Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Kendimizle yüzleşme önerisi: Kapitalizmin mükemmel insanı ve Yaradan'ın işleri

Günün sonunda beş para etmez hamburgeri masasına zamanında gelmediği için zıvanadan çıkan, en basit ve manasız hazları kısacık ertelendiği için dünyayı yakmaya hazır, çok hümanist, çok hayvan sever, çok cinsiyetli, çok şımarık ve tabii çok özgür birey var karşımızda.



“Katolik doÄŸmak ölü doÄŸmak demektir.”
Thomas More
 
Thomas More ünlü Ütopya’sında böyle der. Kast ettiÄŸi kilisenin başına kimin geleceÄŸi dahil, hayatın her bir detayının belirlendiÄŸi, kilisenin ve tanrısının olabilecek her ÅŸeyi öngördüÄŸü, insanın da öngörülen olduÄŸu... Böyle ÅŸeyler düÅŸündüÄŸü, yazdığı ve söylediÄŸi için 8. Henry tarafından hain olarak suçlanıp idam edildi. Gerçi ölümünden epey sonra Kilise kendisini Aziz, hatta Anglikan Kilisesi ondan da önce Åžehit ve Aziz ilan ettiler ama bu More’un ifade ettiÄŸi gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmez: Katolik doÄŸmak ölü doÄŸmak demektir. More’un tespitinin temel baÄŸlamının siyaset olduÄŸunun farkındayım, ama siyasete çıkmayan bir baÄŸlam mı var, çünkü tamamen öngörülen bir varlık olarak insan tasavvuru, gerçekten de insana ve onu yaratan Tanrı’ya ciddi taarruzlar içeriyor. Köleci, sınıfsal, kasta dayalı toplum anlayış ve yapısının temelinde de öngörülmüÅŸ insan tasavvuru yatmaktadır ve hiç ÅŸüphesiz arkasında iktidara dair, ekonomi politiÄŸe dair süreç yönetimi. Son tahlilde Katolik’in tasavvur edebildiÄŸi Tanrı en fazla, biraz adil ve merhametli, biraz irice bir 8. Henry, tebaa da biraz daha ezik bir kulcağızdır. Böylece Kilisenin tanrısı, aslında onun yeryüzündeki mücessem hali ile Kral ve her ÅŸeyi ile öngörülmüÅŸ tebaası. Oysa bütün dinler tarihi bunun aksini söyler. Bütün peygamberler bu rezil dayatmaya bir itiraz ile çıkmışlardır. Roma’nın daha sonra kanatları altına alıp uysallaÅŸtırdığı, bin bir suratla tanınmaz hale getirdiÄŸi Ä°sa mesajı, çok saÄŸlam bir itirazdı. Kudüs’te kurdukları bölgesel para ve trampa sistemi ile mazlum Musevi halkının kanını uyduruk tanrıları adına emen Yahudi bankerlik sistemine ve her gün yeni vergilerle, zulümlerle hayatı yaÅŸanmaz hale getiren iÅŸgalci Roma yönetimine karşı ciddi bir itirazdı. Ä°sa’nın ve diÄŸer peygamberlerin bu itirazı sadece siyasete hamledilemez elbet, o itiraz bu rezil siyasayı doÄŸuran, meÅŸrulaÅŸtıran ontolojik tanıma, dayatılan uyduruk tanrıya ve bu uyduruk tanrı ile meÅŸrulaÅŸtırılan düÅŸkün, insana yakışmayan yaÅŸama idi.
 
Bu uzun girizgahı son günlerde bütün dünyayı sarsmakta olan, birçok önemli aydın tarafından muazzam deÄŸiÅŸimlere yol açacağı öngörülen küresel koronavirüs salgınına dair birkaç kelam etmek için yazdım.
 
ÖngörülmüÅŸ insan
 
Yüzyılları aÅŸan kolonyalist ve sömürgeci geçmiÅŸi ile kapitalizm, uzun tarihinde belki de ilk kez bireyin tüketiciliÄŸine bu kadar bel baÄŸlar hale düÅŸtü. DüÅŸtü diyorum çünkü koca koca kapitalistler adeta kaderlerini bireyin tüketimine terk etmiÅŸ durumdalar. Oysa tarihte kapitalist, bir sömürü çarkının tepesinde oturur, büyük oranda emek sömürüsü ile toplar ve bir parçası da olduÄŸu iktidar çarkları içinde korunaklı pozisyonunu sürdürür. AÅŸağıdan yukarıya sömürü çarkı böyle bir ÅŸeydi. Bu hali ile Katolik Kilise ve tanrısı ve tabii öngörülmüÅŸ birey/tebaa bu çarkın temel ontolojisini oluÅŸturur. Fransız Devrimi bir bakıma bu öngörülmüÅŸ insan olgusuna da bir itirazdır.
 
‘Sen muhteÅŸemsin’
 
‘Tanrı’ demiÅŸti Nietzsche ‘bir düÅŸüncedir, her doÄŸruyu eÄŸri kılan ve duranı sersemleten.’ Bunu manastırlara sığınan, pagodalarda kaybolan sofiler için söylemiÅŸti ve haksız da deÄŸildi, çünkü onları görünür yaÅŸamdan, üretimden kopararak, iradeden ve talepten kopararak tanrı tarafından bütün detayları ile öngörülmüÅŸ bir kaybolmaya davet ediyordu. Ancak günün sonunda Nietzsche’nin öldürdüÄŸü tanrı bir baÅŸka kılıkta kendini muazzam ÅŸekilde simulakre etmeyi baÅŸardı. Evet özgür birey, uyduruk tanrılardan kurtulmuÅŸ, geri ahlaki baÄŸlardan azat olmuÅŸ, öngörülemez özgür birey bir ÅŸafak gibi doÄŸmuÅŸtu evrene. Hayat muazzam mutlu, gelecek heyecan verici görünüyordu. Ä°ÅŸte demokrasinin üzerine oturduÄŸu temel, bu özgür birey fikridir. More’un yıkmaya çalıştığı düzen yıkılmış ve nihayet insan öngörülemez olmuÅŸtu. Öngörülemez yani bir kaderle sınırlanmamış. En azından milyonlarca okul, üniversite, giderek özgür bireyin biyolojik varlığı ile de bütünleÅŸen ve kiÅŸiselleÅŸen medya ile bize söylenen bu: Ä°nsan artık tanrılar tarafından öngörülen basit, aciz, kader sahibi ve güdülebilir bir varlık deÄŸil. Her an bin tür vasıta ile her birimize propagandası yapılan budur: Sen muhteÅŸemsin, harikasın, yücesin, dokunulmazsın vs.
 
Günün sonunda beÅŸ para etmez hamburgeri masasına zamanında gelmediÄŸi için zıvanadan çıkan, en basit ve manasız hazları kısacık ertelendiÄŸi için dünyayı yakmaya hazır, çok hümanist, çok hayvan sever, çok cinsiyetli, çok şımarık ve tabii çok özgür birey var karşımızda.
 
Siyaset mekanizması için oyu çok önemli bu hedonist yaratığın bir dediÄŸi iki edilemez. Ve nihayet siyaset de bu hedonist bireyin ÅŸaklabanı olarak sistemi çeviren mekanizmaya dönüÅŸmüÅŸtür. Sonrasında olanlar malum; bu sözde özgür birey ve onun sınırsız sömürülmesi üzerine kurulu saçmalığı meÅŸrulaÅŸtırmak için olmayan paraları harcatıp olmayan ekonomiler icat ettiler. Balon ve sanal ekonomiler, fiktif ve tutarsız ahlak ve kurallar, haz odaklı ve insanı sürekli aÅŸağılayan, hırpalayan yeni ve dayatma cinsiyet tanımlamaları vs. Günün sonunda aslında birbirine feci mahkûm, kıymeti kendinden menkul, şımarık iktidarlar ile doyumsuz ve ahlaksız bireyler arasında simbiyotik bir iliÅŸki doÄŸdu, böylece devlet bir süre sonra her ÅŸeyi bilen, her ÅŸeye muktedir bir tanrıya dönüÅŸtü şımarık bireyin gözünde. O birey artık domatesin nereden geldiÄŸini bilmeyen, ekmeÄŸin neden yapıldığını, suyun nerelerden akıp eve ulaÅŸtığını, evinin ısıtıldığı gazın nereden çıktığını, hatta evin nasıl ısındığını bile bilmeyen bir tüketici haline geldi. Tanrı var, Katolik Kilisesinin tanrısı gibi deÄŸil kabul, ama modern devlet de bu özgür bireyin karşısında klasik anlamda tapınmasa da evet kadiri mutlak bir tanrıdır artık.
 
Tanrıyı iri ve bazen komik derecede kötücül, kızgın, bazen merhametli, aÄŸlak irice bir kral olarak tanımlama hastalığı Hıristiyanlarda deÄŸil sadece, neredeyse bir aile tanrısı olarak Yahudilerde de vardır. Hatta bu saçmalıklardan olabildiÄŸince korunmuÅŸ Ä°slam inanç sistemine bile sızmıştır. ‘Ben kulumun zannı üzereyim’ ifadesindeki sarsıcı kiÅŸiselliÄŸi getirip irice bir krala indirgemek olsa olsa akopolitik bir teolojidir. Din adamlarının hemen dünyanın her yerinde bu salgını tanrının bir cezalandırması olarak yorumlaması da aslında tersten, yani modern devlet tanrısının karşısında biraz aciz kalmış, kızgın bir orta çaÄŸ tanrısının pek adalet de içermeyen bir öç alma giriÅŸimi gibi duruyor. Ve doÄŸrusu bütün bu komik tanrılar adına yargılayan, buyuran din adamları ve takipçilerinin sergilediÄŸi sefalet, modern özgür bireyle birlikte yazık ki insanı aÅŸağılayan, insanı içerikten, ahlaktan, uyumdan ve gerçekleÅŸmekten uzaklaÅŸtıran, doÄŸayı ve insanı süreÄŸen bir biçimde tanrıdan her gün biraz daha uzaklaÅŸtıran bir süreçtir.
 
Hastalıklı tüketici
 
Hayır, Tanrı’yı bilmiyoruz, hatta Tanrı’dan özenle kaçıyoruz. Çünkü Tanrı’yı biliyor olmak hepimizi zorunlu bir yüzleÅŸmeye, zorunlu bir ÅŸeffaflığa, zorunlu bir uyuma götürecektir. Tanrı’yı tanımak her birimizi sınırsız hazlarının peÅŸinde, tatmin edilmesi imkânsız hırslar ve taleplerle malül, hastalıklı birer tüketici olmaktan kurtaracaktır. Hep daha az ile yetinen, bunu yüksek bir bilinçle tercih eden, irade ve karar sahibi gerçekten özgür bireyler haline getirecektir Tanrıyı tanımak. Katolik kilisesinin kraldan bozma, biraz baba, biraz tanrı uydurmasından kurtulmak isterken insanlık daha beterine, hiç doymayan, doÄŸayı, insanı, insan emeÄŸini sınırsızca sömüren, yok eden, adeta dünyayı insan çöplüÄŸüne çeviren modern zaman tanrılarının gazabına tutulmuÅŸ durumdadır. Sözde kaderden, tanrının öngörülmüÅŸ kulları olmaktan kurtarıp özgür birey haline getirilen ve bu rezil aÅŸağılamanın hem öznesi hem de nesnesi kılınan insan.
 
Åžimdi korona virüsü, bu özgür bireyin suratını korku, hastalık, ölüm, belirsiz bir gelecek olarak tokatlıyor, devletlerin suratına acizlik, güçsüzlük, zayıflık olarak çarpıyor. YaÅŸlı bakım evlerinde devletlere emanet on binlerce yaÅŸlı insan kimsiz, kimsesiz, feryatsız, zalimce ölüme terk ediliyor, hastanelerimiz hiçbir ÅŸeye yetmiyor, daha düne kadar gen teknolojileri ve ufuk açan bilimsel geliÅŸmelerle neredeyse insanı yeniden yaratacak kadar ciddi iddia sahibi bilim adamlarımızın virüse dair korku dolu ve belirsiz ifadeleri, evet bütün bunlar hiç ÅŸüphesiz insanı çok sarsıyor. Korona virüsü en çok bu modern devlet/özgür birey iliÅŸkisini hırpalıyor, bu derin aÅŸağılanmayı, bu doÄŸal ve güç yetirilmez horlanmayı anlamlandıramıyor özgür insan.
 
Tarihteki önemli kavÅŸaklar, büyük dönüÅŸümler, o kavÅŸakta yaÅŸayanlarca hemen his bile edilmemiÅŸtir. Efendimizin (sav) ilahi mesajı insana seslediÄŸi küçücük kasaba Mekke sakinleri misal gelenin ne olduÄŸunu gerçekten kavrayamadılar. Elli yıl sonra dünyanın üçte birinde her anlamda hakimiyet kurup tarihi ve insanı esaslı biçimde deÄŸiÅŸtiren mesajın etkisi ancak geriden bakılınca anlaşılıyor. Åžimdi de böyle olacak, sarsıcı ÅŸeyler olmayacak, ama yavaÅŸ yavaÅŸ, baharın yazdan ayrılması gibi kendiliÄŸinden, sessizce ciddi deÄŸiÅŸimler olacak evet.
 
Mazlumların sahibi Allah
 
Allah mazlumların sahibidir, kimsesizlerin, sesi kısıkların sesidir Allah. Gözlerimizin önünde milyonlarcası katledilen çocuk ve kadınların geceye gümleyen feryadını biz iÅŸitmesek de iÅŸiten bir Tanrı var. Ve Tanrının iÅŸleri iÅŸte böyledir, kimseye kastı yoktur ama deÄŸiÅŸtireceÄŸi ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirecektir, tıpkı geceyi gündüz kılması gibi, baharı yaz kılması gibi, genci yaÅŸlı kılması gibi. Bütün bunlarda mucize arayanlar elleri boÅŸ döneceklerdir ama bütün bunlar mucizenin ta kendisi deÄŸil midir? Ben burada Hintlilerin deÄŸerden yoksun rölativitelerini önerecek deÄŸilim, ya da kurtulmuÅŸ insan egosuna sahip Yahudi üstenciliÄŸini, Hıristiyanların çoÄŸunun el etek çektikleri acınası çileciliklerini, ya da Ä°slam adına aleme nizam verme iddiasının kibirli mensuplarını övecek de deÄŸilim.
 
Sadece bir yüzleÅŸme önerebilirim.
 
Kendimizle bir yüzleÅŸme, Tanrı ile bir yüzleÅŸme.
 
O zaman daha yavaÅŸlatılmış bir yaÅŸam, daha küçük ve topraÄŸa yakın ÅŸehirler, daha gerçekçi ve adil hükümet tarzları, daha makul kar ve büyüme hedefleri, daha az tüketim, daha az hırs. Güç sadece ve sadece zalimlerin ellerini kırmak, mazlumun üzerine çökmüÅŸ ağır gölgesini yok etmek için anlamlıdır.
 
Åžimdi baÅŸkalarının sırtından geçinenler, dünyanın yüzde 80’i açlık sınırındayken onların sırtından semirenler, hayatı hep krem karamel yaÅŸayanlar düÅŸünsün. Çünkü Tanrının iÅŸleri böyledir ve öngörülmezdir. Tıpkı Özgür Ä°nsan gibi. GöÄŸsünde Allah’a dair içli ve samimi bir iman taşıyan, ahlak ve erdem ile kayıtlı insan gibi. Evet insan öngörülemez!
 
Ama bütün tüketiciler öngörülebilirdir.
 
 
Müellif: Mustafa Ekici / Kaynak: Star

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.