Özel / Analiz Haber
Evliya Çelebi gözüyle eski dünyada sağlık, tedaviler ve şifa yöntemleri
Follow @dusuncemektebi2
Evliya Çelebi’nin büyülü dünyasında sağlık önemli bir yer tutar; çünkü sınırlı sağlık sistemi ve salgın hastalıklar insanların belini bükmekteydi. O karşılaştığı birçok örneği biraz da kendi hayal dünyasını katarak zenginleştirdi
Rus edebiyatının büyük roman yazarı Tolstoy, iyi bir öyküyü ÅŸöyle tanımlıyor;
Tüm muhteÅŸem hikayeler iki ÅŸekilde baÅŸlar: Ya bir insan bir yolculuÄŸa çıkar, ya da ÅŸehre bir yabancı gelir.
Evliya Çelebi’nin gözlemlerini ve hayal gücünü kullanarak yazdığı “Seyahatname” isimli eseri 1814 yılında Avusturyalı meÅŸhur Osmanlı tarihçisi Joseph von Hammer-Purgstall tarafından kaleme alınan “Türkçe Bir Seyahatnamenin Ä°lginç BulunuÅŸu” isimli makaleyle literatürümüze tekrar kazandırıldı.
O günden bu yana Evliya Çelebi’nin Seyahatname'si hakkındaki tartışmalar bitmemiÅŸtir.
Eserdeki gaybdan bildirilen havadisler, oburlar (cadılar), sihir, hayalet, kerametler ve insanüstü yaratıkların varlığı Çelebi’nin eserini eleÅŸtiri oklarının hedefine oturtmuÅŸtur.
Objektif olmamakla suçlanan bu eser çoÄŸunlukla haksızlığa uÄŸramıştır; her ne kadar resmi bir devlet görevlisi olarak seyahatlerini gerçekleÅŸtirmiÅŸse de Çelebi’nin bilimsel bir çalışma amacıyla eserini meydana getirdiÄŸine dair bir delil bulunmamaktadır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “BeÅŸ Åžehir” isimli kült eserinde Çelebi ile kurduÄŸu iliÅŸkiyi ÅŸöyle açıklıyor;
Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için deÄŸil, ona inanmak için okurum ve bu yüzden de daima kârlı çıkarım.
Bir insan yolculuÄŸa çıkar
Seyyahımız Evliya Çelebi’nin muhteÅŸem hikayesi de bir yolculuÄŸa çıkmasıyla baÅŸladı; lakin seyahatin kendisi kadar seyahate çıkış öyküsü de bir hayli ilginçti.
Bir gece Hazreti Muhammed’i rüyasında görmesiyle geliÅŸen süreci Çelebi ÅŸöyle anlatıyor (günümüz Türkçesiyle):
Ä°stanbul’da hanemde bir gece uykuya dalmıştım. Birden bire kendimi YemiÅŸ Ä°skelesi yanında bulunan Ahi Çelebi Camii’nde gördüm. Caminin içi nur yüzlü bir cemaatle dolup taÅŸmıştı. Ben de bu caminin içine girerek minberin dibine diz çöküp oturdum.
Bu nur yüzlü pirleri hayranlıkla temaÅŸaya daldım. Fakat bunların kim olduklarını anlayamamıştım. Nihayet yanımda bulunan bir zata sordum; ‘Benim sultanım, ism-i ÅŸerifinizi ihsan buyurur musunuz?’ dedim.
O zat, KemankeÅŸlerin Piri 'Sa’d ibni Ebi Vakkas' olduÄŸunu söyledi. Derhal elini öptüm. Yine 'Sizin yanınızdaki zatlar kimlerdir?' diye sual ettiÄŸimde; ‘Sahabe-i Kiram ve Ensar Hazretleridir' dedi.
O tarafa baktım. Bu zatlar sıra ile Hazret-i Ebu Bekir (ra), Hazret-i Ömer (ra), Hazret-i Osman (ra), Hazret-i Ali (ra) idiler. Bunları doya doya seyredip taze can buldum.
Mihrapta ise Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü vesselam oturmakta idi.
Biraz sonra yanımda oturmakta bulunan Sa’d Ä°bni Ebi Vakkas Hazretleri elimden tutup beni Peygamber Efendimizin huzuruna götürdü ve dedi ki: Âşık’ı sâdıkın ve ümmet-i müÅŸtakın Evliya kulun ÅŸefaatin rica eder.
Ben de derhal Hazret-i Peygamberin dest-i mübareklerini bûs ettim. Fakat heybetlerinden çok korkarak titredim.
Kendilerine 'Åžefaat ya Resulallah!' diyeceÄŸim yerde: 'Seyahat ve Resulullah!' deyiverdim. Cenab-ı Peygamber derhal tebessüm ettiler. Seyahatlerimin hayırlı olması için ‘Fatiha’ dediler.
Bundan sonra sıra ile Eshab-ı Kiram’in ellerini birer birer öptüm. Cümlesi 'Seyyâh-ı âlem ve ferîd-i beni âdem ol!' diye dua ettiler.
Ben de Ahi Çelebi Camiinden dışarı çıktım. Sabah olup uyanınca bir abdest alıp bu rüyamı tabir ettirmek üzere KasımpaÅŸa’da Ä°brahim Efendi Hazretlerine gittim.
Bu zat bana ‘Sen büyük bir seyyah olacaksın!’ buyurdu. Ben de bundan sonra seyahate çıkıp gördüklerimi yazmaya baÅŸladım.
Kendisini 'Seyyah-ı âlem' ve 'nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ' yani dünya gezgini, insanoÄŸlunun dostu, riyasız Evliya (Sorularla Evliya Çelebi -Ülkü Çelik Åžavk) olarak tanıtan Çelebi’nin ne zaman doÄŸduÄŸu ve nerede öldüÄŸü bilinmemektedir.
Aslen Kütahyalı olduÄŸu düÅŸünülen Çelebi’nin eserlerini meydana getirmesine en büyük katkıyı Melek Ahmet PaÅŸa vermiÅŸtir.
GezdiÄŸi gördüÄŸü yerleri büyük bir ayrıntıyla not alan Çelebi’nin seyyahlık hayatı yaklaşık 51 sene sürdü.
GittiÄŸi yerler Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun sınırlarını aÅŸmış Avrupa ve Asya’nın birçok ülkesine de uÄŸrayarak gözlemlerini kaydetti.
Hayal ve gerçek arasında ÅŸifa
Çelebi’nin aldığı notlardan meydana gelen Seyahatname’sinde birçok gerçeküstü olaya yer verildiÄŸi gibi veba, cüzam gibi salgın hastalıklar, alternatif tıp yöntemleri ve birçok ÅŸifa kaynağı hakkında ayrıntılı bilgiler verilir.
Görsel: Pieter Bruegel’s, The Triumph of Death (Ölüm Zaferi), 1562 / Wikipedia
Konuyla alakalı son dönemde birçok eser ve tez çalışması yapılmaya baÅŸlandı.
Bununla alakalı Åžeyma ÅžaÅŸkın’ın “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde SaÄŸlık” çalışmasında birçok önemli ayrıntıya ulaÅŸmak mümkün.
Yine Cihan Erden’in “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Türk Hamamları” tezindeki önemli ayrıntılar konuya ilgi duyanların alakasını cezbediyor.
Seyahatname’de saÄŸlık konusunu araÅŸtıranların dikkatini en çok çeken nokta Kırım Åžifa Yurdu’nda gerçekleÅŸen açık beyin ameliyatının anlatılmasıdır.
Çelebi’ye göre, Raba Suyu isimli savaÅŸta kralın bir akrabasının başına kurÅŸun saplanmış; ama bu kurÅŸun çıkartılamamıştı.
Evliya Çelebi ÅŸahit olduÄŸu açık beyin ameliyatı sahnesine böyle giriÅŸ yapar
Kral, doktorlara akrabasını tedavi etmelerini aksi halde hastaneyi kapatacağı tehdidi savurması sonrası tecrübeli bir doktor hastayı ameliyata aldı.
Çelebi ameliyatın ayrıntılarını ÅŸöyle aktarır (günümüz Türkçesi ile):
Hasta getirilip dört ayaklı bir sedir üzerine çırılçıplak yatırılır. Başı, burnu tamamen ÅŸiÅŸmiÅŸti. Hemen hekimbaşı tüm herkesi kovup bir yardımcısı ve hasta ile sıcak, camlı bir odada kaldı. Yaralıya bir fincan safran gibi bir su içirince adam kendinden geçip bayıldı.
Hekim odanın içinde bir mangal ateÅŸ yakıp bir köÅŸeye koydu. Hemen o an yaralının vücudunu hekimin yardımcısı kucağına aldı. Cerrah, yaralının başına bir tasma kayış baÄŸladı. Keskin bir usturayı eline alıp yaralı adamın önüne oturdu. Ä°ki kulaklarına kadar adamın başının derisini çizip saÄŸ kulağı yanından deriyi biraz yüzdü. Kafa kemiÄŸi bembeyaz belli oldu ancak hiç kan akıtmadı.
Hemen cerrah yaralının kulağından ileri ÅŸakak dedikleri yerden kafayı biraz delip bir demir mengene sokup mengenenin burmasını burdukça adamın kafası derisi çizilen yerden takke kadar kafası kalkmaya baÅŸlayıp yaralı adam biraz hareket etti.
Sonra yine mengeneyi burdukça adamın kellesi açılıp kelle içinde beyni belli olup kellenin içi kulaklarına dek sulu kan ve bazı sıvılar ile dolup beyni yanında kurÅŸun orada durur.
5 dirhem çakmaklı bir tüfek kurÅŸunu imiÅŸ, beyninin zarı yanında kırmızı kana bulanmış durur. Cerrah hemen acele ile kurÅŸunu aldı, sarı bir sünger gibi bir ÅŸeyle de kurÅŸunun bu kadar zamandan beri durduÄŸu yerdeki uyuÅŸuk kanları ve sarı sulu karışımları tamamen süngerle aldı.
Hemen yine acele ile kafatasını yerine koyup tepesinden ve çenesi altından yassı kayışlarla saÄŸlamca sarıp meydana bir kutu getirip koydu. Başının kesilen yerlerini birbirine yakın getirip o kutunun içinde iri atlı karınca dediklerinden birini demir bir cımbız ile alıp adamın kesilen yerlerine karıncanın başını koydu, hemen aç karınca iki deriyi birden ısırınca cerrah karıncanın belinden makas ile kesip karıncanın başı iki deri kenarlarını ısıra kaldı.
Onun yanına bir karıncayı daha öyle koydu. Kısacası bir kulaktan bir kulaÄŸa kadar 80 adet karıncaya yaralı başın derilerini ısırtıp merhemler sürüp sarıp sarmalayıp yaralı adamı döÅŸek üzerine dayadı, iki yanlarına 60 yastıklar koyup adamın kellesinde olan kurÅŸun deliÄŸine bir fitil sokup onun da üzerine merhem sürüp sardı.
17'nci yüzyılda gerçekleÅŸen bu ameliyatın ayrıntılarını bugün bile okurken etkilenmemek elde deÄŸil.
Çelebi’nin dikkatini çeken bir baÅŸka konu da ölü insan bedenleri üzerinde yapılan teÅŸrihat, yani otopsi çalışmalarıydı.
Ä°nsanların hangi hastalıklardan nasıl öldüÄŸünü tespit etmek için kullanılan bu yöntem, seyyahımızın hayranlığına gark olmuÅŸtu.
Çelebi, otopsi ayrıntılarını ÅŸöyle aktaracaktı (günümüz Türkçesiyle):
TeÅŸrihat odur ki herhangi bir hastalıktan ölen adamların kral izniyle veya ölen kiÅŸilerin vasiyetiyle karnını yarıp ölüm sebebi olan hastalıklarına bakıp bazı vücudu tuzlayıp muÄŸlablar ile iskelet edip yani kurutup bir dolapta saklayıp ölüm sebebi olan hastalığı yazarlar.
Nicesini derisiz bütün sinirleriyle teÅŸrih edip saklarlar ve nicesinin sinirlerini kezzap ile giderip bütün sinirleriyle bir dolapta saklarlar.
Bir diÄŸer cerrahi operasyon gerektiren saÄŸlık sorunu da çürük diÅŸ çekme iÅŸlemiydi.
Göz ve diÅŸ saÄŸlığına büyük ehemmiyet veren seyyahımız, Ermeni ÅŸifacıların bu konudaki uzmanlığını ÅŸu sözlerle belirtiyor:
Bunlardan Boyacı Kapısı’nda zimmî KarakaÅŸ Ermeni gayet usta cerrahtır. Cerrahlık ilmini tamamlamak için Frengistan’ın Ä°spanya ülkesine gitmiÅŸtir.
Hatta bir adamın diÅŸi aÄŸrısa bir mavi su sürer diÅŸin aÄŸrısı diner. EÄŸer o diÅŸi çıkartmak istersen o aÄŸrıyan diÅŸe bir kırmızı renkli su sürer, kerpetene muhtaç eylemeyip o diÅŸi elinle çıkarırsın.
Bu cerrah KarakaÅŸ zimmînin iki oÄŸlu var, biri Ucan ve biri Balıhan, ikisi de benzersiz ve tartışmasız üstatlardır.
Salgınlara karşı kurulan Miskinler Tekkesi
Cüzam gibi salgın hastalıklara karşı kurulan Miskin Tekkeleri de Çelebi’nin eserindeki önemli konulardan birisidir.
Bu ve benzeri hastalıklara yakalananlar, devlet tarafından Batı’dakinin aksine lanetlenmiÅŸ olarak görülmemiÅŸtir; ama toplum içinde yaÅŸamaları da uygun bulunmamıştı.
ÇoÄŸunlukla ÅŸehir dışında bulunan bu yapılardaki hastaların Allah katında duaları kabul buyurulduÄŸuna inanılmasından dolayı pek çok insan tekkelere gelerek sadakalar verir ve hastaların duasını almaya çalışırdı.
Evliya Çelebi, eserinde tekkeler büyük önem vermiÅŸti:
Tokat ÅŸehrinin dışında bir Miskinler Tekkesi vardır. Bütün cüzzam ve kaba hastalığına yakalanmış insanlar orada kalır, ama içlerinde dindar ve hâl sahibi adamlar vardır.
Bunlar halktan saklanan ve halkın nefret ettiÄŸi bir kavimdir, ama duaları kabul olur. Hatta bir adamın atını sancı tutsa bir akçelik yaÄŸ mumu alıp atın boÄŸazına asıp tekkeyi dolaÅŸtırırlarken miskinler 'Allah Allah' diye gülbâng-ı Muhammedi duasını ederler. Allahu Tealâ'nın emriyle o at ÅŸifa bulur.
Çelebi’nin, Ä°stanbul giriÅŸinde salgın hastalıklara karşı karantina merkezi olarak kullanılan Yedikule köyü hakkındaki malumat da benzer salgın hastalıkların toplum içerisinde büyük bir kaygı sebebi olduÄŸunu ve tedbirli davranıldığını ortaya koyuyor:
Yedikule Kasabası: Kefere zamanında nazarete (karantina) yani taunlu (vebalı) yoldan gelmiÅŸ adam ÅŸehre girmeyip burada yedi gün kalarak Ä°stanbul’a girdiÄŸi için bu yere nazarete derler.
Çelebi’nin eserlerinde büyük bir yer tutan cinler ve oburlar (cadılar) saÄŸlık konusunun da mihenk taÅŸlarındandır.
Birçok hastalığın sebebi cinlere ve oburlara baÄŸlanır:
Kamerü’l-Kum ÅŸehrinin özelliÄŸi: Burası eskiden bir cin kavminin yaÅŸadığı bir yerdi. Fakat Hz. Peygamber cinlere, 'Ä°lginiz yoktur, Kum ÅŸehri benim ümmetim içindir. Åžimdiden sonra o ÅŸehirden göçüp bir daha uÄŸramayın' buyurdular.
O mübarek sözlerin etkisiyle cinler kavminden hiçbir kavim Kum ÅŸehrinde kalmayıp hâlen Kum ÅŸehri içine cin giremez, girerse saÄŸ kalmaz ve Kum ÅŸehri halkını asla sar’a tutmaz.
Gariplik bu ki diÄŸer diyarlarda bir adamı sar’a tutsa yani cin bulsa Kum ÅŸehrine gelip kalsa Allah’ın emriyle sar’a hastalığından kurtulur. Ama yine baÅŸka diyara gitse sar’a tutar, derler.
...
Nusaybin ÅŸehri eskiden cinlerin yaÅŸadığı bir ÅŸehirdi. Ama hala Nusaybin ÅŸehrinin havası o kadar kötüdür ki sıtması insanı saradan daha ÅŸiddetli tutar. Özellikle rub’ sıtması çok ağırdır.
…
Çerkes kavmi diyarında asla veba olmaz. Bir adam birazcık hasta olsa kara koncoloz geceleri olunca oburlar (cadılar) bir kabakta veya piÅŸkövde istediÄŸi hastanın ya da saÄŸ adamın kanını içip öldürüp oburluÄŸundan kurtulur, ama gözlerinde obur alâmeti kalır.
Şifa kaynağı otlar, yağlar ve sular
Seyahatname’de bahsedilen birçok hastalık vardır. Bu hastalıklara karşı kullanılan ÅŸifa otları ve sular da önemli yer tutmaktadır.
Timsah yağı:
Nil içinde bulunan hayvanları ve özelliklerini bildirir; Evvela Nil nehri içinde binlerce çeÅŸit balık vardır. Ama bunlardan timsah, çok heybetli ve zararlı bir hayvandır. Avcılar yağını alıp ÅŸiddetli sıcakta insanın bedeninde sızı olan yerlere sürseler Allah’ın emriyle geçer.
Kar kurdu:
Öyle yüksek bir daÄŸdır ki dünya yaratıldığından beri o dağın tepesinden kar hiç eksik olmaz. Bu daÄŸda ‘âb-ı zülâl’ dedikleri bir canlı kar kurdu olduÄŸuna inanılır. Ve bu karı insan ne kadar yese o kadar yararlıdır. Asla zararı yoktur.
Bingöl otları:
Bingöl Dağı’nda nice bin türlü otlar aÄŸaçlar ve kimya otu vardır. Sarı tutya, kırmızı tutya ve mor tutyalar vardır. Bütün göz hekimleri bu tutyaları toplayıp göz aÄŸrısına tutulanların gözlerine sürerler.
Allah’ın emriyle görme kuvveti ve gözünün ışığı artar. ÇeÅŸit çeÅŸit yergülü, kengeri1, evÅŸesi, râvendi, yebrûhu’s-sanemi ve sünbül-i Rumîsi ve usfûru ve nergisi, kısacası bütün hekimlere layık otlar vardır.
Kuyumcu Şapı:
Ä°stanimaka Kalesi’nde bulunan Maden Deresi denilen yerde kuyumcu ÅŸapı madeni vardır. Bu ÅŸap ishali kesmeye yarar. Aç karnına 2 nohut tanesi kadar bu ÅŸaptan yiyenin ishal kanı Allah’ın emriyle kesilir.
Evliya Çelebi’nin büyülü dünyasında saÄŸlık önemli bir yer tutar; çünkü sınırlı saÄŸlık sistemi ve salgın hastalıklar insanların belini bükmekteydi.
O karşılaÅŸtığı birçok örneÄŸi biraz da kendi hayal dünyasını katarak zenginleÅŸtirdi.
Bunu yaparken halkın kullandığı dili seçti ve hatta döneminde çok sık görülmeyecek bir biçimde yerel deyiÅŸleri eserine aynen nakletti.
Evliya Çelebi’nin bildirdiÄŸi, pek tabi insanoÄŸlunun o dönemde çoÄŸunlukla aciz kaldığı birçok hastalık karşısında geliÅŸtirdiÄŸi tedavi yöntemleri bugünün bilim anlayışı çerçevesinde sapma ve dogmadır.
Yine de Kovid-19 salgınının hayatımızı esir aldığı ÅŸu günlerde acziyetimizi ve yine de durmaksızın sürdürdüÄŸümüz savaşımızı düÅŸündüÄŸümüzde Çelebi’nin çalışmaları büyük anlamlar kazanıyor.
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / Kaynak: The Independent Türkçe
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
*Daha ayrıntılı bir okuma için;
- Evliya Çelebi – Seyahatname
- Åžeyma ÅžaÅŸkın - Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde SaÄŸlık
- Cihan Erden - Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Türk Hamamları
- Ülkü Çelik Åžavk - Sorularla Evliya Çelebi
- Yeliz Özay - Evliya Çelebi’nin Acayip ve Garip Dünyası
Henüz yorum yapılmamış.