Sosyal Medya

Yasin Aktay: Mezarlıktan geçerken korkudan ıslık çalanlar

İslamcılığın bitişine dair söylemler biraz da mezarlıktan geçerken korkularıyla baş etmek için çalınan ıslıklar gibi. Özellikle açıkça İslamofobik tutumları olanlar açısından bu böyle. İslam’ın şu veya bu şekildeki varlığı, herhangi bir siyasal başarıya sahip olması şart olmaksızın Batı-merkezli bir hegemonya projesi açısından bir başarısızlık, bir skandaldır. Hatta başarılı bir İslami siyasal model daha büyük bir skandaldır.



Biraz kendi kendine korkulacak bir ÅŸey olmadığına dair yapılan bir telkin gibi. Fobisiyle mücadele etmenin bir yolu. Korkacak bir ÅŸey yok ama hala Ä°slam ve Müslümanlar bir nefret nesnesi olmaya devam edecektir.
 
Ne var ki, belli belirsiz bir Ä°slamcılık deneyimi olanların buna dair itirafçılık gibi zuhur eden söylemlerinde de böylesi bir teselli arayışı, bir rahatlama isteÄŸi var. Özellikle bu bitiÅŸi bir baÅŸarısızlığa baÄŸlamak isteyenlerde. Zaten iflası ilan edilmiÅŸ bir hareketin içindeki tarihsel sorumluluÄŸu nasılsa kimse sorgulayamaz.
 
Mevzuya doÄŸrudan dalmış olduk. Evveliyatına gidelim biraz, geçtiÄŸimiz günlerde bir dizi yazı yazdığımız bu konuda siyasal Ä°slam’ın bitiÅŸini bir baÅŸarısızlığa baÄŸlayanların ondan nasıl bir baÅŸarı bekledikleri sorusunda kalmış ve asıl can alıcı sorunun bu olduÄŸunu söylemiÅŸtik. Öyle ya, bugün dünyanın her yanında toprakları iÅŸgal altında olan, ülkelerinde darbelere maruz kalıp her türlü zulme maruz kalan, dünya müstekbirlerinin hem korkulu rüyası ama aynı zamanda bu korku yüzünden de sürekli mazlum ve maÄŸdurları olan Müslümanlara, onların temsil ettiÄŸi duruÅŸa, hangi insaf kriterleriyle, nasıl bir baÅŸarı veya baÅŸarısızlık atfedilebilirdi?
 
Tabii Ä°slamcılığın bitiÅŸiyle veya devam ediÅŸiyle ilgili söylemlerin bireysel algılar ve hissiyatla ilgisi çok fazla. Bu konuda sembolik etkileÅŸimci temel kurallar en çarpıcı biçimiyle iÅŸlemeye devam eder. Her ÅŸeyden önce bazı kavramlara, kurumlara, ÅŸahıslara veya düÅŸüncelerle ilgili algılarımız onlarla olan tecrübelerimizce belirlenir. Ä°kincisi, o kavram, düÅŸünce veya nesnelerle ilgili tecrübelerimiz deÄŸiÅŸtikçe onlarla ilgili algılarımız da deÄŸiÅŸmeye devam eder.
 
Ä°slamcılık gibi bir olgunun, kavramın veya hareketin sayısız tecrübeler üzerinden var olması ve dolayısıyla buna dair çok farklı algılar üretmesi kaçınılmazdır. Bu, biraz da Ä°slamcılığın bu algılar ve tecrübeler toplamından bağımsız nesnel bir varlığı olmadığı anlamına gelebilir.
 
Oysa bugünün dünyasında Ä°slam ve Ä°slamcılığın belli bir etkin tarihsel anlamı var ve bireysel tecrübeler bu anlamdan tamamen kopuk olamıyorlar. Bu etkinliÄŸi insanlar kendi bireysel tecrübeleriyle baÅŸka türlü yorumlayıp baÅŸka türlü hissedebilirler, ama Ä°slam’ın bugünkü dünyada icra ettiÄŸi rolle bir etkileÅŸimden uzak veya kopuk kalamayan bir yolla...
 
Bugünün dünyasında Ä°slam’ın ne anlama geldiÄŸini görmeden de Ä°slamcılığa dair yapılan çıkarımlar havada kalıyor. Yoksa bireysel olarak her bir Müslüman Ä°slam’ın kendisi için ne anlama geldiÄŸi sorusuna tatminkar bir cevap vermiÅŸ olarak ibadetlerine ve Müslümanlığını yaÅŸamaya devam ediyor olabilir.
 
Ancak en depolitize haliyle bile bugünün dünya düzeni içinde Müslümanlığa biçilmeye çalışılan rolle bir çatışma potansiyelini taşıyarak yaşıyor. Bu çatışmayı belki her Müslüman aynı gerilimde hissetmeyebilir ama dünyanın bu kadar küçüldüÄŸü bir küresel alemde bunu hissedememek artık giderek bir istisna konusu olarak deÄŸerlendirilebilir. Üstelik bunu hissedemeyenlerin kendiliÄŸinden varlıkları bile bugünkü dünya düzeni içinde o bildik gerilimin potansiyeli olarak görülürken…
 
Esasen yüzyıldır bu dünyadan Ä°slam’ı silip atmak üzerine kurulu bir dünya düzeni içinde, bu dünya düzeninin epistemolojik ve hegemonik iddiaları açısından bugün Ä°slam’ın hayatta kalışı hele bu kadar gündemde ve etkin bir varlık olarak hayatta kalışı bir skandaldır. Zira yüzyıl önce karar kılınan dünya düzeni içinde Ä°slam’a yer olmayacak, Müslümana da ancak Ä°slam’ın siyasal iddialarından, toplumsal tezahürlerinden vazgeçebildiÄŸi ölçüde (yani hiçbir) yer olacaktı. Müslümanların siyasal bedenden yoksun kalmaları Müslümanların bir tercihi veya kendiliÄŸinden sosyolojik bir geliÅŸimlerinin, yozlaÅŸmalarının veya tembelleÅŸmelerinin bir neticesi deÄŸil, onlar üzerinde yürütülen ÅŸedit bir kolonyal müdahalenin bir sonucu olmuÅŸtur. O müdahaleyi yapanlar o müdahalenin sonuçlarının da sonuna kadar takipçisi olmayı sürdürmüÅŸlerdir. O müdahaleyi yapan irade açısından Ä°slam’ın bugünkü bütün tezahürleri, Müslümanların dünyada Ä°slam kimliÄŸini gururla taşımaya devam ediyor olmaları kendi operasyonları açısından bir baÅŸarısızlık. Tabii olayın basitçe baÅŸarısızlık diyerek geçiÅŸtiremeyeceÄŸimiz baÅŸka boyutları da oluyor. Olay bir ölçüde de psikolojik sorunları da depreÅŸtiriyor. Hortlak veya hayalet korkusu gibi sorunlar... Öl(dürül)müÅŸ olduÄŸu bilinen birinin söylentisinin, hatta bizzat kendi hayallerinin ortalıkta dolaşıyor olması. Ä°slam korkusu büyük ölçüde bu psikolojik durumlarla da ilgilidir.
 
Ä°slam’ın ÅŸu veya bu ÅŸekildeki varlığı, herhangi bir siyasal baÅŸarıya sahip olması ÅŸart olmaksızın Batı-merkezli bir hegemonya projesi açısından bir baÅŸarısızlık, bir skandaldır. Hatta baÅŸarılı bir Ä°slami siyasal model daha büyük bir skandaldır. O yüzden Ä°slam adına yine de nispeten daha fazla katlanılabilir bir Ä°slam modeli, zayıf iradeli, kaderci ve oryantalist fantezilerde hayal kırıklıkları yaratmayan bir Müslüman ÅŸahsında temsil edilenidir.
 
Aslında bu analizleri büyük ölçüde Salman Sayyid’in Vadi Yayınları tarafından baÅŸarılı bir Türkçe ile yayımlanan Hilafeti Hatırlamak: Dekolonizasyon ve Dünya Düzeni isimli kitabı üzerine konuÅŸmak için bir girizgâh olarak yaptım ama bugün için bize ayrılan yerin sonuna gelmiÅŸ olduk. Devamı nasipse sonraki yazıda olsun.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.