸüyor. Ekonomik cangılda ruh, hayatta kalma mücadelesi veriyor, insanı insan yapan deÄŸerler adeta bir kara delik tarafından emiliyor. Yoksulluk olaÄŸan üstü bir hızla artıyor ve bu yoksulluÄŸu serbest piyasa mekanizması yaratıyor. Bir tür ekonomik ırkçılık, bir ekonomik faÅŸizm olarak neoliberalizm bize dünyanın sadece galipler için yaratıldığını söylüyor. John Berger’in sözleriyle, ‘ ‘Neoliberalizmin çılgın ideali, tüketicinin tüketim yoluyla insanlık durumundan muafiyet kazanması, bu muafiyeti satın alması. Ä°nsanlık durumu dediÄŸimiz ÅŸey ölümlülüÄŸü, acıyı, hüznü, kayıp vermeyi içerir. Ama aynı zamanda, bütün bunlarla barışmayı ve onları aÅŸmayı saÄŸlayan hasletleri de barındırır. Neoliberalizmin kurucu ideolojik öÄŸelerinden biri, tüketicinin bu muafiyeti satın alabileceÄŸi iddiasıdır’. (Ä°stanbuldan Gelen Telefon, Metis yayınları).
 
Susan Buck-Morss Küresel Bir Karşı Kültür adlı kitabında (Versus yayınları) Ä°slam’ın, neoliberalizmin ekonomik ve ekolojik ÅŸiddetine ve dahi zenginle yoksul arasındaki ayrımın büyümesini besleyen fundamentalist ortodoksilere karşı güçlü bir eleÅŸtirel tartışma imkânı verdiÄŸinden söz eder. ‘Vücut bulmuÅŸ bir iyilik’ olarak inanç. Eylem halinde iyilik olarak iman. Toplumsal ahenk, eÅŸitlik ve ekonomik adalet üzerine temellenen bir ahlaki güç modern hayatın getirdiÄŸi dengesizlikleri iyileÅŸtirebilir. Buck-Morss’u izleyelim :  ‘Tefecilikten uzak durmak, zenginliÄŸi yeniden dağıtmak ve Ä°slâm’ın toplumsal adalet inançlarını yansıtmak sadece siyasi ittifaklar için deÄŸil bölgesel ekonomi için de temel teÅŸkil edebilirdi, ama günümüzün Müslüman finansal rejimleri buna laftan baÅŸka bir katkıda bulunmazlar. Ayrıca bu tür bir ekonomik birlik, küresel ekonomi içindeki neoliberalizm hegemonyasına, serbest pazarın ortodoksisine cidden meydan okuyabilirse, nasıl bir tehdit oluÅŸturacağını görebiliriz’. Böylece ‘mevcut iktidar eÅŸitsizliklerine karşı protestonun siyasi telaffuzları için yaratıcı bir mekan açan’ bir eleÅŸtirel kültür, alternatif bir düÅŸünme biçimi zuhur eder. Bu bir imkândı ve bugün kan gölüne dönen coÄŸrafyamız, bu imkânı içinde barındırıyordu. Belki de bütün mesele söylendiÄŸi gibi tefeciliÄŸin inancımız açısından hâlâ kabul edilemez bulunmasıdır. TefeciliÄŸe karşı olmak, insan ruhuna ve güzelliÄŸe katıksız bir inanç duymak demektir. Åžeytanın ÅŸerrinden Allah’a sığınmak, masumiyeti korumak demektir. Zalim olmaktansa mazlum olmayı yeÄŸlemek demektir.
 
Yer ve semanın birbirinden iki kıta gibi ayrıldığı, insanın Tanrılığa soyunarak kutsalın bütün iÅŸaretlerini yeryüzünden silmeye çalıştığı bir zamanda, bir direniÅŸ adası olarak iman. Virgil’in sözünü tekrar ederek, ‘Tanrılara boyun eÄŸdiremezsem ben de cehennemi hararetlendiririm’  diyen müfsitlere inat, insanın yükseliÅŸ imkanlarına inanç.
 
DoÄŸayı ve insanı tahrip ederek yeryüzünde hükümranlık kurmak isteyenlere de ÅŸifa verebilecek bir çift sözümüz olmalı. Ä°nsan hastalanırsa tabiat hastalanır, tabiat hastalanırsa da insan. Küçük âlem ile büyük âlem ilahi bir baÄŸla birbirine baÄŸlıdır. Yaratılmışlar arasında yalnızca insan dünyayı tahrip edebilme gücüne sahiptir. Ä°nsanın ödevi barış ve dengeyi tesis etmektir yeryüzünde. ‘Daha özel olarak Ä°slam’ın rolü, insanın nihai iyiliÄŸini isteyen bir görüÅŸle, yer ve gök arasındaki dengeyi kurmaktan ibarettir... Allah’la uyum içinde yaÅŸamadıkça âlemle uyum içinde yaÅŸayamayız’ der William Chittick.
 
Üzerimize yaÄŸan bombalar, belki de Allah’ın sözlerini hâlâ duyabilen ve insanlığa hâlâ bir ÅŸeyler fısıldayabilecek son insanları da susturmak içindir. Masumlara kendi kalplerinden öte bir sığınak yoktur. Hâlâ Tanrı’yı hatırlayabilenler, neoliberal iktisadın ‘loser’larıdır. Masumların bütün kuvveti güçle ayartılamamaları, parayla baÅŸtan çıkarılamamaları, reklam ve propagandayla kandırılamamalarıdır. Onlar, dünyanın onca gürültüsü içinde, Allah’ı iÅŸitmeye devam ederler.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.