Sosyal Medya

Röportaj: Sinemayı bir anne hassasiyetinde yapabilmek

Müslümanların kültür ve sanatla ilişkisi tarih boyunca hep sıkıntılı olmuştur. Biz kendimizi bu alanlardan uzak tuttuğumuz için onlar bizleri bu sahneden görmeye aluşık değiller. Dolayısıyla kabullenmekte zorlandılar.



Hayatın içindeki sınavlarımız, rollerimiz deÄŸiÅŸebilir. Temsil etmek isteyip edemediÄŸimiz, olmak isteyip olamadığımız kiÅŸiler olabilir. Bu çok mühim deÄŸil bana kalırsa. Mühim olan insanın başına gelen ÅŸeye raÄŸmen elini taşın altına koyması. Size ezber bozan bir kadından, YeÅŸim Tonbaz'dan bahsedeceÄŸim ÅŸimdi. Kendisi imam hatip mezunu... 9 yıllık bir bekleyiÅŸten sonra Arap Dili ve Edebiyatı okuyor. Beklemekten beklemeye fark var kuÅŸkusuz. YeÅŸim, öÄŸrenciyken evleniyor ve anne oluyor. DiÄŸer yandan heybesini doldurmakla, hikâyeler biriktirmekle meÅŸgul oluyor. Başımıza gelen iyiliklerin ve güzelliklerin çaba göstermekle, ısrarcı olmakla iliÅŸkisi var yani. YeÅŸim Tonbaz, sinemaya bireysel olarak o kadar emek veriyor ki, yönetmen ve senarist olarak çıkıyor insanların karşısına. Onun kadrajına hayran kalmamak mümkün deÄŸil. Öyle zannediyorum ki YeÅŸim daha çok güzel iÅŸler yapacak ve kendisinden çokça bahsettirecek çünkü inanarak, inandığı ÅŸeye gönül vererek filmlerini yazıp, çekiyor. Anlattığı hikâyelerin bir ruhunun olması ve sinemacı kimliÄŸiyle ortak bir duygu bütünlüÄŸüne sahip olması, hepimiz için oldukça gurur verici.
 
 
Arap Dili ve Edebiyatı okudun ama sinemaya yöneldin. Daha dingin bir hayat yaÅŸama imkânına sahipken, seni sinemaya hangi dürtü itti? Nasıl ideallerle çıktın bu yola?
 
Arap dili ve edebiyatı okuma süreci sinemadan sonraki bir süreç aslında. Ben hâlihazırda film dergisi editörlüÄŸü yapıp, sinemayla ilgilenirken üniversite okudum. Ä°yi bir film izleyicisiydim öncesinde. Ä°nternetten film bulamadığımız dönemlerdi. DVD'ler kiralıyordum. Michael Haneke, Andrey Tarkovski, Ingmar Bergman gibi yönetmenlerle kendimi hemhal olurken buldum. Her filmi beÄŸenmemeye baÅŸladım zaman içerisinde. Derken sinema bir ilgi alanı olarak girmiÅŸ oldu hayatıma. 28 Åžubat sürecinden etkilenmemiÅŸ olsaydım edebiyatçı olmak, yazmak istiyordum. Sonrasında o boÅŸluk, film yazmaya dönüÅŸtü. Sinema yazarı ve editör olarak çalışmaya baÅŸladım. Üniversiteye girmek mümkün olduÄŸunda da Arap dili ve edebiyatını tercih ettim. Okurken evlendim ve anne oldum. Bu süreçte sinemadan hiç uzaklaÅŸmadım. Yazarlık ve editörlükle baÅŸlayan o sürecin yönetmenliÄŸe ilerlemesi benim planladığım bir ÅŸey deÄŸildi esasen fakat yaza yaza, izleye izleye acaba ben ne yapabilirim dediÄŸiniz noktaya geliyorsunuz.
 
2016'da senaristliÄŸini ve yönetmenliÄŸini yaptığın Askıda, Türkiye'de ve dünyada düzenlenen birçok festivalde ödüller aldı, oldukça konuÅŸuldu. Seni bir poÅŸet metaforuyla Suriyeli mültecileri anlatmaya iten ÅŸey neydi?
 
 
Mülteci meselesiyle oldukça ilgiliydim. Arapçayı tercih etmem de bu yüzdendi. O dönemde birçok mülteciyle çeÅŸitli vesilelerle bir araya gelmiÅŸtim. Sinemayla ilgilenen biri olunca "bu alanda bu konuyu ben nasıl ele alabilirim" diye sormaya baÅŸlıyorsunuz kendinize. Sinemanın göstermek gibi bir gücü var çünkü. Zaten temas ettiÄŸiniz her mülteci ile hikâyeler birikmeye baÅŸlıyorsunuz. Birbirinden farklı onlarca hikâyenin kesiÅŸtiÄŸi bir yer var: Acı. Annesini babasını çocuklarını kaybedenler, evinden, yurdundan, vatanından olanlar... Bu konunun sinemamızda yeterince iÅŸlenmediÄŸini de görüyordum. Daha önce yaptığım televizyon belgeselleri ya da içerisinde çalıştığım kısa filmler vardı. Bu kez kendi adıma kurmaca bir kısa filmle mülteci konusunu ele almak istedim. BaÅŸta hangi hikâyeyi anlatacağımı bilmiyordum. "Mülteci olsam ne hissederdim" üzerinden yola çıktım bu yüzden. Ciddi bir sürüklenme, bir ortada kalmışlık, nereye giderseniz gidin nereyi yurt edinirseniz edinin bunun gerçek bir yurt olmadığını, arkanızda bıraktığınız ÅŸeylerin sizin hayatınızdan asla kopmadığını hissettim çünkü mülteciler nereye giderlerse gitsinler, çok sefil, fakir, çok acı çeken hayatlara devam etmeleri bekleniyor. Böyle deÄŸillerse, orada yaÅŸanan savaÅŸa raÄŸmen, "onlar gelmiÅŸ burada refah içinde yaşıyorlar" gibi yorumlar yapılabiliyor. Beni ilgilendiren tarafı bu deÄŸil, doÄŸru da bulmuyorum. Onların geride bıraktığı ÅŸeyler ve üzerlerinde biriktirdikleri acılar yeterince fazla. Sonrasında nasıl bir hayat sürdükleri, yaÅŸadıkları acıların üzerini örtmüyor. Ä°ltica ettikleri yerlerde aynı sefaleti yaÅŸamak zorunda deÄŸiller. Hem öyle olması takdir edilse, kendi ülkelerinde o sefalet içinde kalırlardı. Tabii ki daha iyi bir yaÅŸam umarak geliyorlar fakat kendi toprakları dışında nerede yaÅŸarlarsa yaÅŸasınlar hep bir sürüklenme hissiyatı yaÅŸadıklarını düÅŸünüyorum. PoÅŸet metaforu bu düÅŸüncelerle canlandı zihnimde.
 
Bir sürükleniÅŸ hikâyesini en iyi poÅŸet anlatabilirdi. Ä°çerisi boÅŸ ve ÅŸeffaf bir poÅŸet kullandım bu sebeple. PoÅŸetin bir renginin dahi olmasını istemedim. Herkesin onun içini kendi kuruntularıyla dolduruyor olması meselesi çok önemliydi benim için.
 
Sosyal medya profilinde "anne hassasiyeti ile sinema" yazıyor. Bunu açabilir misin biraz?
 
Anne olduktan sonra her kadın için aynı ÅŸeyin geçerli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Pilava, yaÄŸa, suya bile farklı bakıyorsunuz. Buradaki mesele sadece sinemaya anne gözüyle bakıyor olmak deÄŸil. Mesela benim annemle ya da ailemle oturup izleyebileceÄŸim filmler bir elin parmaklarını geçmez. Bu alanda olmamın sebeplerinden birinin bu olduÄŸunu söyleyebilirim. "Kimi ÅŸeylere bir de benim gözümden bakın" demek istiyorum. Müslümanca ya da muhafazakâr sinema ÅŸeklinde kilitlemek istemiyorum konuyu. Elbette kendi kültürümden etkilenerek ama sadece ona endeksli deÄŸil. EteÄŸinizde biriktirdiÄŸiniz taÅŸlar zaten çok önemli. "Ben ne biriktirmiÅŸim ve bu biriktirdiklerimden ne verebilirim" hassasiyeti oluÅŸuyor kendiliÄŸinden. Yoksa hâlihazırda kabul gören sinema formu size ÅŸunu yapıyor: "Film böyle yapılır, en iyi yönetmenler ÅŸunlardır, en iyi filmler IMDB'den sorulur" gibi kalıplarla göstermenin sorumluluÄŸunun pek de tartışılmadığı bir ortam söz konusu sinemada. ÇocuÄŸuma izletmek istediÄŸimde çok sıkıntı çektiÄŸim çizgi filmler biliyorum. Bir öÄŸrenci arkadaşım tavsiye istediÄŸinde bir elin parmaklarını geçmiyor önerebileceÄŸim filmler. Topluca izlenecekse özellikle... Dolayısıyla tıpkı ailemin önüne yemek çıkarmak gibi bir hassasiyet hissediyorum. Çocukların, yetiÅŸkinlerin, herkesin gönül rahatlığıyla izleyebileceÄŸi içerikleri önemsiyorum. Benim çocuÄŸuma gösterdiÄŸim hassasiyeti aslında Batı'daki baÅŸka bir anne de gözetiyor. Cinsellik, ÅŸiddet içerikli filmlerden, çizgi filmlerden kaçınsın istiyorlar. Biz sinema dediÄŸimizde ÅŸu ikilemle karşı karşıya kalıyoruz; ya her ÅŸeyi rahat rahat izleyeceÄŸiz ve sen de film üretiyorsan bu rahatlıkta üreteceksin ya da hep olması gerekeni boca edip vaaz veren bir ÅŸeye dönüÅŸtüreceksin. O zaman da tadını eksiltip kuru bir ÅŸey yapmış olacaksın. Ä°ÅŸte ben hem bir sorumluluk gözetip hem de kendi içimden aldıklarımla keyifli bir ÅŸeyler ortaya koyamaz mıyım diyorum. Bu bizim kültürümüzde bana kalırsa "anne hassasiyetiyle" doÄŸrudan baÄŸlantılı bir duygu. En çok onlar dikkat eder yani. Åžunu kabul edelim bir kere: Sinema kitaptan, hatta sosyal çevreden bile daha etkili.
 
Sinema sektöründe baÅŸörtülü kadınlar görmek çok alışık olmadığımız bir ÅŸey. Bizi kamusal alanlarda görmeye tahammül edemeyenler hâlâ çoÄŸunlukta üstelik. Hem kendi içimizde hem dışarıda nasıl karşılanıyor bu?
 
Müslümanların kültür ve sanatla iliÅŸkisi tarih boyunca hep sıkıntılı olmuÅŸtur. Biz kendimizi bu alanlardan uzak tuttuÄŸumuz için onlar bizleri bu sahnede görmeye alışık deÄŸiller. Dolayısıyla da kabullenmekte zorlandılar. Taraf olmak üzerinden konuÅŸmak istemiyorum fakat zor süreçler geçirdiÄŸimi söyleyebilirim. BaÅŸlangıçta çok yalnız hissediyorsunuz. Bakışlar her zaman doÄŸru olmuyor. Karşınıza her zaman iyi niyetli insanlar çıkmayabiliyor. Sizi kabullenmekte zorlananlar ve bunu açık açık söyleyenler bile olabiliyor. 
 
Sinema yazarlığı yaptığım dönemlerde, ünlü sanatçılarla yan yana geldiÄŸimde doÄŸrudan baÅŸörtümle ilgili ÅŸeyler söylendiÄŸi oldu. Telefonda iletiÅŸim kurduÄŸum birinin, buluÅŸtuÄŸumda beni baÅŸörtülü görünce telefonda görüÅŸtüÄŸüm kiÅŸiden eser kalmadığı oldu. Ancak bu yargıların hızla deÄŸiÅŸtiÄŸini söyleyebilirim. Bir kere gençlerin sinemaya ilgileri oldukça yüksek. Hâlihazırda az kiÅŸiyiz ama bence bunun en büyük nedenlerinden biri bizim bu alana çok kıymet vermememiz. Ben hâla az önce söylediÄŸim "izletmem, olur biter" gibi bir yaklaşımla kenara çekilenlere ÅŸunu söylemek istiyorum. Bu mesele sadece izletmek üzerine deÄŸil. Madem izletmeyeceksin, onun yerine koyacağın bir ÅŸeyin olması lazım. Bizler birkaç kiÅŸi deÄŸil, milyonlarız. Kaç kiÅŸi izletmeyecek? Ä°zleyen izlemeyen birbiriyle temas edip birbirini etkilemeyecek mi? Ayrıca sinema dediÄŸimiz yalnızca vizyon filmlerinden, animasyonlardan ibaret de deÄŸil. Artık dijital içeriklerin tamamı, mesela Instagram hikâyeleri, yazılan çoÄŸu senaryodan daha gerçek. Anlık bir paylaşım olmasına raÄŸmen daha kurgusal... Var olanı deÄŸil, göstermek istediÄŸinizi sunduÄŸunuz birer içerik her biri.
 
 
Çok da ehemmiyeti yokmuÅŸ gibi görünen, basit metaforların üzerine gitmeyi, oradan bir hikâye devÅŸirmeyi seviyorsun anladığım kadarıyla. Sana ilham veren motivasyon kaynakların nelerdir?
 
BaÅŸka bir ÅŸey anlatmak, söylenmemiÅŸ bir ÅŸeyi söylemek ama bunu söylerken de basit olandan yola çıkmak düÅŸüncesini hep sevmiÅŸimdir. Çok karmaşık yollarla anlattığınız konulara kıyasla daha kendini ifade eden daha çarpıcı bir yol olduÄŸunu düÅŸünüyorum bunun. Kendi izlediÄŸim filmlerde de çok karmaşık kurgular deÄŸil de çok daha basit anlatılardan daha çok etkileniyorum. GerçeÄŸe daha yakın olan ÅŸeyleri sevdiÄŸim için olabilir. Kendimi onlarla daha çok özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸim için, o özdeÅŸleÅŸmeyi basit olan daha çok saÄŸladığı için de olabilir bilmiyorum. O yüzden küçük ve önemsiz sanılan ÅŸeylerden yola çıkmayı seviyorum. Ama, "Senaryo yazarken motivasyon kaynakları nedir?" sorusuna verebileceÄŸim bir cevabım yok çünkü bu sürekli deÄŸiÅŸiyor. Tek motivasyon kaynağım ÅŸu diyebilirim: "Benim söylemek istediÄŸim bir ÅŸey var ve bu da benim bunu söyleyeceÄŸim aracım" diyorum, o kadar.
 
Ailece, eÅŸinle beraber sinema sektörünün içerisinde aktif rol alıyorsunuz. OÄŸlunuz da sizinle beraber yetiÅŸiyor Aile boyu bu iÅŸin içinde olmanın pozitif ve negatif yönleri nedir? Ev, iÅŸ, çocuk dengesini nasıl saÄŸlıyorsun?
 
Ä°ki kiÅŸi yani bir aile olarak bu iÅŸin içinde olunca bir süre sonra yardımlaÅŸarak yaptığınız iÅŸler kolaylaşıyor. Ya da bir yere gittiÄŸinizde -en çok kadınların başına gelir bu- "yenge" olabiliyorsunuz. Bir de az önce dediÄŸim gibi sinema sektörünün ekstra zorlukları var. Yaptığınız ÅŸeyin hem iyi hem yaratıcı olması lazım. Üstelik ürettiÄŸiniz ÅŸeyin aynı ÅŸekilde karşılık bulması gerekiyor. Ayrıca bunu yapan bir evden iki kiÅŸiyse o sancılı süreç artmaya baÅŸlıyor. Biz bir filmi hadi beraber yapalım gibi bir ÅŸey yapmıyoruz. Kendi filmlerimizle, senaryolarımızla, atölyelerimizle, öÄŸrencilerimizle, yazılarımızla ilgileniyoruz. Bunların her birinin ayrı ayrı zihinde taşınması bir düzensizliÄŸe yol açıyor tabii. Bunlara raÄŸmen çok sevdiÄŸim bir süreç ve hâlâ mesaili bir iÅŸe çok mesafeliyim. Öyle bir iÅŸi yapabilirim gibi gelmiyor bana. Kendi düzenimle ilerleyen bir iÅŸ olması, ürettiÄŸim ÅŸeylerin kendi zihnimden olması ve bunun bir ÅŸekilde bir yerlerde karşılık bulması bütün bu zorlukları örten ve motivasyonu devam ettiren bir durum haline getiriyor. EÅŸim olmazsa ev, iÅŸ, çocuk dengesini kesinlikle saÄŸlayamam. Bunu ÅŸu sebepten söylüyorum. Bizim sırtımızda aynı yük var ve çocuÄŸumuza raÄŸmen deÄŸil, çocuÄŸumuzla beraber. Birbirimize raÄŸmen deÄŸil, birlikte... Bir ÅŸeyler aksıyorsa da birlikte toparlıyoruz. Ä°yi giden bir ÅŸeyler varsa bunun karşılığını da beraber alıyoruz.
 
Kendi annenle kurduÄŸun baÄŸ için geçmiÅŸine döndüÄŸünde aklına gelen en çarpıcı imge ne oluyor? Çocuklarının seni hangi imgelerle hatırlamalarını istersin?
 
Annemin benim için "çekip çeviren" bir imgesinin olduÄŸunu söyleyebilirim. Elinden her iÅŸ gelen, evin her detayına kendi emeÄŸi ile dokunacak yeteneklere sahip bir domestik anne imgesi. Çocuklar, arkadaÅŸ ve kardeÅŸleriyle vakit geçirirken daima ev iÅŸleriyle meÅŸgul, bizim için kararlar veren, o kararları üzerinden ilerlediÄŸimiz bir anne figürü yani. Ev halkı için yaptığı her ÅŸey, bir yemek yapmak, bir sökük dikmek aynı zamanda bir sevgi gösterme biçimi ÅŸimdinin aksine. Åžimdiki annelerle bizim zamanımızın anneleri çok baÄŸdaÅŸmıyor. Devir çok deÄŸiÅŸti. Bunun ÅŸununla da alakası var, onların kendi zamanlarına göre aldıkları sorumlulukların çoÄŸunu ÅŸu an biz taşımıyoruz. Sadece çocuklara ayırdığımız vakitlerimiz olabiliyor. Onlar için ekstra düÅŸündüÄŸümüz ÅŸeyler olabiliyor. Ben de ÅŸefkatimle, merhametimle hatırlanan bir anne olmak isterim. Bunların yanında da çocuÄŸumda asla güven duygusunu kaybetmek istemem, ÅŸimdiye kadar konuÅŸtuÄŸumuz bütün konuları da etkileyen bir ÅŸey güven. Söylediklerimden, yaptıklarımdan kolay kolay güvenleri sarsılmasın isterim. Hep tutarlı hatırlasınlar, bilsinler isterim annelerini. Çünkü gösterdiÄŸimiz tüm anne hassasiyetlerinin onların hayatında devam edebilmesi için bu güven duygusunun doÄŸru oluÅŸturulması gerekiyor. Çok otoriter, sıkıcı deÄŸil de beni keyifle, gülümseyerek anmalarını tercih ederim.
 
"Bunu muhakkak beyaz perdeye taşımalıyım" dediÄŸin, sana heyecan veren bir kurgu ya da hikâye var mı? YeÅŸim Tonbaz'ın defterinde neler var?
 
Yakın dönemde ikinci kısa filmimi çektim: Münhasır. Yaklaşık iki yıldır kafamda olan bir ÅŸeydi. Post aÅŸaması yeni bitti. Åžimdi festival süreci baÅŸlayacak. Bunun dışında bir yandan okul, bir yandan çocuk diÄŸer bir yandan hâlihazırdaki üretimler… Bütün bunlarla defterde çok fazla ÅŸeyler birikemiyor. Åžu an öncelik verdiÄŸim ÅŸey bir an önce tezimi bitirmek ve ikinci filmimle olan sürecimi görmek. Çünkü bir filmi kafada canlandırmaktan çekim sürecine kadar ciddi aÅŸamalar geçiyor ve çektikten sonra da ekstra bir süreç baÅŸlıyor. Åžimdi ben bunlarla karşı karşıya olacağım bir yıla giriyorum. Üstelik yeni doÄŸacak bebeÄŸimle birlikte.
 
YEŞİM TONBAZ KİMDİR?
 
1984 Sivas doÄŸumlu YeÅŸim Tonbaz, sinema yazarlığının yanı sıra Film Arası Dergisi ve sinefesto.com gibi çeÅŸitli yayın organlarında editörlük ve yöneticilik yaptı. Birçok kısa film ve belgeselde çeÅŸitli görevler aldı. 2016'da çektiÄŸi ilk kısa filmi Askıda yurt içi ve yurt dışı birçok film festivalinde gösterildi. Sinema atölyelerinde senaryo ve sinema yazarlığı eÄŸitimi verdi. 2017'de Ä°stanbul Modern ile Bilim ve Sanat Vakfı ortaklığında gerçekleÅŸtirilen bir projede hazırlanan Eskimeyen Filmler adlı kitaba içerik hazırladı. ÇeÅŸitli yayın organlarında sinema yazıları yazmaya devam eden ve hâlen Marmara Üniversitesi Sinema-Radyo-TV Bölümü'nde yüksek lisans yapmakta olan Tonbaz, evli ve bir çocuk annesi.
 
Röportaj: AyÅŸe Eyyüpkoca Atila / Kaynak: Lacivert Dergi / Sayı: 66

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.