Ulusların zenginliğinden, ulusların huzuruna geçerken...
Follow @dusuncemektebi2
Kapitalizm; adı üzerinde: Paracılık, paranın egemen olduğu düzen demektir. Ortaya koyduğu toplumlar da meydanda. Hasta ve eşitsiz toplumlar üretiyor. Mutsuzluğu aşmak için mutluluk haplarına boğuyor. Korona virüsün çökerttiği ve hastalık yüzünü iyice ortaya çıkardığı bu zamanlarda, artık kişi başına düşen mutluluk/saadet nedir sorusunu sormalıyız. Toplumların/ulusların kalkınmasından öte huzur ve saadet içinde yaşamalarını hedef haline getirmeliyiz.
Liberal teorisyen ve serbest piyasanın kurucu fikir babası Adam Smith, Ulusların ZenginliÄŸi kitabını yazar. Kitabın adı, zenginliÄŸi ulus temelinde ele alır. Ulusu ekonomik bir yapı olarak görür. Bu açıdan da kapitalizm ve ulus devletin beraberliÄŸini anlatır. Zenginlik esastır ve yine ulus, zenginlik temelinde tanımlanır. Nitekim gayri safi milli hasıla kavramı bu açıdan büyük bir önem taşımaktadır. Her ulus devletin vazgeçilmez ilkesi de budur. Devlet, ekonomiyi önemser ve kiÅŸi başına düÅŸen GSMH’ya bakar. KiÅŸi başına düÅŸen okul, öÄŸretmen, asfalt, hastane ...Modernitenin kalkınma bilincinin ulus devlet formundaki sunumu bu.. Kalkınmanın parametresi de maddedir, ekonomidir.
Uluslar, zenginliklerini maddi ekonomik temeller üzerinde kurmaya çalışırken öte yandan da büyük bir güvenlik ekonomisi ürettiler. Özellikle dünyanın egemen ulus devletleri en geliÅŸmiÅŸ silahlara sahip olmak için yarışıp durdular. Elbette baÅŸka ulus devletlerin de bunları elde etmesini istediler. Böylece burada büyük bir ekonomi doÄŸdu. “Ford Amerikan’dır” sözü meÅŸhurdur. Yani kapitalist ÅŸirketler de nihayetinde kapitalist devletlere aittir. Peki komünist devletler bu yarışta yer almadılar mı? Sovyetler dönemi Rusya’ya ya da bugün hala yaÅŸayan ve tek parti komünizmi ile yönetilen Çin ortada. Onlar da bu kalkınma için gölleri kuruttular ve nükleer kazalara yol açtılar. Aral Gölü’nün kuruması ve Çernobil Faciası komünist kalkınmanın ÅŸehvetiyle ortaya çıkan felaketlerdir. Yine Çin’de Sarı Nehrin kuruması gibi çevre felaketleri ile karşılaşıyoruz. Modern uluslar ve devletler, kiÅŸi başına düÅŸen gayri safi milli hasılayı artırmaya çalışırken, aslında kiÅŸi başına düÅŸen bomba, kurÅŸun ve silahta da büyük bir artış gösterdiler Bugün dünyada kiÅŸi başına düÅŸen dolar kadar kiÅŸi başına düÅŸen bomba ile büyük paralellik var. Peki dünyamız daha mı güven ve huzur içinde? Kalınma ekonomisiyle daha mutlu toplumlar mı meydana geldi? Buna evet demek oldukça zor. SavaÅŸlar, yoksul ve sefalet içinde yaÅŸayan büyük kalabalık toplumlar, mülteci ve göçler, isyan ve terör hareketleri, derin sınıfsal eÅŸitsizlikler, çevre felaketleri…
Koronavirüs, bu kalkınma düzeninin sürdürülemez olduÄŸunu net bir biçimde gözümüze sokuyor! Artık kalkınma siyasetinin deÄŸiÅŸmesi gerekir. KiÅŸi başına düÅŸen gelir yerine yeni parametreler bulmalıyız. Ä°nsani olanı önceleyen, tabiatla daha barışık ,huzur ve saÄŸlığı önceleyen bir parametre geliÅŸtirmeliyiz. Aslında Sokratik ve Ä°slam geleneklerinde bunu görebiliyoruz. Onlar “ulusların zenginliÄŸini” deÄŸil, “ulusların ahlakını” önemsiyorlar. Yani toplumların kalkınmasını deÄŸil, toplumların ahlakiliÄŸini birinci derecede öne çıkarıyorlar. Bir “ahlak toplumu”nun peÅŸinde koÅŸuyorlar. Hepsinde de istisnai bir biçimde bu ahlak toplumunun amacının saadet olduÄŸunu söylüyorlar. Ahlak toplumunun amacı, saadet toplumu olmaktır. Sokrat da, Aristo da, Ä°bn Miskeveyh de, Farabi de, Ä°bn Bacce de bunun peÅŸindedir. Ä°yilik, yardımlaÅŸma, adalet ve sevgi ile beraber toplum saadete eriÅŸecektir. Mutlu toplum böyle olur. Daha fazla zenginleÅŸmek veya daha fazla silah sahibi olmakla deÄŸil. Ä°bn Bacce, Tedbirul Mütevahhid adlı eserinde saadet toplumunda hekim de olmaz, hâkim de diyor. Yani ne saÄŸlık sorunu kalır ne de adaletsizlik. Oysa “ulusların zenginliÄŸi” tezi, bütün moderniteye batmış toplumlarda en çok da hâkimleri ve hekimleri istihdam ediyor.
Kapitalizm; adı üzerinde: Paracılık, paranın egemen olduÄŸu düzen demektir. Ortaya koyduÄŸu toplumlar da meydanda. Hasta ve eÅŸitsiz toplumlar üretiyor. MutsuzluÄŸu aÅŸmak için mutluluk haplarına boÄŸuyor. Küresel düzeyde aşırı zengin elitler ile aşırı fakir kitleler dünyasına yol açıyor. Korona virüsün çökerttiÄŸi ve hastalık yüzünü iyice ortaya çıkardığı bu zamanlarda, artık kiÅŸi başına düÅŸen mutluluk/saadet nedir sorusunu sormalıyız. Toplumların/ulusların kalkınmasından öte huzur ve saadet içinde yaÅŸamalarını hedef haline getirmeliyiz. Koronaya çarpılan kalkınmacı düzenin huzursuz, hasta, adaletsiz ve eÅŸitsiz yapısından ancak buradan bir çıkış yolu bulabiliriz. Ulus düzeyinde formüle edersek, kiÅŸi başına düÅŸen “milli mutluluk ve milli saÄŸlık” peÅŸine düÅŸmeliyiz. Ä°yilikler, hayırlar, dayanışmalar gibi ahlak ilkeleri kalkınma gibi ekonomik ilkenin önüne geçmeli. Ä°nsan toplumları da doÄŸal toplumlar da (hayvanlar ve bitkiler de toplumdur) bu bilinçle beraber yeniden barış içinde yaÅŸayabilirler. Koronavirüs afetiyle ancak bu ÅŸekilde baÅŸa çıkabiliriz. Ulusların zenginliÄŸinden ulusların ahlakına geçmeliyiz.
Zekeriya KurÅŸun / YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.