Taha Kılınç: Kaddafi sonrası devlet başkanı Mahmut Cibri'in ardından...
Follow @dusuncemektebi2
Muammer Kaddafi sonrasındaki geçiş döneminde Libya’ya liderlik eden Mahmûd Cibrîl’in, koronavirüs sebebiyle -68 yaşında- öldüğü haberini okuduğumda, sekiz yıl önce onunla diyalog kurmaya çalıştığım yukarıdaki sahne yeniden zihnimde canlandı.
Zannediyorum 2012 yılıydı. Ä°stanbul’da düzenlenen OrtadoÄŸu konulu uluslararası bir toplantıda, boÅŸ salonlardan birinde tek başına otururken bulmuÅŸtum onu. O günlerde ismi sürekli gündemde olduÄŸu için, o yapayalnız haline çok ÅŸaşırdığımı hatırlıyorum. Belki “flaÅŸ” birkaç cümle koparırım heyecanıyla yanına gidip konuÅŸmaya çalıştığımda, aÄŸzını açtırmak bile mesele olmuÅŸtu. Gözlerini sabit bir noktaya dikmiÅŸ, hareket etmeden öylece duruyordu. Söylediklerimi tam olarak duyduÄŸundan emin deÄŸildim. Dudaklarından isteksizce -adeta zorla- dökülen kelime kırıntılarına “söz” demeye ise bin ÅŸahit isterdi. Gayretimin, onun kendi etrafına ördüÄŸü kalın duvarı aÅŸamayacağını fark edince iletiÅŸim çabasından vazgeçmiÅŸtim. Hatıra fotoÄŸrafı çektirirken de duruÅŸunu bozmamıştı. Ben objektife doÄŸru bakıp gülümserken, onun gözleri yerdeydi, yüzünde de herhangi bir ifadeyi yakalamak mümkün deÄŸildi.
Muammer Kaddafi sonrasındaki geçiÅŸ döneminde Libya’ya liderlik eden Mahmûd Cibrîl’in, koronavirüs sebebiyle -68 yaşında- öldüÄŸü haberini okuduÄŸumda, sekiz yıl önce onunla diyalog kurmaya çalıştığım yukarıdaki sahne yeniden zihnimde canlandı. “Gölge adam” olarak yaÅŸayan ve dünyanın görünmez bir virüsün pençesinde kıvrandığı ilginç bir zamanda son nefesini veren Cibrîl, ülkesinin siyasî serüveninde oynadığı kritik rol nedeniyle, -büyük bir ÅŸans eseri- OrtadoÄŸu tarihine de geçti.
Kaddafi’nin kendi halkı tarafından linç edilerek öldürülmesinden üç gün sonra, 23 Ekim 2011’de “Libya Ulusal GeçiÅŸ Konseyi”ndeki baÅŸkanlık görevinden istifa eden Mahmûd Cibrîl, o tarihten itibaren vaktinin çoÄŸunu Mısır’da geçiriyordu. Cemal Abdunnâsır ve Enver Sedat dönemlerinde içiÅŸleri bakanlığı yapmış Åža’râvî Cumua’nın kızıyla evli olduÄŸu için, Mısır, onun ikinci vatanıydı. Libya’nın Kaddafi’nin ardından sürüklendiÄŸi iç savaÅŸ ve kaos, Cibrîl’in Mısır’daki ikâmetinin de görünürdeki gerekçesiydi. Haber bültenlerinde yer aldığına göre: 21 Mart’ta kalp krizi ÅŸüphesiyle Kahire’de hastaneye kaldırılan Cibrîl’e üç gün sonra koronavirüs teÅŸhisi koyulmuÅŸ, 5 Nisan’da da hayatını kaybetmiÅŸti.
Ekonomi ve siyaset bilimi eÄŸitimi aldığı Kahire Üniversitesi’nden 1975’te mezun olan Mahmûd Cibrîl, aynı alandaki doktorasını ABD’de, Pittsburgh Üniversitesi’nde tamamlamıştı. ÇeÅŸitli Arap ülkelerindeki iÅŸ tecrübelerinden sonra Libya’ya dönen Cibrîl, 2007-2011 arasında, Kaddafi yönetiminin ekonomi ve planlama danışmanıydı. Özellikle Seyfülislâm Kaddafi’yle yakınlığı nedeniyle, dönemin hükümetlerinin özelleÅŸtirme ve diÄŸer politikalarını etkilemiÅŸti. “Arap Baharı” sürecinde Kaddafi’ye karşı halk ayaklanması patlak verdiÄŸinde, ilk saf deÄŸiÅŸtirenlerden biri Cibrîl oldu. KurduÄŸu “ulusal ittifak”la Kaddafi’nin devrilmesine çalışırken, bir yandan da Avrupa ülkelerini turlayarak, “Libya’nın demokrasiye geçiÅŸi”nde yardım ve destek istedi. Sonrasında yaÅŸananlar, malum.
Mahmûd Cibrîl, ülkesinden uzakta hayata veda ederken, Libya’nın daha kötü zamanlara savrulmasını görmekten de kurtulmuÅŸ oldu.
***
Muammer Kaddafi ve Saddam Hüseyin gibi devlet baÅŸkanlarını deÄŸerlendirirken, “Onlar gitti, ülkeleri mahvoldu. Onlar varken, problem yoktu” ÅŸeklinde bir yorum türü mevcut. Bu bakış açısı, sonrasındaki geliÅŸmelerin fenalığına bakarak, öncesinin “mutlak güzel” olduÄŸunu var sayan basit bir ezber aslında. Tarihteki her geliÅŸmenin, kendi içinde sıkı sıkıya bazı kurallara baÄŸlı, ÅŸaÅŸmaz bir sebep-sonuç zinciri içinde gerçekleÅŸtiÄŸini hiç unutmadan, ÅŸunu söylemek daha makul görünüyor:
Kaddafi ve Saddam gibiler, zaman zaman açılıp biriken suyu azaltmakla görevli olduÄŸu halde hiç açılmayan ve damla bile sızdırmayan baraj kapakları gibidirler. Barajın arkasındaki su birikir, birikir… Ve sonunda o kuvvetli basınçla duvar patlar, her yer sele boÄŸulur. Diktatörlerin başına buyruk yönetim tarzları ve halklarına muamelelerindeki acımasızlık (örneÄŸin, baskı ve zulüm öylesine yoÄŸunlaşır ki, ezilen kitleler “Biri bizi kurtarsın, kim olduÄŸu önemli deÄŸil!” diyecek hale gelir), onların trajik akıbetlerini kaçınılmaz hale getirir. Dolayısıyla, kendilerinden sonra yaÅŸanan karmaÅŸa ve kaosta, iktidardayken attıkları bazı adımların ve ihmal ettikleri ÅŸeylerin direkt sonuçlarını görmek mümkündür.
Bu acıklı manzaraya bakınca, OrtadoÄŸu halkları açısından sorulacak soru ise ÅŸu:
Diktatör yumruÄŸu, iÅŸgalci çizmesi veya iç savaÅŸ dışında, dördüncü bir yol yok mu? Veya, bu dördüncü yola kafa yoranlar, bunun için dikkatle ve sabırla çalışanlar var mı?
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.