Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Günümüz Frankensteinlarına hayranım

Shelley’in meşhur romanındaki “hastalıklardan kurtulmak için ölümsüzlüğü bulmaya çabalayan” şaşkın doktor Frankenstein gibi günümüz insanı. Sanki mezarlara kendisi gitmemiş, lazım gelen organları kendisi toplamamış, onları bir deney masasında bir araya getirmemiş ve “canavar”ı yaratmamış gibi davranmayı başarıyor her seferinde.



Günümüz insanının hastasıyım. Öyle böyle değil, ta yürekten, candan, ciğerden hastasıyım. Her şeyin faili iken kendisini sürekli “meful” sayması ise en sevdiğim özelliği.
 
Shelley’in meşhur romanındaki “hastalıklardan kurtulmak için ölümsüzlüğü bulmaya çabalayan” şaşkın doktor Frankenstein gibi günümüz insanı. Sanki mezarlara kendisi gitmemiş, lazım gelen organları kendisi toplamamış, onları bir deney masasında bir araya getirmemiş ve “canavar”ı yaratmamış gibi davranmayı başarıyor her seferinde.
 
Kollarımı açarak şöyle demek istiyorum her seferinde: “Sakin ol dostum, bu canavarı sen yarattın!”
 
1,7 milyon takipçiye sahip o sosyal medya canavarını da sen yarattın, yaşlı insanların kafasına su atan canavarları da sen yarattın, “eşcinsel dizisi yayınlayacakmış abi” diye güya üzüldüğün Netflix canavarını da sen yarattın. Fail sensin. Frankenstein sensin.
 
Çünkü her şeyi sadece ikiye ayıran bir zihin geliştirdin yıllar içerisinde: “Seni eğlendirenler ve eğlendirmeyenler.” Seni eğlendirmeyen her neyse onu hiç ama hiç önemsemedin. Şimdi o “eğlenceli canavar”, sahanda yumurtaya “suny side up” deyince birdenbire duyargaların çalışmaya, hassasiyetlerin gün yüzüne çıkmaya başladı. Bak açık söyleyeyim: Sahanda yumurtaya “suny side up” diyen kızın zerrece umurunda değilsin. O, kardeşlerinden başlayarak çevrendeki herkesi öldürecek güce ulaştığının çoktandır farkında çünkü. Daha çok öldürürse daha çok ilgi çekeceğinin de farkında. Muhtemelen bu yazıyı okusa “hahahaha” diye gülecek sadece. Zira Ezel dizisinde de denildiği gibi, hayata karşı geliştirdiği tek tavır: “U-mu-rum-da değil.”
 
Yine de en acıklısı bu kızın “suny side up” demesi değil. En acıklısı, mesela Türkiye’de bu canavarları yaratmaya en çok katkı sağlayan Nurgül Yeşilçay vd. gibilerinin bu kızcağızı sarakaya almaya çalışmaları. Ordaydınız ulan. Hepiniz oradaydınız. Mezarlıklardan organ topluyordunuz ölümsüzlüğü bulmak için. Yarattığınız canavarla alay etmek sizi nasıl rahatlatıyor tam olarak, bir anlatsanız da bilsek.
 
“Yap, sonra pişmanmış gibi yap, sonra daha kötüsünü yap” döngüsü bu. Hem sürekli “fail” durumunda hem kendini hep “meful” pozisyonuna yerleştirip şöyle soruyor soruyu: “Şimdi ne yapacağız?”
 
Elindeki neşteri sakince yere bırakarak başlayabilirsin bir şey yapmaya. “Ölümsüzlük” diye bir şey olmadığını düşünerek başlayabilirsin. Hayatı sadece “eğlenceliler-eğlencesizler” paranteziyle konumlamaktan vazgeçerek başlayabilirsin.
 
Başımıza gelenlerin “sonuç” olduğunu kavrayıp, işe önce bunu kabul ederek başlayıp açacağız bir yol açabilirsek önümüze. Oysa biz, başımıza gelenlerin tamamına “başımıza gelenlerin sebebi” nazarıyla bakıyoruz. Eşcinsellik Netflix sayesinde yaygınlaşmıyor. Netflix, dünyada olağanüstü hızla büyüyen eşcinsel pazarın servis sağlayıcısı sadece. Sonuçtan sebebe gitmeye çabaladığımız her seferinde sonuçlar sebebe dönüşüyor üstelik. Sonraki aşamada oluşan yeni sonuçla uğraşıyoruz. Sonsuz bir kısır döngü bu…
 
Sonuçları sebep sanmak ve sonuçları ortadan kaldırırsak sebebin de ortadan kalkacağını düşünmek, çöle benzer bir zihne ilerletiyor bizi. Yalandan alay videoları çekmek yahut Netflix aboneliklerini iptal çağrısı yapmak hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
 
Kendi dilindeki en basit kelimeyi hatırlamayan kız “kendimizi Türkçe olarak ifade edemiyor oluşumuzun” sebebi değil, sıradan bir sonucu. Kültür endüstrisinin zihinsel işgaline niçin bu denli açık olduğumuzu sorgulamak yerine “suny side up”a kızıyoruz.
 
Bu zihinsel işgalin en basit semptomunu söyleyeyim: Yazının başlığındaki Frankenstein hakkında zihninde bir karşılık mutlaka vardır ama “sergüzeşt” kelimesinin ne anlama geldiğini bulabilmek için google’a müracaat etmek zorundasın. Haksız mıyım?
 
Aynı zamanda iktisat kanunu mudur bilmem; ama inandığım kanun şudur: Talebi değiştiremezsen arzı değiştiremezsin.
 
Sebebi ortadan kaldıramazsan, “ölümsüzlüğün aslında olmadığını” anlatamazsan mezarlıklar organ toplayıcılarla dolar, ortalık da Viktor Frankenstein’larla. Sen de canavara bakıp “ne pis canavarmış” demekle yetinirsin. Olduğu olacağı o kadardır.
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.