Sosyal Medya

Prof. Dr. Mustafa Öztürk: Sıkıntı, sabır ve zaman

Topyekûn bütün insanlık çok büyük bir sıkıntı ve belayla karşı karşıya…



Koronavirüs isimli bu büyük bela karşısında fiziksel ve bedensel saÄŸlığın yanı sıra psikolojik saÄŸlığı korumanın da çok ciddi bir çaba gerektirdiÄŸi aÅŸikâr bir gerçek… “Evde kal Türkiye!” tedbirinin akabinde yaÅŸam alışkanlıklarımız büyük ölçüde deÄŸiÅŸti; fakat bu deÄŸiÅŸime ayak uydurmak tahmin edilenden daha zor ÅŸekilde gerçekleÅŸecek gibi… Ayrıca içinden geçtiÄŸimiz zor süreçte psikolojik savaÅŸ kaçınılmaz gibi… Ne kadar süreceÄŸi henüz belli olmayan bu savaÅŸta yılmaz savaÅŸçılara muhtaç olduÄŸumuz kesin. Ä°nsan çok daralıp bunaldığında ve bu noktada psikolojik savaÅŸ kaçınılmaz olduÄŸunda imdada koÅŸacak en güçlü savaÅŸçılardan biri “sabır”, diÄŸeri “zaman”dır. Bütün bir millet ve bütün bir insanlık ailesi olarak hep birlikte yaÅŸadığımız ÅŸu zor günlerde de sanırım en çok sabır ve zamana muhtacız. Sadece bütün bir milletin veya topyekûn insanlık ailesinin kaderini birleÅŸtiren zor süreçlerde deÄŸil, bireysel düzeyde gündelik yaÅŸantının birbiri ardınca gelen aksiliklerle hayli zorlaÅŸtığı, hayat yolunda ciddi sıkıntılarla karşılaşıldığı süreçlerde de en çok ihtiyaç duyduÄŸumuz iki ÅŸey, yine sabır ve zamandır.
 
Fizikçiler ve filozofların tarih boyunca gerçek mahiyetinin ne olduÄŸu konusunda fikir birliÄŸine varamadıkları zaman kavramına dair çok ÅŸey söylenebilir; ancak bu konuda söylenecek ÅŸeylerin vakıaya ne ölçüde tetabuk ettiÄŸi hakkında kesin görüÅŸ beyan etmek imkânsızdır da denebilir. Sonuçta bir vehim ya da illüzyon (yanılsama) bile olsa, pek istikrarsız ve uçucu bir ÅŸey gibi algılansa dahi zamanın insan üzerindeki unutturucu ve saÄŸaltıcı etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Fakat ne gariptir ki zaman denilen ÅŸey, bir ÅŸeylerin yoluna girmesini beklediÄŸimizde çok yavaÅŸ, bir iÅŸe yetiÅŸemeyip geciktiÄŸimizde ise alabildiÄŸince hızlı akmaya baÅŸlar. Öte yandan sıkıntı ve belalarla boÄŸuÅŸurken uzadıkça uzayan zaman, mutluluk söz konusu olduÄŸunda alabildiÄŸine kısalır. Zaman denen ÅŸeyi farklı hallerde çok farklı algılamanın özellikle duygusal tarafı ağır basan insanlar için söz konusu olduÄŸunu bu vesileyle not etmek lazımdır. Bu yüzden, içinden geçtiÄŸimiz sıkıntılı süreci zamandan istimdat eyleyerek atlatmak söz konusu olduÄŸunda, duygusallığı mümkün mertebe arka planda tutup rasyonelliÄŸi ön plana çıkarmakta fayda vardır.
 
Bu baÄŸlamda “sabır” denen savaÅŸçıdan da istimdat eylemek lazımdır. Nitekim gelenekte “ulaşır menzil-i maksûduna âheste giden, tîz-reftâr olanın payine dâmen dolaşır” ÅŸeklinde bir söz vardır ki gayet manidardır. “Sabır” (Sabr) Arapça bir kelime olarak “hapsetmek, alıkoymak” anlamındaki “sbr” kökünden türemiÅŸ olup Kur’an’da “kendini tutmak, metanetli olmak, direnmek, dayanmak, tahammül etmek” gibi manalarda kullanılır. Arap dilinde “yakınma, sızlanma” manasındaki “ceza’” kelimesinin karşıtı olarak kabul edilen “sbr” kökündeki temel anlam, bir izaha göre insanın sükûn ve itminan içinde kendisini sıkıntı ve yakınma hâlinden korumasıdır. Nefsi telaÅŸtan, dili ÅŸikâyetten, uzuvları çirkin davranışlardan korumak, nimet hâli ile mihnet ve meÅŸakkat hâli arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûneti muhafaza etmek” diye de tanımlanan sabrın biri cismani, diÄŸeri ruhani olmak üzere iki farklı türünden de söz edilebilir.
 
Cismânî sabır bedensel olarak maruz kalınan zahmetli iÅŸler, eziyetler ve acılara katlanmaktır ki bu tam manasıyla fazilet sayılmaz. Asıl fazilet ruhsal sabır olup iki ÅŸekilde tezahür eder. Ä°lki insana zevk veren ÅŸeylerden yararlanmada aşırılıktan sakınmak suretiyle ortaya konulan sabırdır. Ä°kincisi ise can sıkıcı durumlarla karşılaşılması veya güzel nimetlerden mahrum kalınması hâlinde dirençli ve tahammüllü davranmaktır. Ä°slami kaynaklarda “Ä°manın yarısı sabır, yarısı ÅŸükürdür” ÅŸeklinde güzel bir söz yer alır. Sabrın fazilet bakımından en alt derecesi, içinde bulunulan sıkıntılı ve zor durumdan memnun olunmamakla birlikte ÅŸikâyet etmemek, bundan daha faziletlisi içinde bulunulan duruma rıza göstermek, en faziletlisi ise bela karşısında ÅŸükür halini muhafaza etmektir.
 
Sonuç olarak, sabır, ruhen çökmüÅŸ hâlde sıkıntı ve zorluklara katlanmanın ya da acziyet içerisinde tedbiri elden bırakıp sızlanmanın ötesinde, çok güçlü bir direnç sergilemektir. Bu demektir ki sabır pasif deÄŸil aktif, reaktif deÄŸil proaktif bir hal ve tutumun ifadesidir. Dinî çerçevede ise sabır, hayır olarak görünen ÅŸeyin ardında ÅŸer, ÅŸer olarak görünen ÅŸeyin ardında hayır olabileceÄŸine, bunun ancak ilim ve hikmetine akıl-sır ermeyen Allah tarafından bilinebileceÄŸine tam bir imanla ortaya konulan sebat ve gayrettir. Nitekim Kur’an’daki birçok ayette de sabır, zor zamanlar ve sıkıntılı durumlarda itidal çizgisinde sabitkadem olmanın yanı sıra müslümanca yaÅŸama yolunda karşılaşılan her türlü zorlukla baÅŸa çıkabilmek için gerekli ruhsal dirence sahip olmayı belirtir. Sabır denen bu direnci sergileyebilmek, kendi namıma söylersem, tahmin edildiÄŸinden çok daha zor bir iÅŸtir; fakat ne kadar zor olursa olsun, gerek insani iliÅŸkilerde yaÅŸadığımız kötü tecrübeler ve tecelliler gerek insanlardan bağımsız olarak karşılaÅŸtığımız bela ve musibetler karşısında kendimizi dimdik ayakta tutabilmek için sabrın müthiÅŸ savaÅŸkanlığını hatırlamak lazım gelir. Bu münasebetle Cenâb-ı Hakk’ın da “çok sabırlı” (Sabûr) olduÄŸunu hatırlatmak gerekir. Nitekim bir hadisteki ifadeye göre “BaÅŸkalarından gördüÄŸü eza ve cefaya Allah’tan daha çok sabreden bir kimse yoktur. Ä°nsanlar kendisine eÅŸ ve ortak koÅŸtukları halde Allah yine de o insanları rızıklandırıp sıhhat ve âfiyet içinde yaÅŸatmaktadır.” (Buhârî, “Edeb” 71, “Tevḥîd” 3).
 
 
Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.