Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Küresel fetret devrinde ilkesel mücadele

Bu tip kriz dönemlerinde verilmesi gereken mücadelenin ilkesel ve ahlaki koordinatları var



Virüs tehdidi altında kaotik bir süreçten geçiyoruz. Küresel bir ‘fetret devri’ndeyiz adeta. Ölümlerin, belirsizliÄŸin, endiÅŸe ve kaygının artarak devam ettiÄŸi ÅŸu günlerde bizi paranoyaklaÅŸtıran, gerçeklik algımıza kast eden ve onu tahrip eden ucu bucağı olmayan spekülasyonlar, komplo teorileri de altın çaÄŸlarını yaşıyor. Tehdidin büyük ve belirsizliÄŸin yoÄŸun olduÄŸu bu süreçte aklın, mantığın ve saÄŸduyunun sınırlarını zorlayan spekülatif, fantastik söylemlerin alan geniÅŸletmesi anlaşılabilir elbette. Ancak açık konuÅŸmak gerekirse bu tip kriz dönemlerinde de normal dönemlerimizde de hayata iliÅŸkin ilkesel ve ahlaki konumlanışımızın nasıl olması gerektiÄŸi öyle büyük salınımlar barındırmıyor.
 
DüÅŸünsel veya eylemsel açıdan bir uçtan karşıt bir uca savrulmamızı gerektiren bir ÅŸey de olmuyor. Evet, bir anlamda ev merkezli bir hayat sürdürerek ‘sosyal hayat’ yasaklısı hale geldiÄŸimiz ÅŸu günlerde dünyaya, iliÅŸkilere ve iÅŸleyiÅŸe iliÅŸkin normal ÅŸeyler yaÅŸamıyoruz. Ancak bugün de dünyanın rahat, stabil olduÄŸu anlarda da verilmesi gereken bir mücadele var ve verilmesi gereken bu mücadelenin ilkesel ve ahlaki koordinatları var. Åžu kritik günlerde bu mücadeleden vazgeçmemizi gerektiren bir ÅŸey olmadığı gibi tersine bu tarz mücadelenin nitelik ve derinlik kazanamasının nasıl hayati bir önem ve aciliyette olduÄŸunu yeniden deneyimliyoruz. Yine bu dönemde yeniden anlıyoruz ki; mücadelemiz ilkesel ve ahlaki olmalı, insanın onurunu ve izzetini lekelememeli, özgürlüÄŸe ve adil bölüÅŸüme odaklı olmalı, kısaca devlet-toplum iliÅŸkimizden doÄŸa ile kurduÄŸumuz iliÅŸkiye uzanan çok geniÅŸ ölçekli olmalı.
 
Bu açıdan baskın gündem maddemiz dışında hayatımızın iÅŸ ve iÅŸleyiÅŸine iliÅŸkin hassasiyetimizi korumak, özgürlük ve adalet mücadelesinin nitelik ve derinlik kazanması için çalışıp çabalamak mecburiyetimiz sürüyor. Bu açıdan 25 Mart 2020’de bir torba yasayla Meclis’ten geçen ve “dernekler yasası”nda deÄŸiÅŸiklik öngören düzenlemeye bakmakta yarar var. Türkiye’nin ve dünyanın kriz karşısındaki teyakkuz durumu nasıl aklın, mantığın gerekliliÄŸi ise aynı ÅŸekilde hayatımızın her alanında yapılan sosyal, siyasal, ekonomik vs. düzenlemelerin de taşıdıkları anlam ve yapacakları etki üzerinden deÄŸerlendirilmeleri yine aklın ve mantığın gereÄŸidir. Bu, ülkemizin, devlet-toplum iliÅŸkimizin mahiyeti açısından da hayati önemdedir. Kendilerini doÄŸrudan ilgilendirmeleri münasebetiyle, ülkenin direnç merkezleri, varlık ve nitelik göstergesi hükmündeki sivil toplum yapıları için ayrıca varoluÅŸsal bir sorumluluktur. Ayrıca ülkenin bugününe ve yarınına iliÅŸkin görev ve sorumluluk duyan her bir ferdi için de varoluÅŸsal bir sorumluluk olduÄŸu izahtan varestedir. Çünkü hiçbirimiz basit bir uyum aparatı, bir intibak nesnesi deÄŸiliz. Her birimiz hayatımızın ve birlikte yaÅŸadıklarımızın sorumluluÄŸunu alan bir kurucu irade olma yüküyle, göreviyle mukayyet durumdayız.
 
Bu açıdan 15 Temmuz gibi ‘istisna’ döneminde iÅŸlevselleÅŸtirdiÄŸimiz ‘torba yasa’ya ve virüs salgınının bu netameli günlerinde yapılan ‘dernekler yasası’ ile ilgili düzenlemeye bakmamız gerekiyor. ‘Torba yasa’nın neliÄŸine iliÅŸkin bir tartışmanın zaruretine vurgu yapıp iÅŸi ehline bırakalım. Dönelim ‘dernekler yasası’nın ÅŸu salgın günlerinde ‘torba yasa’yla geçiÅŸine. Nedir mevzu? Dernekler yasası ile getirilen düzenleme alan ile ilgili hangi açıkları kapatacak? Ne tür bir ihtiyaç hasıl oldu ki bu düzenleme yapılıyor? Yapılan düzenlemenin mantığı ne, kurgusu nasıl? Neyi ima ediyor, neye yol veriyor? Yaklaşımı, perspektifi, ufku nedir? Özgürlük alanını mı geniÅŸletme arayışında yoksa özgüven problemi olan, güvenlik siyasetine alan açan ve onu tahkim eden bir hüviyette mi? UzatabileceÄŸimiz bu sorular önemli. 
 
Var kalma endiÅŸesini yaÅŸadığımız ÅŸu günlerde varlığımızın nasıl ve ne tür bir iliÅŸki ağında olduÄŸu veya ne tür bir iliÅŸkiye maruz bırakıldığı da aynı ÅŸekilde hayati önemdedir. O yüzden insanın bir uyum aparatı, bir intibak nesnesi olmadığına vurgu yaptım. OHAL döneminde baÅŸvurulan ve sonrasında ‘dernekler yönetmeliÄŸi’ni deÄŸiÅŸtirme suretiyle yapılan düzenleme Anayasa’nın pek çok maddesine aykırılık taşıdığı gerekçesiyle iptal edilmiÅŸti. Buna raÄŸmen konu 2019’un son ayında tekrar gündeme gelmiÅŸ ancak kamuyundan, STK’ladan tepki gelince geri alınmıştı. Lakin salgının ve salgınla mücadelenin hayat memat meselesine dönüÅŸtüÄŸü süreçte, 25 Mart  2020’de, bir gece yarısı düzenlemesi ile virüse karşı alınacak tedbirlerin olduÄŸu torba yasaya konulan madde ile 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda deÄŸiÅŸikliÄŸe gidildi. Bu kritik zaman diliminde yapılan düzenleme ÅŸu: Dernek üyelerinin kiÅŸisel bilgilerinin ve dernek içindeki görevlerinin bir ay içinde mülki idareye bildirilmesi, halen mevcut üyelerin ise bilgilerinin altı ay içinde bildirilmesini düzenliyor. Yukarıda da deÄŸinildiÄŸi üzere daha önce yönetmelik ile düzenlenen benzer uygulama AYM tarafından “toplumun ve temel hakların yara almasına sebebiyet verecek pek çok sakıncalar içerdiÄŸi” gerekçesiyle iptal edilmiÅŸken benzer bir düzenlemeyi yeniden getirmenin ne anlamı var? Toplum için, temel haklar için sakıncalar barındıran uygulamanın devlete ne faydası var?
 
Siyasetin alanını geniÅŸletmek, örgütlenmeyi kriminalleÅŸtirmemek, özendirmek, topluma alan açmak, katılımı desteklemek, devleti sivil denetime açmak gibi toplumu/devleti güçlendiren açık, geniÅŸ ve özgür bir devlet-toplum iliÅŸkisi yerine özgüveni düÅŸük, güvenlik kaygısının egemen olduÄŸu ve malesef toplumun ÅŸaibeli olarak kodlandığı, konumlandırıldığı bir mantıksal kurgudan, yaklaşımdan ve imadan beslenen bu düzenleme açık bir ÅŸekilde yanlıştır, geri çekilmelidir ve kamuoyunca ciddiyetle tartışılmalıdır.  
 
Bu düzenleme varlığı ve çaÄŸrışımlarıyla Anayasa’nın 33.madesinde nitelenen ‘örgütlenme özgürlüÄŸü”e halel getirmekte, üye ve üye olmak isteyenleri korkutan, caydıran bir etki yapmaktadır. Bu düzenleme Anayasa’nın 20. maddesinde dile gelen “özel hayatın gizliliÄŸi” ilkesini ihlal etmektedir. BaÄŸlantılı ÅŸekilde kiÅŸisel verilerin korunması ilkesinin tahrip etmektedir. PratiÄŸini siyasi tarihimizin deÄŸiÅŸik dönemlerinde gördüÄŸümüz fiÅŸleme uygulamasına fiilen alan açmaktadır, onu çaÄŸrıştırmaktadır. Korkunun, güvenlik endiÅŸesinin baskın hale gelip kamusal iklim militerleÅŸmekte, atmosfer zehirlenmektedir. BaÄŸlantılı ÅŸekilde kamusal alanı sınırlayan, insanları özele, kenara püskürten bu düzenlemeler bir tür devlet ile toplum arasındaki mesafeyi açmakta, derinleÅŸtirmektedir.
 
Postmodernlik tartışmalarıyla birlikte denetim-kontrol toplumlarının geride kaldığına, iktidarın panoptikondan yeni teknolojiler üzerinden neredeyse iÅŸin bir kendi kendini kontrol ve açığa vurma düzeneÄŸi olan sinoptikona kaydığına iliÅŸkin terorik tartışmalara muhataptık. Ä°ktiadarın dönüÅŸümünü siyasal-ekonomik ve teknolojik alanındaki yapısal dönüÅŸümler eÅŸliÄŸinde götüren bu okumalar, 11 Eylül saldırıları ile baÅŸlayan ve 2011’de ortaya çıkan Arap Baharı’yla derinleÅŸen küresel güvenlik kriziyle baÅŸka bir boyut aldı. Eskiden devletin dönüÅŸümü üzerinden daha görünmez, daha iliÅŸkide içkin bir iktidara dair çözümlemeler peÅŸinde yol alırken devlet altı örgütlerin alan geniÅŸletmesini, çok kötü yönetimler bile olsa çöktüklerinde nasıl iç savaÅŸ, ölüm, mültecilik gibi küresel ölçekli sorunların meydana geldiÄŸini dehÅŸetle gözlemledik. Nitekim son virüs salgını bir tür ana aktör olarak ‘devletin geri dönüÅŸü’ ÅŸeklinde yükselen dalganın final epizoduna dönüÅŸtü. Salgın dolayımında yaÅŸadıklarımız güçlü bir devlete olan ihtiyacı iyice göstermiÅŸken ÅŸimdi karşımızdaki soru ÅŸu: Bu güçlü devlet nasıl bir devlet olacak? Bu devletin toplumla iliÅŸkisi nasıl olacak, sivil toplum örgütlerinin varlığı, iÅŸleyiÅŸi nasıl olacak ve bu durumu doÄŸrudan tayin eden kamusallığın görünümü nasıl olacak? O yüzden 15 Temmuz koÅŸullarında dahi AYM’den dönen bir uygulamanın bugünkü kriz ortamında yeniden çıkması izaha muhtaçtır ve devletin nasıl olacağı ile ilgili soruyla doÄŸrudan ilintilidir. Dolayısıyla yukarıda belirttiÄŸim üzere teritoryal egemenliklerin anlamsızlaÅŸtığı, devlet dediÄŸimiz aygıtın gittikçe çözüldüÄŸü ve gereksizleÅŸtiÄŸi gibi bazısı ütopik bazısı distopik okumaların aksine devletin ve devlete olan ihtiyacın arzuyla arandığı bugünlerde yapılan bu düzenleme bugünümüz ve yarınımız için hayati önemdedir.
 
 
Müellif: Abdulbaki DeÄŸer (Özgür EÄŸitim-Sen Genel BaÅŸkanı) / Kaynak: Karar-GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.