Sosyal Medya

Prof. Dr. Mustafa Öztürk: İnsanlığın musibetle imtihanı

İnsaf, i’zan ve vicdandan yana zerre kadar nasibi olan her insan dahi bilir ve kabul eder ki başkasının çektiği acının üstüne mutluluk binası kurulmaz; keza başkasının maruz kaldığı bela ve musibet üzerinden hayıf alınmaz.



Sıkıntı, dert, bela ve musibetten alınsa alınsa, ders alınır. Malum, bugün bütün dünya ve insanlık ailesi coronavirüs denilen büyük bir musibetle karşı karşıyadır. Dilerim ve ümit ederim ki bu virüs belası tüm insanlık için, “Bir musibet bin nasihatten evladır” fehvasınca ahlaki ve insani ders almaya vesile olur. Ä°nsanlığın temel ahlak normları açısından ikmale kaldığı ilk ders, “şımarıklık”tır.
 
BaÅŸta ABD ve Avrupa olmak üzere “çok geliÅŸmiÅŸ” diye anılan tuzu kuru devletler ve milletler, özellikle son yüzyıl boyunca şımarıklığın en iyi temsilini yapmaktadır. Bunu söylerken, bizim muhafazakâr camianın entelektüelleri gibi “fırsat bu fırsat” diyerek bilindik ezberlerle ucuz bir Batı eleÅŸtirisi yapmak peÅŸinde olmadığımı özellikle belirtmemde fayda vardır. 
 
ABD ve Batı dünyasındaki şımarıklık meselesine gelince, bu ülkeler sahip oldukları maddi zenginlik ve güç sebebiyle uzun zamandan beri dünya üzerinde istedikleri gibi at oynatmayı, hak-hukuk tanımamayı, özellikle Orta DoÄŸu ve Üçüncü Dünya ülkeleri diye anılan ülkelere -mafyatik tabirle- çökmeyi marifet bildiler. Yetmedi, müthiÅŸ bir hırs ve tamahla dünya üzerindeki tüm doÄŸal kaynakları talana yeltendiler. Yetmedi, tabiatın özgün dokusunu tahrip konusunda hiçbir kaygı taşımaksızın tüm dünyanın ve doÄŸanın canına okumayı marifet bildiler. Bu arada Çin korkunç bir açgözlülükle “Öyle olmaz, böyle olur” dercesine adımlar atarak belki bütün Batı dünyasının ürettiÄŸi kirliliÄŸin daha fazlasını üretmeyi kendine vazife bildi. Sonuçta bütün bu olup bitenler kelimenin tam manasıyla şımarıklık ve azgınlıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Ancak gün geldi, “MaÄŸrur olma padiÅŸahım senden büyük Allah var” sözünü hatırlatırcasına, bildiÄŸimiz “hücre”den bile daha basit bir yapıya sahip olan ve hatta canlılık ile cansızlık arasında bir noktada bulunduÄŸu savlanan bir varlık/virüs tüm dünyayı bir çırpıda hizaya getirdi. 
 
Coronavirüs musibetinden sonra dünyanın baÅŸka bir dünyaya evrileceÄŸinden hiç ÅŸüphem yok; fakat özellikle insanlık ailesinin şımarık ve azgın kesiminin bu musibet vesilesiyle gerçekten terbiye olup olmayacağından pek emin deÄŸilim. Çünkü nankörlük ve şımarıklığı meslek edinmiÅŸ insan tipi öyle bir tiptir ki başı dara düÅŸtüÄŸünde aman diler, ama başı dardan kurtulup saÄŸlık ve selamete kavuÅŸtuÄŸunda nankörlük mesleÄŸini tekrar icra eder. Burada tasvir etmeye çalıştığım nankör insan tipolojisi, Yûnus 10/22-23. ayetlerde ÅŸu ÅŸekilde ifadesini bulur: “Sizi karada gezdiren, denizde yüzdüren O’dur. DüÅŸünün ki sizler yelkenli bir gemidesiniz.
 
Gemi tatlı tatlı esen bir rüzgârla yol alır; yolcular da hallerinden gayet memnun ve mutludur. Derken, birdenbire bir fırtına çıkar ve dört bir yandan dev gibi dalgalar gelir. Bu sırada yolcular sulara gark olup boÄŸulacaklarını anlar ve inançlarını ÅŸirkten arındırıp bütün kalpleriyle yalnız Allah’a yönelerek, “Rabbimiz! Sen bizi bu felaketten kurtarırsan, ahdimiz olsun ki [iman ve taat üzere] sana ÅŸükreden kullar olacağız” diye yalvarıp yakarırlar. Ama Allah onları selamete erdirince, bir de bakmışsın ki tekrar [ÅŸirk inancına dönüp] yaÅŸadıkları diyarda hak-hukuk tanımaksızın azgınlık/taÅŸkınlık yapmaya baÅŸlamışlar. Ey [nankör] insanlar! Azgınlık, taÅŸkınlık ve isyankârlıkla salt kendinize zarar vermiÅŸ olursunuz. Evet, bu fani hayatın az çok zevkini sürersiniz;  fakat sonunda hesap vermek üzere bizim huzurumuza geleceksiniz. Ä°ÅŸte o zaman biz size bütün bu yaptıklarınızı tek tek bildirecek ve hak ettiÄŸiniz karşılığı vereceÄŸiz!”
 
Ä°nsan aslında son derece aciz, hatta acınası bir varlıktır; fakat her nedense az çok maddi imkân ve güç sahibi olan insanların pek çoÄŸu anlamsız bir gurur, kibir ve istiÄŸna hali içinde kendilerini “vâcibü’l-vücûd” ve “lâyezâl” varlık gibi algılar. Kendine yönelik algı böyle olunca bu tür şımarık, azgın ve haddini bilmez insanlar ne nushtan ne tekdirden anlar; bunlar anlasa anlasa coronavirüs gibi bir kötekten anlar. Bu vesileyle ÅŸunu hatırlatmakta fayda vardır: Bu âlemin yaratılış ve iÅŸleyiÅŸ yasalarında sürgit zulüm, azgınlık ve şımarıklığa ruhsat yoktur. Azgınlık ve şımarıklığın hesabı er ya da geç bir ÅŸekilde sorulur. Mesela, günün birinde bir virüs çıkagelir, adeta Molla Kasım gibi tüm dünyayı siygaya çekebilir. Ne yazık ki bu vesileyle dedenin yediÄŸi erik torunun diÅŸini kamaÅŸtırabilir. Dahası, Enfâl 8/25. ayette de iÅŸaret edildiÄŸi üzere kurunun yanında yaÅŸ da yanabilir. Bu sebeple, insan her ÅŸeyden önce kendine gelmeli ve haddini bilmelidir. Yani insan bu dünyayı ve tabiatı çok kıymetli bir emanet gibi görüp vicdani ve ahlaki duyarlılıkla bu emanete hıyanet etmemelidir. Zira Åžeyhî’nin dediÄŸi gibi, “ömr-i bekâ diler isen ihsân yolun gözet; çün kalır âdemîlik ü âdem gelir gider…”
 
Ä°mdi, vakit bin nasihatten daha evla olan bir musibetten azami ölçüde ahlaki ders alma vaktidir. Vakit ne kadar büyük maddi güç ve imkân sahibi olursak olalım hiçbir zaman şımarmamak, ne oldum delisi olmamak lazım geldiÄŸini adamakıllı idrak etme vaktidir. Vakit hem Allah’a hem insanlığa hem de tüm kâinata karşı sorumluluklarımızın bilincine varma ve haddimizi bilip edebimizi takınma vaktidir. Vakit tüm dünyanın üstesinden gelmek için adeta çırpındığı bu virüs belasını en az hasarla atlatmak için azami ölçüde tedbirli olma ve aynı zamanda hurafecilik, üfürükçülük gibi kadim meraklarımızdan sıyrılıp akıl ve bilimin icaplarına uyma vaktidir.  
 
Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.