Faruk Beşer'in kaleminden: Dünya Müslüman için rahatlık yeri değildir demek doğru mudur?
Follow @dusuncemektebi2
Bu söz hadis olarak nakledilir ama böyle bir hadis yoktur. Ancak şu sorulabilir: İnsanın bir ömür boyu sırf dünyada rahat etmek için çalışması makul ya da meşru mudur?
Bunun cevabı rahat etmekten ne anladığınıza baÄŸlıdır. KiÅŸi çoluÄŸuna çocuÄŸuna namerde muhtaç olmadan insani bir hayat yaÅŸatmak için çalışıyorsa bu hem insani hem Ä°slami bir çabadır, makuldür ve caizdir, hatta gereklidir. Çünkü asgari insani bir hayat yaÅŸayamayanlar kendileri rahat etmedikleri gibi etrafını da rahatsız ederler, bir muhtacın ihtiyacına katkıda bulunamazlar, baÅŸkasına yük/kel olurlar. Bunlar Ä°slam’ın istemediÄŸi durumlardır. Ama insan nihai gaye olarak sırf dünyada daha rahat olmayı, zevk sefa içinde yaÅŸamayı hedefler ve bunun için çalışırsa, dünyayı ukbaya tercih etmiÅŸ sayılır.
Bunları bugünlerde hepimizin bir ölçüde yaÅŸamakta olduÄŸumuz duygular sebebiyle hatırladım. Ölüm korkusu gelip bize dayanınca uykularımız kaçıyor, duygularımız deÄŸiÅŸiyor, her ÅŸey yalanmış, bu üç günlük dünyaya deÄŸmezmiÅŸ demeye baÅŸlıyoruz. Tehlike geçince de hemen eski halimize dönüyoruz. Hatta bu deÄŸiÅŸim saatler içinde bile olabiliyor. Tıpkı Allah’ın buyurduÄŸu gibi: ‘Gemide fırtınaya yakalandıklarında dini sırf O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar, ama Allah onları kurtarıp karaya çıkarır çıkarmaz yine hemen ÅŸirk koÅŸarlar (Ankebut 65)’. ‘Dini sırf O’na has kılarak / muhlisan lehüddin’ ifadesi Kuranıkerim’de çok yerde geçer. Ä°hlas ve ÅŸirk çizgisini kimse bu kadar net anlatamaz. Burada din manevi ve mukaddes dayanak ve yardım edecek tek merci olarak görme gibi anlamlara gelir. Demek ki insan ancak böyle bir durumda ihlası, yani yardımı sadece Allah’tan bilip O’na sığınmayı net olarak yaşıyor. Uçağın türbülans anını da buna ekleyebiliriz. Bu halden kurtulunca bunu kaybedebiliyor. Ä°ÅŸte bu hale Allah ‘ÅŸirk’ diyor. Yani sair zamanlarda insanlar dini, yani manevi desteÄŸi, istimdadı, istiÄŸaseyi/gavs baÅŸkalarından da bekleyebiliyorlar, ama Allah bunu ÅŸirk, yani kendi iÅŸine baÅŸkalarını ortak bilme sayıyor.
Konumuzdan uzaklaÅŸtık. Dünya rahatını nasıl anlayacağız? Ben ÅŸahsen bizim yaÅŸadığımız hayatın, mesela sahabe efendilerimizin hayatına hiç benzemediÄŸini fark ediyorum. Onlardaki tevekkül, rıza diÄŸerkâmlık ve cihad ruhunu bir türlü yaÅŸayamadığımızı hissediyorum. Allah için hadi denecek olsa aklımıza gelen tek ÅŸeyin, dünyalıklarımızı kaybetme korkusu olduÄŸunu seziyorum. Ya eksik kalan iÅŸlerim, çoluÄŸum çocuÄŸum ne olur endiÅŸesini yaşıyoruz. Biz de onlar gibi olmak zorunda deÄŸiliz, bu halimiz normaldir diyebilir miyiz? Diyemezsek, o zaman bizim yaÅŸadığımız konfor biraz fazla deÄŸil mi? Bunun sınırını nasıl çizeceÄŸiz?
Bu konuda eksiÄŸimiz varsa, uyarıcının ne olması konusunda kafa yormalıyız gibi geliyor. Elbette herkesin aynı çizgide olmasını beklemek de doÄŸru deÄŸil.
DiÄŸer yönden, pek çok ayette Allah bize dünya nimetlerinden ve imkânlarından da söz ediyor. Dünyayı imar etmemizi istiyor, onu salih kullarına miras bırakacağından söz ediyor ve O bize dua öÄŸretirken, ‘Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver’ dememizi istiyor. Yani bir lokma bir hırka ile geçinin demiyor, hatta dünyayı O’na isyan edenlere bırakmamamızı istiyor, Allah’ın nimetlerini israf etmeden yiyin için buyuruyor, var olabilmeniz için düÅŸmanlarınıza karşı var gücünüzle kuvvet hazırlayın diyor. Ama ortada yine de anlaşılması gereken hassas bir çizgi var. Gerçekte biz oyun ve eÄŸlenceye dalıp buradaki rahatımız için mi çabalıyoruz? Hem çalışıp çabalamak, hem de bunu sırf dünya rahatı için yapmamak nasıl olur? Bunu nasıl baÅŸarabiliriz? Anlaşılan bu tek başına yapabileceÄŸimiz bir ÅŸey deÄŸil.
Mesela şu ayeti kerimeleri nasıl anlayacağız?
‘Gök parçalandığı zaman ve Rabbini dinleyip O’na boyun eÄŸdiÄŸi zaman ki, onun görevi de budur, yer dümdüz edildiÄŸi zaman, içindekileri fırlatıp attığı ve boÅŸaldığı zaman ki, onun görevi de budur… (Ä°nÅŸikak 1-5)’ diye buyurduktan, yani yerin göÄŸün kendisine boyun eÄŸip görevlerini yerine getirdiklerini söyledikten sonra bize: ‘Ey insan, sen Rabbine kavuÅŸuncaya dek didinip yorulacaksın…’ buyurması ne anlama geliyor? Sanırım bundan ÅŸu iki sonuç çıkabilir: Bakın, sizin dışınızdaki her ÅŸey hiç durmadan görevini yapıyor, siz de size düÅŸeni yapmak için çalışıp didinmelisiniz ve buradaki rahatınız için yaÅŸamamalısınız. Siz aslında böyle programlanmışsınız.
Åžu ayet de öyle: ‘Yemin olsun ki, biz insanı sıkıntılara göÄŸüs germek üzere yaratmışızdır’ (Beled 4).
O halde rahatsızlık aramayalım ama hedefimiz de rahat etmek olmasın gibi bir sonuç çıkıyor karşımıza.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.