Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Fuat Keyman: Korona sonrası dünya

Salgının ardından normale dönsek bile ev yaşamımızdan iş yaşamımıza, günlük yaşamdan siyasi, ekonomik, alanların örgütlenmesine yeni bir düzenlemeye gidilecek. Post-korona dünyada: “Milliyetçilik”,“Kendini Koruma”, “İçe Kapanma” ve “Biz-Öteki Ayrışması” güçlenecek;



Genel kabuller:
 
Birincisi, bildiğimiz küreselleşmenin, toplumsal ve “günlük yaşam”ın, ve “devlet-devlet”, “devlet-birey”, “birey-birey” arasındaki ilişkilerinin sonuna geldik. Normale dönsek bile sağlığımızdan diğer insanlarla ilişkilerimize, ev yaşamımızdan iş yaşamımıza, günlük yaşamdan siyasi, ekonomik, idari, eğitim, kültürel vb. alanların örgütlenmesine yeni bir düzenlemeye gidilecek. 
 
Yeni bir normal ve yeni bir mekansallık ortaya çıkacak. 
 
Bir taraftan, “sağlık”, “temizlik”, “mesafe” ve “içerde olmak-dışarıda olmak dengesi” diğer taraftan yaşamın her alanında “dijitalleşme” ve “online” derecesi çok hızla yükselecek. Yapılan araştırmalar, korona pandemisinin, ticaretten, alışverişe, eğitimden ekonomiye uzanan bir alanda gelişen “online uygulaması”nın 15 yıl sonra düşünülen rakamlara hızla yaklaştığını gösteriyor;
 
İkincisi, “hareketlilik”, seyehat, ziyaret, dolaşma, gezme, vb. alanlardaki hızı çok yüksek bir noktaya gelmiş küreselleşme süreci ciddi anlamda yavaşlayacak. Küreselleşmenin hızı ve ritmi yavaşlayacak. Aslında şu şekilde söylemek daha doğru: Günlük yaşamdan toplumsal yaşama ve küreselleşmeye hayatın ritmi ve hareketliliği yavaşlayacak, sosyal mesafeler artacak. 
 
Daha az seyehat, daha az gezme, daha az ziyaret, en genelde daha az yüz yüze ilişki dönemine giriyoruz. “Küresel turist ve gezgin” olmadan korunaklı barınaklarında daha fazla zaman geçirmeyi tercih eden “korunaklı benlik” olmaya doğru bir dönüşüm süreci geçireceğiz;
 
Üçüncüsü, “belirsizlik” ve “risk” yaşamın her alanında ve bireysel-yerel-ulusal-küresel ölçekde belirliyici ve tanımlayıcı konumda olacaklar. Korona pandemisi toplumun “risk toplumu”na dönüşmesi sürecini çok hızlandırdı. Riskin arttığı ve yaygınlaştığı bir ortamda güven nasıl inşa edilebilir, diğer bir değişle “risk toplumunda güven inşası” çok kritik bir soru konumuna gelecek. Yaşadıklarımızı tanımlarken “risk toplumu”, “küresel risk toplumu” vb. kavramları kullanacağız;
 
Dördüncüsü, “sağlık-ekonomi” ilişkisi, hem toplum yönetiminin hem de “güvenlik-ekonomi-demokrasi” dengesinin belirleyici unsuru olacak. Devlet-toplum-birey ilişkilerini ve toplum yönetimini konuşurken çok daha fazla ve sıklıkla “sağlık” ve “ekonomi” alanlarına gönderme yapacağız. Bunun demokrasiyle bağlantısı net değil: “post-korona dünyada demokrasi” nasıl olacak noktasında büyük bir belirsizlik içindeyiz.
 
Okumalarımdan ve katıldığım çalışmalardan çıkardığım bu kabuller önemli olmakla birlikte post-korona dünya üzerine yaptığımız tartışma için sadece bir başlangıç noktası olarak ele alınmalı; bu dünya üzerine esas sorduğumuz sorulara yanıt vermede yardımcılar ama yeterli değillerler. 
 
TARTIŞMALAR VE FARKLILAŞMA
 
Çok ciddi, hatta şok niteliğinde bir değişimi yaşıyoruz, fakat; değişimin hangi derecede, hangi yönde ve hangi nitelikte olacağını bilmiyoruz. Bu nedenle de, yapılan tartışmalarda farklı görüşler ve yorumlar ortaya çıkıyor, oydaşma yerini farklılaşma ve ayrışmaya bırakıyor. Üç önemli tartışmayı okurların dikkatine sunmak istiyorum:
 
Birincisi, post-korona dünya toplum yönetiminden küresel yönetime uzanan geniş bir yelpazede nasıl bir “yönetim anlayışı ve tarzını” ortaya çıkartacak?;  milliyetçiliğin mi, küresel işbirliğinin mi öne çıktığını göreceğiz; devlet-devlet üstü küresel ve bölgesel kurumlar ilişkisi nasıl gelişecek, devlet gücü ve iktidarı artacak mı?
 
İkincisi, post-korona dünya, toplum içinde, “devlet-birey”, “birey-birey”, “birey-benlik” ilişkilerinde nasıl bir değişim yaratacak? Nasıl ve hangi yönde bir değişimi, demokrasi, vatandaşlık, haklar-özgürlükler, eşitlik, dayanışma, ahlak alanlarında göreceğiz? Güvenlik-özgülük ilişkisi nasıl toplumsal ve bireysel yaşam alanlarında şekillenecek? Belirsizlik ortamı içinde, korku, endişe ve güvensizlik mi; yoksa, dayanışma, paylaşma, sorumluluk duyguları mı öne çıkacak ve vatandaşlık ve benlik anlayışını belirleyecek? 
 
Üçüncüsü, post-korona dünya küreselleşme sürecinde son yıllarda yaşanmakta olan “liderlik kaybı ve güç kayması”na nasıl ve hangi ölçü de etki edecek? Amerika hegemonyasının ve liderliğinin sonuna mı geldik? Küreselleşen dünyamız, “Amerika liderliğinde küreselleşme”den “Çin liderliğinde küreselleşme”ye mi evrilecek?  Batı’dan Asya’ya güç ve etki kayması hızlanarak “Asya’nın yükselişi”ni güçlenedirecek mi?  
 
Bu sorular etrafında gelişen akademik ve kamusal tartışmaları ve kendi görüşlerimi okuyucularla paylaşmak istiyorum. Bu yazıda sadece ilk soruya odaklanacağım, sonraki soruları ayrı yazılarda ele alacağım. 
 
DEVLET Mİ, KÜRESEL İŞBİRLİĞİ Mİ?
 
Bu soru temelinde yaygın görüş, post-korona dünyanın belirsizlik, yaşamsal (ontolojik) güvensizlik, ve risk derecesi yüksek yapısının devletin gücünü ve iktidarını arttıracağı yönünde. 
 
Post-korona dünyada: “Milliyetçilik”,“Kendini Koruma”, “İçe Kapanma” ve “Biz-Öteki Ayrışması” güçlenecek; yaşamsal güvenlik ve sağlık adına “daha az özgür”daha az dışa açık, daha az refaha sahip, denetimi yüksek bir “Risk ve DisiplinToplumu” ortaya çıkacak; dünya siyasetinin “çatışma” ve “güvenlik” eksenli yapısı değişmeyecek “ekonomi”, “güvenlik”, “sağlık” birincil odak noktaları olacak “demokrasinin zayıflaması” ve ikincil plana atılması süreci devam edecek.
 
Tüm bu görüşlerin altında, korona pandemisinin devletin gücünü ve iktidarını arttıracağı ön kabülü var. İlginç olarak, devletin güçleneceği saptamasını sadece güvenlikçi yaklaşımı savunanlar değil, siyasal ekonomi temelinde küreselleşme analizi yapanlar ve liberal, sosyal demokrat, sol, muhafazakar fikir dünyalarından gelen bazı düşünürle de yapıyorlar. Devletin güçlenmesi farklı akademik ve kamusal tartışmalarda yaygın görüş niteliğinde.
 
Buna karşın, bugünü ve post-korona dünyayı, özellikle ekonomiye etkisi temelinde, 1929 büyük dünya bunalımı ve sonrası çıkan II. Dünya Savaşı dönemi ile karşılaştıran ve 1945-sonrası dünya düzeninin kurulması için alınan kararları ve atılan adımları hatırlatan görüşler, “Küresel İşbirliği” dönemine girme olasılığının da önümüzde bir şecenek olarak durduğunu söylüyorlar. 
 
Küresel örgütlerden düzeyinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün öneminin anlaşılması; IMF’nin bir trilyon dolara kadar yardım fonu kararı alması; Dünya Bankası’nın atacağı adımlar ve vereceği yardımlar/projeler; ve en önemlisi, hükümetlerin sosyal devlet ve çalışanı koruma üzerine attığı adımlar, küresel işbirliği düşüncesini güçlendiriyor. 
 
II. Dünya Savaşı sonrası düzenin kurulması için bazı ülkelere yeni hegemon Amerika’nın verdiği Marshall Yardımı türü bir yardımın bugün de verilmesi gerekliliğini konuşuyoruz. Şunu biliyoruz ki, böyle bir yardım verilese de, devlet temelli değil, küresel örgütler yoluyla olacaktır. Bu da, işbirliğinin küresel düzeyde olmasının önemini bize gösteriyor. 
 
Ben, devlet gücü-küresel işbirliği ilişkisinin, birlikte, bağlantılı ve birbirlerini tamamalayıcı bir tarzda düşünmenin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Devlet-Küresel Örgütler ilişkisi, karşıtlık içinde ya da birbirini dışlayan bir ilişki olarak düşünülmemeli; aksine, bu iki aktörün işbirliği içinde ve birbirlerini tamamlayıcı bir ilişkiye girmeleri, ikisinin de kapasitesini arttıracaktır. 
 
Post-korona dünya, devletlerin daha güçlü olduğu bir dünya olabilir. Ama, şu soruyu sormalıyız: Nasıl bir devlet, nasıl bir güç kullanımı? Gücün bir merkezde, tek bir elde mi toplandığı, yoksa, bölgesel ve küresel örgütlerle, yerel yönetimlerle ve sivil toplumla paylaşıldığı bir yönetim tarzı, bir devlet-toplum-birey ilişkisi mi? 
 
Bu soruların tartışılmasına, post-korona dünyada “devlet-birey-benlik ilişkileri”ni ele alacağım yazımda devam edeceğim...
 
 
Kaynak: Karar-Görüş

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.