İsmail Kılıçarslan: Kaybolan fıtratımızın ağıtçıları şairlerimiz
Zorladığımız fıtratımız, dünyanın sonunu getiriyor. Şairler de sonu gelen bu dünyanın ağıtçıları olarak “kaybolan fıtratın” peşine düşüyorlar ister istemez. Şiir, dünyanın sonu gelirken yazılan bir şey oluyor böylece. “Dünyanın sonu geliyor ve biz sadece ağıt yakabiliyoruz” da diyebilirdim zorlamak istesem.
İki gün önce kardeşim Furkan Çalışkan’ı aradım hal hatır sormak için. “Şiir yazıyorum” dedi telefonda. “Dünyanın sonu gelmiş, sen şiir yazıyorsun” diye takılınca “şiir dünyanın sonu gelirken yazılan bir şeydir zaten” deyip kilitledi konuyu.
Karantina yüzünden evden çalıştık hep ofisteki arkadaşlarla. Fakat yine de cuma gün dar bir ekiple derginin yeni sayısını baskıya gönderebilmek için bir araya geldik kısa süreliğine. Yüzümüzde maskeler, elimizde eldivenler, sosyal mesafeyi koruyarak çalıştık birkaç saat. Evde kek hazırlayıp getiren grafiker arkadaşımız, ikram tabağını uzatırken şöyle dedi: “Merak etmeyin İsmail Bey, öncesinde ellerimi sabunla yıkadım.”
Dahası da var. Ofisi yeni taşıdığımız Üsküdar sokağında bir evsiz abi yaşıyor. Hep orada. Böyle şeyler söylenmez elbette ama eve gitmek için arabayı çalıştırmaya hazırlanırken üç kuruş para vermek istedim. Abiyle aramdaki mesafeye ekstra dikkat ederek, bir ağaç dibine bıraktım parayı “bak buradan alırsın” diyerek.
Tabii ki dahası da var. Ofisten getirmek zorunda olduğum kimi eşyaları ve kitapları balkona koydum evdeki kimseyle temas etmeden. Üstümdeki her şeyi çıkardım tabii. Ardından sabunlar eskittim.
Kolonya, sabun, dezenfektan, eldiven falan derken dokunur dokunmaz kanamaya başlayacak kadar yıpranmış ellerime kremler, yağlar sürerken düşündüm bunu: Demek böyle olacak. Demek insan, bitmek bilmez uyumsuzluğuyla getirecek dünyanın sonunu.
Hayır, covid nam virüsün dünyanın sonunu getirebilecek kadar işleri abartacağını elbette düşünmüyorum. Tabiri caizse “vurup geçecek” sadece. Ardında acılar, üzüntüler ve dersler bırakarak.
Acıyı batırtacak, üzüntümüzü unutacak ve elbette ders çıkarmayıp kaldığımız yerden devam edeceğiz şu aptal devridaimimize. Büyük ve kendimizi kandırmaktan yapılı fanusumuz sağlıyor bu devridaimi bize.
Zaman zaman “Allah, her şeyi insanın emrine vermiştir” diyen hocalar duyar, üzülürüm. Yanlıştır o cümle. Doğrusu şu: “Allah her şeyi insan için, insana göre yaratmıştır.” Hocaların söylemekten imtina ettiği yalın gerçek ise şu: “İnsanın asıl nankörlüğü, her şeyi kendisinin emrinde sanmaktır.”
İnsanın, sevgili dostlar, seçebileceği en iyi hayat tarzı fıtrat ile uyum içerisinde yaşamanın bir yolunu bulmaktır. Doğayı, hayvanları, ormanları, bilimi, dini, dili, düşünceyi, tekniği, aleti zorluyoruz durmadan. Zorladıkça türlü belalar geliyor başımıza. Türlü musibetlere duçar oluyoruz. Dünyamızın, bu yaşlı ve yorgun gezegenimizin sonunu böyle hazırlıyoruz işte. Zorlayarak.
Üstelik bunu dert de etmiyoruz. Dünya biterse başka gezegenlerde yaşamanın hayalini kuruyoruz zira. İnsan, sonsuz bir yaşama hayali kuran aptal bir canlıya dönüşüyor böylece ve “uyumlu bir hayatın ardından güzel bir ölümle ölmek” çıkıyor gündemimizden.
Bak durduk yere rahmetli ağababamın beslediği hayvanlarla yakaladığı uyum geldi aklıma. Kedi beslerdi evde. Ama kediyi kucağına oturtup sevdiğini hiç görmedim. Hele ona elbise falan giydirdiğini hiç. Evde ne pişiyorsa onun artığını koyardı önüne. Ve dikkat: Fare öldürmeyen, kovalamayan kediyi kovardı evden. Çünkü bilirdi ki kedinin fıtratı fare kovalamaktır. İneğin fıtratı süt vermektir. Köpeğin fıtratı düşman gözlemektir.
İnsanın fıtratı da içinde yaşadığı alemle uyum sağlamaktır. Kadim mimarinin, özelde de Türk İslam mimarisinin temel kaidesi o kadar mühimdir ki bu açıdan: “Yaşadığın çevrede bulunan malzemeyle inşa et evini.” Uyum budur.
Biz modernler bugün itibariyle evimizin çeliğini Amerika’dan, kiremitini Rusya’dan, kapısını Çin’den getiren uyumsuzlarız. Çevremizle de, tabiatla da, fıtratımızla da bir uyumumuz söz konusu değil.
Zorladığımız fıtratımız, dünyanın sonunu getiriyor. Şairler de sonu gelen bu dünyanın ağıtçıları olarak “kaybolan fıtratın” peşine düşüyorlar ister istemez. Şiir, dünyanın sonu gelirken yazılan bir şey oluyor böylece. “Dünyanın sonu geliyor ve biz sadece ağıt yakabiliyoruz” da diyebilirdim zorlamak istesem.
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.