Vaziyet nicedir ki ölümden yana bunca korku beslenir?
Follow @dusuncemektebi2
Kutsal olanın dünyaya değil dünya ötesine ait kabul edilmesini neticelendiren seküler akıl, metazori katlanmak zorunda olduğu ezana ilaveten minarelerden okunan salaya tahammül edemiyor. Ölümden yana bu tedhiş, bu ürkmek niye?
Kitab-ı Mukaddes’te ölüm pek çok yerde yaÅŸamın doÄŸal bir sonucu olarak zikredilir. Ölüm diye bir ÅŸey vardır ve bir ÅŸekilde karşımıza gelecek olan bir düÅŸman gibidir. Ve yine pek çok yerde bu düÅŸmanın maÄŸlup edilmesinin mümkün olduÄŸu yer alır. YeÅŸaya Kitabı’nda Tanrı’nın kullarını ölüme karşı zafere ulaÅŸtıracağı vaadi yer alır. Ä°srailoÄŸullarının dönemsel olarak girdiÄŸi inanç krizlerini yine ölüm ile ilgili pasajlar üzerinden okumak mümkündür. Kitab-ı Mukaddes’in Kohelet Kitabı’nda ölümün yenilmesi mümkün bir düÅŸman olup olmadığı ile ilgili iç karartıcı bir sorgulama vardır. Süleyman aleyhisselama izafe edilen bu kitapta –ki kitabın hemen giriÅŸinde “Kudüs’te hüküm süren Kral Davud oÄŸlu Kohelet” ifadesi geçer- ölüme karşı son derece pesimist bir yaklaşım ortaya konur. “Ne malum ölümden sonra bir hayat olduÄŸu?” ve benzeri pasajlar, kitabın yazıldığı dönemde Ä°srailoÄŸulları’nın içine girdiÄŸi inanç krizini gözler önüne serer. Bir kutsal metnin haÅŸri sorgulaması biz Müslümanlar açısından anlaşılabilir ÅŸey deÄŸildir. Buna karşın Ahd-i Cedid’de, Ä°sa Mesih’in hayatı ve memeatı ile ölüme karşı bir zafer kazandığı ve onun yolundan gidenlerin Mesih sayesinde bu savaşı kazanacakları vaadi yer alır. Hatta Mesih’in ölümü bizzat bir hayatın sunulması anlamına gelir. Gayet muhtasar olarak ortaya koymak durumunda kaldığımız bu tablo, ister Ahd-i Atik’te isterse Ahd-i Cedid’de resmedilen ölümün bir hal olduÄŸu ve bir ÅŸekilde kulun önüne geleceÄŸini, buna karşın Tanrı’nın kullarına destek olacağını anlatırken, Tanrı’nın cezalandırmak haricinde ölüm hadisesinde pasif bir aktör olduÄŸunu ortaya koyar. Tanrı bazen cezalandırmak için öldürse de, doÄŸal ölüm O’ndan gelmez, aksine kul günahları sebebiyle ölümü bizzat yaratır. Günah ölümle sonuçlanır! Kitab-ı Mukaddes açısından tablo kabaca budur. Tanrı ölüme karşı kurtuluÅŸ yolunu gösterebilecek olandır, ölümün faili deÄŸildir. Adem’in günahı sebebiyle gelinen dünya ölüm ile sonuçlanacaktır. Theophilus “Ademin çocukları Tanrı’ya itaat etmeyi öÄŸrenseler ölüm hiç gelmeyecekti” der. “Tanrı materyal bedene ölümsüzlük vermemiÅŸtir, zira dünyada baÅŸa çıkılamayacak kadar insan olsun istemez” der Lactantius. Ancak Tanrı teologlara göre de öldürmez, aksine hayatı yaratandır. Ölüm ise bu hayatın son bulması halidir. Dolayısıyla Tanrı’nın ölüm hadisesindeki rolü en fazla ölüme mani olmamak kadardır.
Muhyî ve Mümît
Müslümanlar olarak ölüme bambaÅŸka bir perspektiften yaklaÅŸan bir kitaba iman ettiÄŸimiz açıktır. Hangimizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan bir Allah’a inanırız. Dolayısıyla ölüm Allah’ın pasif olarak müdahale edip etmeyeceÄŸi bir süreçten bambaÅŸka bir ÅŸeydir. Her ÅŸeyin yed-i kudretinde olduÄŸuna inanılan bir Allah’ın ölümü de yaratmış olmaması düÅŸünülemez.
Allah bir Müslüman için hayatı yaratan Muhyî olduÄŸu gibi ölümü de yaratan Mümît’tir. Bineanaleyh ölüm hayatın son bulması ile ortaya çıkan pasif bir süreç deÄŸildir, aksine hayatı yaratmak kadar Allah’ın bizzat yaptığı ve yarattığı bir ÅŸeydir. Ölüm yoksa hayat vardır, hayat varsa ölüm yoktur anlayışı bu bakımdan bir Müslüman için anlamsızdır. Epikouros’a izafe edilen “Ölüm bizi alakadar etmez. Biz burada olduÄŸumuz sürece ölüm yoktur, ölüm geldikten sonra ise biz yokuz” sözü de Müslüman için her hangi bir anlam taşımaz. Çünkü Allah ezelde ve ebedde muhyi ve mümittir; yani biz yokken de hayatta iken de ölüm vardır, öldükten sonra hayatın olacağı gibi. Tek cümlede özetleyecek olursak rastgele bir ÅŸey deÄŸildir ölüm, aksine Allah’ın bizzat faili olduÄŸu bir hadisedir. Hal böyle olunca yaÅŸamımız ve ölümümüz kendi elimizde deÄŸildir.
Elbette nice mektepli medreseli ilmiyelinin yaÅŸadığı memleketimizde bu meselenin fetvasını vermek bana düÅŸmez. Buna karşın iki kutsal kitabın ölüme karşı takındığı temel tutumu mukayese etmek haddimedir. Bundan cesaret alarak bu giriÅŸi yapmış olduktan sonra asıl konumuza girebiliriz. Nedir bu minarelerden okunan salalar ile alıp veremedikleri?
Vaziyeti nicedir?
Dini olan ile ünsiyeti cenazeden cenazeye ve ancak pasif bir izleyicilik suretinde olanlar açısından salanın ölümü hatırlatması ÅŸaşılacak ÅŸey deÄŸil. Cenaze ezanıdır sala böylelerinin. Efendim, Peygamber’e salat ediliyormuÅŸ; adının anılması bereketin gelmesine, kazanın-belanın selbine vesileymiÅŸ vb. bunlar açısından zaten bir argüman deÄŸildir. Bilimsel, tecrübi bilgi deÄŸildir her ÅŸeyden evvel. Nasıl inansın böyle bir ÅŸeye? Buna mukabil kutsal olanın dünyaya deÄŸil dünya ötesine ait kabul edilmesini neticelendiren seküler aklı sebebi ile metazori katlanmak zorunda olduÄŸu ezana ilaveten minarelerden okunan salaya tahammül edemiyor. Ölümden yana bu tedhiÅŸ, bu ürkmek niye? Ölüm anlamlandırabileceÄŸi bir ÅŸey olmanın çok ötesinde bir ÅŸey de ondan. Seküler aklın, modern ideolojilerin ölüm hakkında söylediklerinin hiçbir anlamı olmadığı muhakkaktır.
Bunu tecrübe etmek çok da zor deÄŸil. Ä°nternette sol militanların, örneÄŸin bir YPG’linin, bir DHKPC’linin cenazesinde verilen söylevlere bir göz atınız. “Sıkılmış bir yumruk gibi girdi kavgaya, ve o bir kurÅŸun gibi saplandı düÅŸmanın göÄŸsüne. Åžimdi onlar güneÅŸe gittiler, yüreklere gömüldüler….vb.” ölüm hadisesini hiçbir ÅŸekilde anlamlandırmayan “E ÅŸimdi ne oldu ona? Vaziyeti nicedir?” sorularına en ufak cevap vermeyen epik söylevlerle karşılaÅŸacaksınız. Övülen, destanlaÅŸtırılan yegane ÅŸeyin cesaret olduÄŸunu ve mesajın kalanlara olduÄŸu dikkatinizi çekecek. Ölümünün bir anlamı olduÄŸu, kavgada düÅŸtüÄŸü söylenecek. Bu bir motivasyon konuÅŸması olarak kabul edilebilecek ve anlaşılabilecek bir ÅŸeydir. Buna karşın ölümün herhangi bir ÅŸekilde anlam kazandığına ÅŸahit olamazsınız. Kalanlar bu konuÅŸmaları kendileri için dinlerler. Ölümün zatının bir anlamı olup olmadığını bu konuÅŸmalardan çıkartamazsınız. Ve yüreklere yahut güneÅŸe gömülmenin aslında hiçbir anlamı olmadığının herkesçe malum olduÄŸu böyle bir ortamda ölümden irkilmemenin yegane yolu cesareti övmekten ve ölüme karşı cesurca durmaktan geçiyor bu akıl için.
DönüÅŸmüÅŸ inanç
Modern ideolojilerin ve seküler aklın teolojik kavramlarını Avrupa’dan aldığına ÅŸüphe yoktur. Hayat ve ölüm hakkındaki anlamlandırmaların hemen hepsi on sekizinci ve on dokuzuncu asırlarda ortaya çıktıkları Avrupa’da ÅŸekillendiler. Bu dönemin Avrupalısının muhayyilesini ÅŸekillendiren ÅŸey ise dönemin teolojik anlatısından bir baÅŸka ÅŸey deÄŸildir. Bilim dilediÄŸi kadar geliÅŸmiÅŸ olsun, Aydınlanma dilediÄŸi kadar muzaffer olmuÅŸ olsun, temel anlatıların teolojik bir noktaya istinad ettiÄŸine ÅŸüphe yoktur. Bu Durkheim’ın dönüÅŸmüÅŸ inanç dediÄŸi ÅŸeye tekabül eder. Bu sebeple dilediÄŸi kadar Türk ve Müslüman kökene sahip olsun, bir ideolojiye yahut seküler akla kendini dahil gören herkesin ölümden anladığı ÅŸey kökenlerini Antik Yunan’da ve Kitab-ı Mukaddes’te bulan bir ölüm tasavvurudur. Tanrı’nın dahlinin olmadığı ve hayatın sonlanması ile ortaya çıkan bir ÅŸeydir ölüm. Böyle bir ölüm ile karşı karşıya olmak ve bunu hatırlamak ise koronavirüs ile karşı karşıya olmaktan farksızdır. Görülmeyen, bilinmeyen ancak gücümüzün yetmediÄŸi bir düÅŸman olarak görülür. Asla maÄŸlup edilemeyecek bir düÅŸman. Hele ölümün her yerde kol gezdiÄŸi böyle bir zamanda “ölü ezanı” olarak kodladığı salanın bu kimseye yaÅŸattığı dehÅŸeti bir düÅŸünün. Dine, dini kurumlara ve sembollere karşı çoÄŸu zaman anlamlandıramadığımız saldırıların menbaı da iÅŸte bu korkudur. Ä°ÅŸte bu kimse ile aynı kamusal alanı paylaşıyoruz. Elbette hatrı için sala okumaya, okutmaya bir son verecek deÄŸiliz.
Ölümün anlamı
Ölümün bir anlamı olduÄŸu bu topraklarda ölüme atfedilen manadan uzaklaÅŸması elbette bizim kabahatimiz deÄŸil. Ölüme hadisesin tanatolojik bir yaklaşımla anlamlandırmaya çalışmasının söz konusu kimseyi anlamlı bir yere çıkartmaması da bizim kabahatimiz deÄŸil. Altındaki teolojik zeminin, bütün teolojik zeminlerin en mukavemetsiz olanlarından birine, Avrupa teolojisine –bakın bu tümden bir Hıristiyan teolojisi demek deÄŸildir- kayması ile birlikte anlamsızlaÅŸan immateryal ÅŸeyleri kendi dini referanslarımız ile bu kimse için anlamlı hale getiremeyiz. Zira sahip olduÄŸumuz bütün deÄŸerler, özünü bulduÄŸu Ä°slamiyet ile birlikte, saladan rahatsız olan kimse için ancak yaÅŸam konforunu yitirmesine vesile olan rahatsızlık vesilelerinden ibaret. Elbette müÅŸterek bir deÄŸerler silsilesi üzerinde bir araya gelememekten dolayı izahlarımız ile hayatını anlamlı hale getiremiyoruz. Elden bir ÅŸey gelmez. Kendisine sabırlar dileriz.
Müellif: Dr. M. Taceddin Kutay (Türk Alman Üniversitesi) / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.