Mustafa Kutlu: Okunmamın sebebi samimi olmamdır
Follow @dusuncemektebi2
Mustafa Kutlu; neon ışıklar ile gökyüzü kaplanmış bir şehir yerine üzerinde yıldızlı göğü izleyebildiği bir kasabayı tercih edenlerin hikayelerini anlatır. Eserlerinde, evine sımsıkı sarılmanın kimliğini korumak ile eş anlamlı olduğunu gösterir. Zaten evini kaybetmenin ne olduğunu annesinden sürekli dinleyen bir insandan da başka türlü hikayeler beklenemez elbet.
Mustafa Kutlu, yaÅŸadığı ÅŸehirdeki temaÅŸaya bakıp kaygılananların, komÅŸusuyla yalnızca asansörde karşılaÅŸan site sakinlerinin, karşıdan gelen insan dolandırıcıdır korkusuyla yürüdüÄŸü kaldırımı deÄŸiÅŸtirenlerin, gördüÄŸü yaÅŸlı insanların hikayelerini dinlemek yerine kameraya alanların bilmedikleri bir evi anlatır.
"Åžehir büyük bir depremle sarsılmıştı. Rusların ÅŸehri yaÄŸmalayışının üzerinden hepi topu 23 yıl geçmiÅŸ, büyük savaşın badirelerini atlatmaya çalışan bir halk gerisin geri yurduna dönmeye baÅŸlamıştı. Güç bela kendini toparlamaya baÅŸlayan ÅŸehir ahalisinin ekserisi köylüydü. Topraklarından baÅŸka hiçbir ÅŸeyi olmayan insanların bozkırın ortasında ne ekilse onu biçebildikleri bir ÅŸehir. Erzincan’ın ne denize kıyısı vardı ne de her daim yaÄŸmur alan bir iklimi. BuÄŸdaydan hasatını alanlar kendini ÅŸanslı hisseder, koyunları kırlarda yayılanlar karşılığını lezzetli tulum peyniri ile alırdı.
Bütün hayatlarını toprak üzerinden tanımlayan bu ÅŸehrin ahalisi karın bütün ÅŸehri sardığı o güne ürkütücü bir depremle uyanmıştı. Son 250 yılın en büyük depremi ile yüzleÅŸmiÅŸ gariban bir halk, paramparça olmuÅŸ bir ÅŸehir. Evlerin iskambilden kuleler gibi yıkıldığı, enkazlara gidebilmek için ilk önce kar engelinin aşılmaya çalışıldığı günler. O günleri yaÅŸayanların acı anılarında yaÅŸayan 27 Aralık 1939 depremi."i
1939 Erzincan depremi
Mustafa Kutlu eserlerinde, evine sımsıkı sarılmanın kimliÄŸini korumak ile eÅŸ anlamlı olduÄŸunu gösterir. Zaten evini kaybetmenin ne olduÄŸunu anasından sürekli dinleyen bir insandan da baÅŸka türlü hikayeler beklenemez elbet.
Mustafa Kutlu; 1945 yılında Erzican’da doÄŸduÄŸu gün muhtemel ki ailesinden bol bol bu depremin hikayesini dinlemiÅŸti. Netekim bir köÅŸe yazısında da bu durumu ‘Annem ise 1939 Erzincan Depremi''nin enkazı altından çıktı. Onun nirengi noktası zelzeleden önce-zelzeleden sonra ÅŸeklindedir. (Eskiler zelzele kelimesini kullanırdı.)’ ÅŸeklinde anlatır. 132 bin kiÅŸinin yaÅŸadığı ÅŸehirde 36 bin kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi bir gün, 116 bin evin yıkıldığı anın milat olduÄŸu hayatlarda muhakkak ki ‘Ev’ kavramı yaÅŸanılan mekanı deÄŸil de daha çok yuvayı tanımlıyordu. Yazarın doÄŸumundan 6 yıl evvel baÅŸtan inÅŸa edilen bir ÅŸehir ve tüm bu yorgunlukların arasında ayakta kalmaya çalışan bir halk.
Bugün sokaÄŸa çıktığında; yaÅŸanılan acıları, seferberlikleri, yoklukları hiç bilmeyen ‘Amca evde kal’ deyip kahkahalarla yaÅŸlı insanların videosunu çeken bir güruhla karşılaÅŸsaydı ne hissederdi acaba? Olanca şımarıklığıyla ‘Ya biz nasıl bir kuÅŸağız ya bir virüs görmemiÅŸtik o da oldu’ diyenlere acı bir tebessümle bakıyor mudur bilinmez ama bugünlerin hikayesini de yine en iyi o anlatır.
Türk hikayeciliÄŸine yapı taşı birçok eser kazandıran Kutlu’nun hikayelerinde, Ä°smet Özel’in ‘ÅŸehrin insanı, kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin...’ diye bahsettiÄŸi tipolojiyi pek görmeyiz. Karakterleri; doÄŸduÄŸu taÅŸra ile baÄŸlantısını Uzak filmindeki Mahmut’un kompleksleriyle kurmaz aksine yuvasına geleneÄŸin kadim yurtları olarak sarılırlar.
Kutlu; neon ışıklar ile gökyüzü kaplanmış bir ÅŸehir yerine üzerinde yıldızlı gökü izleyebildiÄŸi bir kasabayı tercih edenlerin hikayelerini anlatır. Eserlerinde, evine sımsıkı sarılmanın kimliÄŸini korumak ile eÅŸ anlamlı olduÄŸunu gösterir. Zaten evini kaybetmenin ne olduÄŸunu anasından sürekli dinleyen bir insandan da baÅŸka türlü hikayeler beklenemez elbet.
Bugün yaÅŸadığı ÅŸehirdeki temaÅŸaya bakıp kaygılananların, komÅŸusuyla yalnızca asansörde karşılaÅŸan site sakinlerinin, karşıdan gelen insan dolandırıcıdır korkusuyla yürüdüÄŸü kaldırımı deÄŸiÅŸtirenlerin, gördüÄŸü yaÅŸlı insanların hikayelerini dinlemek yerine kameraya alanların bilmedikleri bir evi anlatır Kutlu. Hikayelerinde; o kibar çevrelerden gizli batakhanelere doÄŸru akan hayatlara nazaran ağır ağır çıkılan merdivenlere nice anılar biriktirmiÅŸ insanlar vardır. Yazar bir köÅŸe yazısında 'Elbette ki bir deÄŸiÅŸim yaÅŸanmakta ve taÅŸranın yekpâre zamanı kenarından köÅŸesinden delinmektedir amma, bu o kadar yavaÅŸ seyreder ki, deÄŸiÅŸim hissedilmez bile’diye anlatır hikayelerine arka plan olan taÅŸra ile iliÅŸkisini.
Bugün ÅŸehrin insanı eline bir Kutlu hikayesi alıp o dünyaya daldığında eve dönmenin de ÅŸarkıya dönmenin de ne anlama geldiÄŸini daha iyi anlayabilir. Åžairin ‘Åžarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! ‘ derken ne demek istediÄŸini de idrak edebilir.
Mustafa Kutlu: Aydınımız dindar olmaktan korkar
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Mustafa Kutlu, Mavera Vakfında gençlerle buluÅŸtu. Kutlu konuÅŸmasında Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, OÄŸuz Atay ve Ä°smet Özel'e dair düÅŸüncelerini paylaÅŸtı. Türk aydınının dindar olmaktan korktuÄŸunu söyleyen Kutlu, yazarların estetik kaygılar yüzünden Ä°slam'dan uzak durduklarını açıkladı. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Åžemsi PaÅŸa Camii'ni olaÄŸanüstü bir ÅŸekilde anlatmasına raÄŸmen içeriyi girip iki rekat namaz kılmadığını ifade eden Kutlu, OÄŸuz Atay ve Tutunamayanlar romanını analiz ederek 'Tutunamamak, tutacak bir dal bulamamaktan ileri gelir. Onun derdini çekenlere de OÄŸuz Atay'a ben helal olsun diyorum. En azından derdini biliyor. Tutunamadığını biliyor' dedi. Kutlu, Selim Ä°leri, Kemal Tahir ve Ä°smet Özel'in edebi kiÅŸilikleri hakkında da konuÅŸtu.
Henüz yorum yapılmamış.