Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: ABD'nin ırkçı bakışında değişen bir durum yok

1932 yılında, Amerikan Sağlık Servisi isimli kuruluş, “fakir halkı tedavi edeceklerini” ilan ederek Alabama’nın Tuskegee bölgesinde 600 siyahi erkeğe güya testler yaptı. Oysa yaptıkları test değil, bu insanlara frengiye yol açan bakteriyi enjekte etmekten başka bir şey değildi. Amerikalı bilim adamları, frenginin tedavisini bulmak için siyahlar arasında frenginin yaygınlaşmasını sağlamıştı.



New York’ta covid-19 virüsüne bağlı olarak gerçekleşen ölümlerin istatistiklerine baktığımda hiç şaşırmadım. İstatistikler, Hispanik ve siyahilerin beyazlara göre daha çok öldüğünü söylüyordu zira. “Amerika lan bu” dedim, “bildiğimiz Amerika.”
 
Amerika’da pek çok alanda “genetiğe sirayet etmiş beyaz üstünlüğü fikri” kırılmış olabilir. Ekonomide, sporda, kültürde… Fakat üç alanda asla bir kırılma söz konusu değildir: Eğitim, politika ve sağlık.
 
Anglo Sakson tabanlı ırkçılık, geçmeyen bir hastalık gibi, Amerika’nın kılcal damarlarında yolculuğunu sürdürmektedir. Üzerine beyaz çarşaf, başına külah geçirenlerin sayısında azalma yoktur. Sadece çarşaf-külah ikilisini giymemeyi akıl edecek kadar “sofistike” hale gelmiştir ırkçılık.
 
Obama’nın “Obamacare” adıyla bilinen sağlık paketinden önce ABD’de sağlık sigortası olmayan insanların oranı yüzde yirmilere dayanmıştı. Obama, bunu yüzde ona kadar geriletebildi ama Amerika’nın nüfusunu düşündüğünüzde bu şu demek: “30 milyon insan, hasta olmamak için gece gündüz dua ediyor.”
 
Amerika’da sağlık sigortanız yoksa ölüyorsunuz. Ya fiziken ya da ekonomik olarak. Acilden giriş yapmanın 800, standart doktor ücretinin 400, ambulansla nakilin 2.000 dolar düzeyinde olduğu yazılıp çiziliyor gazetelerde.
 
Eh, bilinmeyen şey değil. Sağlık sigortası olmayan kitlenin kahir ekseriyeti Hispanikler ve siyahiler. Yani “kolaylıkla gözden çıkarılabilecek alt sınıf”ın insanları.
 
Bizim safdil liberallerle, “Amerikan muhibbi” diyebileceğimiz merkez sağcılarımızın “saklamak zorunda oldukları” çok gerçek var anlayacağınız ABD konusunda.
 
1932’den 1972’ye değin Tuskegee’de vazgeçtiği siyahilerden bugün de vazgeçmeye devam ediyor ABD.
 
Bence hem tıp hem de bilim tarihinin en büyük utanç vesikalarından biridir Tuskegee deneyleri.
 
1932 yılında, Amerikan Sağlık Servisi isimli kuruluş, “fakir halkı tedavi edeceklerini” ilan ederek Alabama’nın Tuskegee bölgesinde 600 siyahi erkeğe güya testler yaptı. Oysa yaptıkları test değil, bu insanlara frengiye yol açan bakteriyi enjekte etmekten başka bir şey değildi. Amerikalı bilim adamları, frenginin tedavisini bulmak için siyahlar arasında frenginin yaygınlaşmasını sağlamıştı.
 
Bu korkunç deneydeki kahredici ayrıntı ise şuydu. 1947 yılına gelindiğinde bulunan penisilinin frengiyi tedavi ettiği doğrudan ortaya çıkmıştı ama bu deneyi yürütenler, frengi bulaştırdıkları hastalara penisilin vermediler zira hastalığın nasıl seyrettiğini görmek ve hastalık yüzünden ölenlerin cesetleri üzerinde otopsi yapmak istediler. Üstelik bu deney kapsamında hastaların “yaşadıkları yerden çıkmaları ve başka bir kliniğe gitmeleri” yasaktı; zira hastalar başka bir kliniğe gittiklerinde penisilin tedavisiyle bu hastalıktan kurtulacaklardı.
 
 
Basitçe söylemek gerekirse, deneyi 1932’den 1972’ye kadar devam ettiren ABD’li bilim adamları “hastalığı tanımak” için bu insanları ölüme mahkûm etmişti.
 
Bulunduğunda “yerliler daha çabuk ölsünler” diye Avrupa’dan gemiler dolusu çiçek hastasını Amerika kıtasına getiren Avrupa emperyalizminin en gelişmiş haline bugün “Amerika Birleşik Devletleri” diyoruz özetle.
 
Siyahların, Hispaniklerin, Amerikan yerlilerinin, fakir alt sınıftan beyazların “kaybı”nı hiçbir zaman sorun etmemiş Amerika’nın çok okunan gazetelerine “Türkiye koronayla mücadele etmiyor abicim” mülakatı veren solcularımızı görünce aklıma geldi bunları yazmak.
 
Liberaller, “Amerikan muhibbi” merkez sağcılar falan yapsa bunu çok garipsemezdim. Ama kendisini “solcu” diye tanımlayan adamın ülkesini emperyalist Amerika’ya yalan ve iftiralarla şikâyet etme çabasını hâlâ “acıklı” buluyorum. “İnsan, iddiasına bu kadar ihanet eder mi?” sorusuna bulduğum cevapsa şu: “Türkiye düşmanlığı parantezi, insanı bütün iddialarından da, bütün ilkelerinden de vazgeçirecek kadar aşağılık bir parantez.”
 
“Millet olma”nın ve “millet kalma”nın yolu ise bu parantezin dışında kalan herkesle yürümenin yolunu bulmaktır. Görünen o ki başka çare yoktur.
 
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.