Ruhun eve kapanma mevsiminde yaşam ve ölüm üzerine düşünmek
Follow @dusuncemektebi2
Evren bir mekteptir, tabiat da bazen bahar kadar ılık, bazen yaz kadar sıcak, bazen güz kadar boz bulanık, bazen kış kadar soğuk kevni şeriatın hükümlerini öğreten bir öğretmendir.
Bir parmak ötede bahar, kışı yaşıyoruz. AÅŸinayım bu mevsime. Bizim oralarda hayat karla karışık akar. Ömrümün sert ve sarp mevsimi Van (Pêrtax/ErciÅŸ), MuÅŸ ve Erzurum arasındaki kış üçgeninde geçti, ilkokuldan üniversiteye kadar tabiat adlı öÄŸretmenin derslerini biriktirerek. Kış geldi mi bembeyaz bir gece çökerdi iklimin üzerine tabiatın karantina vaktidir diye ve hepimiz eve kapanırdık. Sınırları, daÄŸları, denizleri, ufukları aÅŸan dünyamız, bir ÅŸehrin, bir köyün, bir mahallenin, bir evin hududuna sığacak kadar küçülürdü. Biz, kışı tabiatın eve dönme vakti olarak bellemiÅŸtik. Evrenin bu çaÄŸrısına uymamanın, ayazda kalmanın ne demek olduÄŸunu da geçmiÅŸ nesillerden öÄŸrenmiÅŸtik. O yüzden rüzgar kadar telaÅŸlı eserdi hayallerimiz evlerin kışa hazır pervazlarına tutunurdu sonbahar mevsiminde. Kış ömrün eve kapanma vaktiydi bizim oralarda. Dış dünyadan hatıralarla baharı ederdik.
Evin tam ortasında cayır cayır yanan soba ateÅŸi temmuzun güneÅŸinden bir anıydı mesela, özlemleri piÅŸirirdi közde kartol (patates) kıvamında. OturduÄŸumuz minderde kımıldamadan Rostemê Zal (ZaloÄŸlu Rüstem) masalıyla Ä°ran’ı, Turan’ı cevelan ederdik. Ä°nsan somut dış dünyadan daha özgür, daha soyut ve daha geniÅŸ bir ufka sahip olur minnacık evin dört duvarını görünmez kılan mücerret hayalın kanatları arasında. Annem ve ablam aÄŸustosta sîber (çardak)’in gölgesinde komÅŸumuz Makbule teyze ile kaynattıkları dedikoduları tandırın ılık cidarına daldırdıkları ayaklarının verdiÄŸi rehavetle yün çorapların ilmeklerine dokurlardı tipiye yakalanmış adımlar gibi küçük küçük.
Kış, müÅŸahhastan mücerrede kanat çırpması için aklımızın, duygumuzun, hayalimizin önünde aşılmaz bir karantina kadar acımasızdı aynı zamanda. Evden çıkma özgürlüÄŸü hayale tanınmıştı sadece. Hayal ile gerçeÄŸi karıştıranlar yine de olurdu ama. Hayalin sıcaklığını bırakıp dış dünyaya adım atmak istediÄŸin zaman önce ustura keskinliÄŸinde bir uyarı çarpardı bedeninin en korumasız, en savunmasız yerlerine. Kış taviz vermez bir Kürt jandarma edasıyla “yassax hemÅŸerim” derdi. Dinlemezsen, etrafını sarmış bir müfreze gibi ne yandan estiÄŸini bilmediÄŸin bir bagere (fırtına) tutulurdun kurÅŸun yaÄŸmuru kadar keskin. Bu da yetmezse kayanın duldasında pusuya yatmış ve seni yutmaya hazır bir çığ uÄŸuldardı. Buzdan prangalar vurulurdu ayaklarına. Hayalden kaçanın donmuÅŸ bedeni ancak baharın yaÄŸmurlarına karışan gözyaÅŸları ile çözülür ve toprağın baÄŸrına emanet edilirdi.
Çaldıran’ın Ä°ran hududunda son zamanlarda karların erimesinden sonra ortaya çıkan gariban Afganlı cenazeleri henüz girmemiÅŸti ne hayalimize ne gerçeÄŸimize. Onlar Rostemê Zal’in Zabul cengine hazırlık yapan cengaverlerdi henüz uzaklarda. Yalnızca Geliyê Gondirme’de (Gönderme Vadisi), Girê Talo’da (Talo Tepesi), ÅžêxÅŸuca platosunda Ä°ran’a bir adım kala kışlık bir kartpostal sahiciliÄŸinde eÅŸkıyanın hayalin zamanın bir noktasında donması kadar soÄŸuk bedeni ulaşırdı jandarmanın kolları arasında evlerin eÅŸiÄŸine, gözleri çakılı vaziyette bir noktada donmuÅŸ olarak. Bir sıcak battaniyeye mi, bir yudum kaçak çaya mı, az ötedeki sınır taÅŸlarına mı, yoksa geride kalan hane halkının sıcak özlemine mi baktıkları belli olmazdı. Ve bu dramla birlikte baharın da geldiÄŸi anlaşılırdı o vakit. EÅŸlerinin, çocuklarının Ä°ran’a, Binê Xetê’ye (Suriye) varmışlardır umutları da bitiverirdi o an. Elimizi uzatsak Newroz’a deÄŸecek günlerdi artık. Bir ÇarÅŸema Sor (Kızıl ÇarÅŸamba) günü üzerinde atlardık karantina günlerinde bizi ısıtan ateÅŸin, Newroz’a uçardık. Bayram ederdik.
Evren bir mekteptir, tabiat da bazen bahar kadar ılık, bazen yaz kadar sıcak, bazen güz kadar boz bulanık, bazen kış kadar soÄŸuk münzel ÅŸeriatın hükümlerini öÄŸreten bir öÄŸretmendir.
Önümüz Ramazan. Bu sefer ruhun eve kapanma mevsimi. Eve kapanma ve dışarıya açılan pencereden eÅŸyaya anlam verme vakti. MüÅŸahhas eÅŸyaya boÄŸulmuÅŸ mücerret ruhun karantina günleri. Ayak tabanlarını kızgın kuma basıyormuÅŸsun gibi inleyen midenin ilham demleri. Ramazan çıplak ayakla basınca yakan ve dili damaÄŸa yapıştıran bir susuzluÄŸa neden olan kızgın kum demek zaten. Çöllerde çıplak ayağını kızgın kumlara bastığın zaman nasıl bedenini bir farkındalık ıssısı kaplıyorsa öyle varıyorsun kendinin farkına, öyle anlıyorsun kendini, çevreni ramazanda ruh kadar berraklaÅŸmış nefsini. Kor gibi kızgın bir farkındalıktır ramazan. Yanı başında doÄŸup batan, ayı fark edersin önce. Günler öncesinden gözlerini ufka çevirirsin hilal vaktini ararsın. Ay, dolunay sıradanlığı gitmiÅŸ yerine hilal ulviliÄŸi almış artık. Gece ölümün, korkunun, ürkmenin, suçun, örtük günahın kapkaranlık mekanı deÄŸil mesela. Hayatın, ölüme meydan okuyan yaÅŸamanın, güvenin cıvıltısıdır; rutine, alışkanlığa karşı bir anlama, fark etme devrimi baÅŸlamıştır çünkü. ÖÄŸünler silinir defterden, takvimin yapraklarına iftar ve sahur tik takları çalınır. Açlığın gözü dönmüÅŸlüÄŸü bir mevsim öteye gitmiÅŸ, tevekküle gark olmuÅŸ mahzun, masum bir duruÅŸa bürünmüÅŸ olur serapa anlama kesilmiÅŸ insan.
Alışkanlıklara, rutine, sıradanlığa, matematiksel kesinliÄŸe karşı bir mana karantinasıdır ramazan. Kendi iç dünyasında ve yakın çevresinde keÅŸfe çıkar insan. Yeni zamanlar icat eder. Hiçbir ÅŸey göründüÄŸü gibi deÄŸildir netliÄŸinde tefekkürden ibarettir o vakit. Su, bildiÄŸin su deÄŸildir mesela. Gün boyu dilinin ucuna deÄŸecek bir damlasının hasretini çektiÄŸin suyun iftar zamanı bir rahmet çaÄŸlayanı olduÄŸunu anlarsın. Doymak, dolmak gibi tıkanmayı, bitmeyi anlatmaz yemek, iftar, yani açılış, yani baÅŸlangıç ve uçuÅŸ manasına bürünür.
Kadir bilme zamanıdır ramazan. Ölçüyü idrak etme vakti. Her ÅŸey onca sonsuzluÄŸuyla birlikte ölçüyle verilmiÅŸtir insana. Ölçünün, ölçülü davranışın bir seher vaktine esenlikle varmak olduÄŸunu anlar insan. Derine daha derine, içine doÄŸru kulaç atar, son on günde. Son on gün ilk yirmi günde idrak edilen anlamları kavrama duruÅŸudur. Zaten insan durunca anlar. O yüzden son on gün itikaf, yani duruÅŸ günleridir. Ramazan telaÅŸla koÅŸturan insana bir dur, bir soluklan çaÄŸrısıdır.
Bu yüzden ramazan her sene ruhun karantinaya alındığı taze ve tazeleyen bir mevsimdir. Direkler arası müsamere çapında ecdat yadigarı bir eski ramazanlar nostaljisi tantanası deÄŸil.
Hilalin bir daha görünmesi ile birlikte kızgın kumlara basmaktan yanmış ayakların suya deÄŸmesi gibi ılık bir mevsim sarar insanı bu sefer. Ruhun tazelendiÄŸi karantina bitmiÅŸtir artık. Bayramdır ederiz.
Evren bir mekteptir, tabiat da bazen bahar kadar ılık, bazen yaz kadar sıcak, bazen güz kadar boz bulanık, bazen kış kadar soÄŸuk vücut (varlık) ÅŸeriatının hükümlerini öÄŸreten bir öÄŸretmendir.
Evdeyim bugünlerde. Kış gibi, ramazan gibi içime kapanmışım. Varlığımı, varlığımın parçalarını dinliyorum, hissediyorum, algılıyorum. Kışın hayalimin, ramazanda ruhumun, ÅŸimdi de vücudumun (varlığımın) karantina günlerindeyim. BildiÄŸiniz gibi korona adı verilen bir virüs bütün dünyayı sarmış bulunuyor. Sınırları, ulusları, milletleri, renkleri tanımıyor. Kasıp kavuruyor etrafı. Anlı ÅŸanlı süper güçler çaresiz. Büyük, çok büyük ekonomiler dibe vurmuÅŸ. MaÅŸrıktan maÄŸribe kadar bütün dünyayı istila azmindeki cesametli ordular elleri böÄŸründe bekliyorlar. Tabiatın orduları beÅŸerin ordularını esir almak üzereler, sınırlarını aÅŸmış ordularını. Tek çözüm yolu eve dönmek, eve kapanmak. Ben de bu yüzden evdeyim iÅŸte. Kışın hayal gücümün, ramazanda ruhumun sınırlarını keÅŸfeder gibi varlığımın sınırlarını keÅŸfetmekle meÅŸgulüm.
Önce bir ölüm ürpertisiyle farkına vardım varlığımın, var olduÄŸumun. Aslında Çin kadar uzak bir baÅŸkasının ölümüydü baÅŸlarda. Sonra Ä°ran’a, Roma’ya deÄŸdi ölüm haberleri. Hala baÅŸkasının ölümüydü benim için. Küresel çapta bir sari istilaya tutulduÄŸumuzu anladığımda sarmıştı sözünü ettiÄŸim ölüm ürpertisi bedenimi, varlığımın kalıbını. O vakit farkına varmıştım hayatımın. Hayatla var olduÄŸumun. Varlığımın evine kapandım sonra. Kapı koluna deÄŸdi önce elim. Yapışkan bir virüs inatçılığı hissettim birden. Elimi fark ettim. Bugüne kadar binlerce kez tuttuÄŸum kapı kolunu da yeni fark ediyordum adeta. Özenle sildim kapı kolunu ve henüz keÅŸfetmiÅŸ gibi severek ovaladım ellerimi. BoÄŸum boÄŸum, kıvrım kıvrım, eklem eklem keÅŸfettiÄŸim ellerimi. KoÅŸarak üzerime sıçradı torunum. Ä°lk defa ürkerek geri çekildim. Her gün gördüÄŸüm, kucakladığım, öptüÄŸüm torunumu fark ettim. Çakmak çakmak ışıldayan gözlerini, hareket ettikçe uçuÅŸan saçlarını, hımbıl hımbıl yürüyen ayaklarını resmettim zihnime. Torunlarım vardı. Åžükrettim. Ürpertici ölüm korkusu benim için hayatı keÅŸfetme vesilesi olmuÅŸtu. Hayatımın, varlığımın torunumda, torunlarımda devam ettiÄŸini gördüm. OÄŸullarım, kızlarım…hayatımın parçaları, devamlarıydı ÅŸimdi. Oysa bugüne kadar harçlıklarıyla, telefonlarıyla, vakti gelen taksitleriyle, düzgün gitmeyen iÅŸleriyle, biri bitmeden biri baÅŸlayan dertleriyle, yumak yumak sorunlarıyla, eve geç geliÅŸleriyle, düÅŸük not alışlarıyla varlıklarını hissediyordum, yüksünüyordum. Ä°lk defa güzelim gözleriyle, endamlarıyla, boyları poslarıyla, gülüÅŸleriyle, sıcaklıklarıyla, hayatlarıyla, hayatta oluÅŸlarıyla varlığımın, hayatımın birer parçası, birer devamı oluÅŸlarıyla hissettim onları. Hayatın ölümden kat be kat güçlü olduÄŸunu anladım. Ölüm ancak hayat sofrasından dökülen ufak tefek kırıntılarla beslenebilirdi. Asıl olan hayattı, ölüm ise teferruat. Virüslerini önüne katmış mabedimi yıkmaya azmetmiÅŸ ölüm ordularının hayatımı bahÅŸedenin ebabil kuÅŸlarına yenilmeleri mukadderdi. Evimin duvarlarını süsleyen kitaplar deÄŸil sadece, birer mücessem hayat gibi çaÄŸlayan çocuklarımın gözleri de söylüyordu bunu.
Kış, Ramazan ve Varlık gibi tabiat, hayal ve hayat aynı kanuna tabidir. Münzel ve kevni ÅŸeriatın koyduÄŸu kurallara uyanlar muzaffer hayat ordusunun neferi olurlar. Uymayanlar ise hayat sofrasında dökülen kırıntılar gibi ölümün virüslerine yem olurlar.
Müellif: Vahdettin Ä°nce / Kaynak: Ankara Ekspresi
Henüz yorum yapılmamış.