İhsan Fazlıoğlu: İstanbul'un Fethi'nin Anlamı
Follow @dusuncemektebi2
İstanbul'un Fethi'nin 548. Yıldönümü münasebetiyle Marmara FM'den İbrahim Paşalı'nın "İstanbul'un Fethi'nin anlamı" üzerine sorduğu soruya verilen yanıt...
Ä°stanbul merkezli Osmanlı-Türk medeniyeti terkibinden bahsedilirken aklıma ilk gelen ÅŸu olur: Türk ile gavur'un kimliklerinin oluÅŸtuÄŸu, hayata yönelik davranış tarzlarının ve varlığa bakış açılarının belirlendiÄŸi bir dönem. Gavur kelimesinin bilinen anlamı yanında, acımasız, zalim gibi halkımızın irfanını yansıtan kullanımları da vardır. Bu kullanımları günümüze tercüme edersek kısaca: kapitalist ve dahi emperyalist yani sömürgeci diyebiliriz. Çünkü Osmanlı-Türk medeniyeti kapitalist düÅŸünce ve hayat tarzının yükselmeye yeltendiÄŸi bir dönemde kuruldu ve geliÅŸti. Bundan dolayıdır ki Osmanlı-Türk medeniyeti kapitalizm aleyhine kurulan bir medeniyettir, öyle ki II. Viyana kuÅŸatmasının bir nedeni de sömürgeci -ÅŸimdilerde buna keÅŸifçi diyorlar- Avrupa'nın biriktirdiÄŸi kapitali yani sermayeyi kendisine tükettirmekti. Kim bilir aleyhimize neticelenen bu kuÅŸatma insanlığın ne kadar daha rahat nefes almasını saÄŸlamıştır.
Åžunu da vurgulamalıyız: Ä°bni Haldun hadarî yani medenî, bedevî yani barbar toplumları incelerken, medenî toplumların zamanla asabiyetlerini kaybettiklerini, neticede barbar toplumlar tarafından yıkıldıklarını belirtir. Bu bölümlemeyi Osmanlı dönemine uygularsak, Osmanlı-Türk medeniyetinin barbar-kapitalist sistem tarafından yıkıldığını söyleyebiliriz. Hem de Osmanlı-Türk medeniyeti asabiyetinden hiçbir ÅŸey kaybetmediÄŸi halde. Aslında yıkılan yalnızca Osmanlı-Türk medeniyeti deÄŸil bizatihi medeniyettir ve yıkan da barbar, yıkıcı ve vahÅŸi kapitalizmdir. Ä°nsanın canını, aklını, dinini, namusunu ve malını tehdit eden kapitalizm? Bunu tespit için uzaÄŸa gitmemize gerek yok. 20. yüzyıl barbarlığın yani kapitalizmin çağıdır. Zulmün, açlığın, eÅŸkiyalığın yayıldığı, metafizik kirliliÄŸin insanın tabiatı haline geldiÄŸi insan fıtratının tahrip edildiÄŸi ve kirletildiÄŸi bir çaÄŸ. Çevre kirliliÄŸinden bahsediyorlar! Fıtratı kirli olan yani kapitalist insandır çevreyi kirleten. Ä°ÅŸte tam da bu noktada ÅŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Osmanlı-Türk medeniyeti bir fıtrat medeniyetidir. Bundan dolayı kapitalist olmamıştır, olamazdı da.
Kapitalizm, sömürgecilik, sahih fıtratı olan insanlar üzerinde yükselemez. Ä°ÅŸte onun için Ä°stanbul'u yıktılar, fıtratı tahrip ettiler. Çözüm için insan fıtratının yeniden saÄŸlığına kavuÅŸturulması gerekiyor. Kanımca Ä°stanbul bunu, bu ihya eylemini gerçekleÅŸtirebilir. Bu açıdan Ä°stanbul yalnızca bir geçmiÅŸ deÄŸil, aynı zamanda Ä°stanbul gelecektir. Ä°stanbul gelecektir!
Siyasî olarak tarihten tasfiye edilen Osmanlı-Türk medeniyeti yukarıda özetlenen önemli özelliÄŸinden dolayı kültürel olarak da olumsuzlaÅŸtırılmıştır. Osmanlı-Türk medeniyeti Arap milliyetçilerinin adlandırılmasıyla tarihin kayıp halkasıdır. Ä°lginç olan batıcı Arap milliyetçileri ile bizdeki hemcinslerinin Osmanlı-Türk medeniyetine bakışlarının, hiçbir konuda anlaÅŸamamalarına raÄŸmen aynı olması, çakışmasıdır. Bu trajik birliktelik her iki tarafın kaynağının aynı olmasıyla izah edilebilir. Evet bu kaynak Teoman Duralı'nın adlandırmasıyla kapitalist, sömürgeci ve maddeci Ä°ngiliz-Yahudi medeniyetidir. Osmanlı-Türk medeniyetinin kapitalist barbarlığa karşı bir fıtrat medeniyeti olduÄŸunu vurguladıktan sonra bir nebze de olsa Ä°stanbul merkezli Osmanlı-Türk medeniyetinin ilmî ve fikrî arka planına deÄŸinebiliriz.
Hakikati temsil ettiÄŸine inanan her medeniyet bilgiyle iliÅŸki kurmak zorundadır. Çünkü bilgi kendisine kayıtsız kalanı, uzak duranı hem maddî hem de manevî açıdan yok eder. Bu ilkeden hareket eden Fatih Sultan Mehmet fetihten hemen sonra bilgin arkadaÅŸlarıyla Ä°stanbul merkezli Osmanlı-Türk medeniyetinin bilgi hayatının siyaseti üzerine de eÄŸildiler. BaÅŸta bizzat Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, Ali KuÅŸçu, Molla Hüsrev, Fenarizade Ali Çelebi, Hocazade, Ali Tusi, Hoca Hayrettin, Hızır Bey, Sinan PaÅŸa, Molla Lütfi, Hatipzade, Mahmut PaÅŸa, Abdurrahman Cami, Fethullah Åžirvani ve daha niceleri Muhakemat Projesi dediÄŸimiz bir projeyi gündeme soktular, yani hakikate iliÅŸkin iddia taşıyan bütün bilgi manzumelerinin düzene sokulması ve belirli, hesabı verilmiÅŸ bir tasnife tabi tutulması; dinî, felsefî ve irfanî bilgiyi tanımlayarak, alt ve üst eÅŸiklerini tayin ederek, birisini diÄŸerine feda etmeden ve alan karışmasına neden olmadan düzene koymak?
Bu proje neticesinde insan fıtratına uygun olarak her bilginin hakkı verilmiÅŸ, yeri tayin edilmiÅŸtir. Batı Avrupa Ä°bn RüÅŸd'den miras aldığı çifte hakikat gibi bir sorunla uÄŸraşırken Osmanlı-Türk medeniyeti hakikatin tek, ancak epistemolojik tezahürünün üçlü olduÄŸunu vurgulayarak insan fıtratına uygun bir yol tercih etmiÅŸtir. Bu açıdan Osmanlı-Türk bilgini tek yada çift boyutlu deÄŸil, dinî, felsefî ve irfanî bilgiyi belirli bir sıra düzeni içinde sahiplenen, üç boyutlu bir bilgindir. Ä°ÅŸte yalnızca böyle bir anlayış ve bunu temsil eden bilgin, insanın canını, aklını, dinini, namusunu ve malını kısaca insani fıtratı koruyabilir. Osmanlı-Türk medeniyeti bir fıtrat medeniyetidir derken kastettiÄŸimiz de buydu zaten. Öyleyse Ä°stanbul'un gelecek olduÄŸuna dair ümidimizi muhafaza etme hakkına sahibiz. Çünkü ÅŸehitlerimiz Ä°stanbul Anadolu ve Balkan topraklarında ne için ve niçin kavga verdilerini söyleyecek diriliÄŸi muhafaza etmekteler, çünkü ayyıldızlı hilâl hâlâ korkma diyerek dalgalanıyor ve çünkü Süleymaniye hâlâ ayakta...
Henüz yorum yapılmamış.