Gökhan Özcan: Hepimizi öğüten kara değirmen
Follow @dusuncemektebi2
Her şeye kayıtsız kalmayı istiyor insan bazen. Sesini kesmek, ellerinle kulaklarını tıkamak, gözlerini kapatmak... Öylece durmak ve zamanın çerçöpünü önüne katıp götürmesini beklemek öylece... Dakikalar, hatta oluyorsa saatler boyu...
Nereye giderseniz gidin etraftan birtakım ekran sesleri gelip sizi buluyor. Bir araya geldiÄŸinde dayanılması güç bir uÄŸultuya dönüÅŸüyor bu sesler... Anlamlı bulabileceÄŸiniz her ÅŸeyi konuÅŸarak anlamsızlaÅŸtıran bir kakafoni orkestrası... EÅŸyayı öteye beriye ittiÄŸinizde zeminde çıkardıkları o irkiltici, o rahatsız edici, tüylerinizi diken diken eden sesler gibi ürpertiyor içinizi bir yerden sonra. Meselelerin kabuklarını yiyip yemiÅŸlerini tabakta bırakan buyurgan, iddialı, nobran kiÅŸiliklerin her saat ekranlardan kendilerini insanlara dayatıp durmaları... Her ÅŸeyin düÄŸmesine bassanız tek tek, yine bir yerlerden çıkıp gelen, hayatınıza sızan, kulağınıza bağıran o detone çok bilmiÅŸler korosu...
Nerede yaÅŸayacağız? Sürekle kendime sormaktan geri duramadığım zehirli soru bu... Ekseriyetin yaÅŸamaya bayıldığı bu ısırgan hayattan nereye kaçacağız? Bizim insanlığımızın orasından burasından ısırılmadan yaÅŸayabileceÄŸimiz bir yer kaldı mı? Anladık ki evlerimiz de artık tam olarak bizim deÄŸil, tam olarak içi deÄŸil hayatımızın. Peki, o dönmek için çok can attığımız ‘dışarı’lara çıkmanın bir yolunu bulsak, orada bu kahrolası gürültünün, bu sonu gelmez uÄŸultunun girip talan etmediÄŸi, iÅŸgal etmediÄŸi, kendine benzetmediÄŸi bir yer bulup iliÅŸebilecek miyiz?
Ne konuÅŸacağız? Her ÅŸeyi bu kadar konuÅŸup tüketmiÅŸken ve hiç kimsenin bir ÅŸeyleri konuÅŸmaya yeniden baÅŸlamaya, yeniden düÅŸünmeye, fikirlerin ve duyguların sıfır noktasına geri dönmeye tahammülü yokken bunca yanlışı nasıl doÄŸruya taşıyacağız? Ne söyleseniz, hangi meseleye bir izah getirmeye çalışsanız, anında bir kod veriliyor söylediklerinize, hemen ilgili görülen bir dosyaya atılıyor ne dediÄŸinize doÄŸru dürüst bakılmadan. O dosyalar adeta kaynayan birer kazan... Anlamları yakıp kavuran, geriye meselenin sadece hararetini bırakan birer cadı kazanı...
Mayın döÅŸenmiÅŸ bir arazide yürümek gibi içinizden geçen ya da zihninizde denkleÅŸtirdiÄŸiniz bir ÅŸeyi söylemek... Daha en baÅŸtan akıbetinden umudu keseceÄŸiniz; kimin neresinden çekiÅŸtireceÄŸini, nereye yamayacağını, neye yakıştıracağını, nasıl ucuzlatacağını, nelere malzeme edeceÄŸini bilemediÄŸiniz bir zayiat... Sözün sözden farkını bilen bir ölçü, bir tartı, bir tanzim de yok. Her ÅŸey üst üste atılıyor, daÄŸ gibi biriktiriliyor, tepe tepe kullanılıyor. Bütün bu tüketimden bir ÅŸey de hasıl olmuyor; çünkü zaten bu faaliyet bir hasıla için sürdürülmüyor. Sözler ağırlıksız olsun, havada dolaÅŸsın, zamanı gelince sabun köpüÄŸü gibi patlayıp gitsin; insana, hayata bir maliyet getirmesin isteniyor.
Dedim ya, hiçbir olan bitenin kayda deÄŸer olmadığı bir dünyada, yolu bulunabilse, tek kurtuluÅŸ yolu belki de her ÅŸeye kayıtsız kalabilmek olurdu belki. Ama yolu bulunamıyor, bulunamaz. Bulunamıyor çünkü bu uÄŸultu dünyanın her girintisine çıkıntısına ulaşıyor. Kıyıda köÅŸede saklananları, kendini bir tenhada unutturmaya çalışanları da bulup kovuklarından çıkarıyor. Ä°çine çekiyor ve er geç öÄŸütüyor, dönüÅŸtürüyor ya da posasını çıkarıp bir köÅŸeye atıyor.
Ä°tiraz etmenin ne kadar zorlaÅŸtığı, ne kadar anlamsızlaÅŸtığı ortada. Buna raÄŸmen itiraz etmeyi sürdürene ya kibirli yaftası vuruluyor ya da her söylediÄŸi karamsarlıkla, ümitsizlikle etiketlenerek boÅŸa düÅŸürülüyor. Bu curcunanın içinde son anlamlı çıkışlar da köreltiliyor, son berrak ifadeler de bulandırılıyor.
Suyu çoktan kesilmiÅŸ bu kara deÄŸirmende aslında doÄŸrudan hayat öÄŸütülüyor.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.