Sosyal Medya

Selahattin Çakırgil: Bu toplum itimat ettiğinin sözünü dinler

TV'de Prof Üstün Gökmen, halkımızın uzmanların görüşlerine itibar etmediği ve pozitif bilimlerin verilerini esas almadığı’’ndan yakınıyor. Evet, katı ve donuk bir yabancı ideolojilerle sarmalanarak halka sunulan resmî ideolojinin halkımıza bir şey verememesinin temelinde, verilen bunca eğitimlerin, insanların ruhlarını, enerjilerini besleyememiş olması da yatıyor değil midir?



Ä°ÅŸin doÄŸrusu, bu yasak, kendi ihtiyarımla hareket etme irademi, kendi hür kararımla hareket etmeyi elimden aldığı için, inadına dışarı çıkmak ister ve, kendimi kendi irademle tehlikeye atmaktan dolayı, varlığımın asıl sahibi olan Hâlîq-ı Zülcelâl karşısındaki sorumluluÄŸumu kabul ederek bunu belki yapabilirdim.
 
Ama, benim bu iradî ısrarımın, sadece kendimi deÄŸil, baÅŸkalarını da tehlikeye atacağı düÅŸüncesi beynimi zonklatmalı deÄŸil mi? O halde, bu inadımda devam edebilir miyim? KiÅŸinin kendini sınırlandırması erdemi’nden nasibsiz mi kalmalıyım?
 
O halde, yaşıtlarım arasında sıkça duyulan, ‘Bu zamana kadar, nasıl olsa yaÅŸadık, battı balık yan gider.. Dünyaya kazık çakacak deÄŸiliz ya, ölüm geldiyse, hoÅŸ geldi.. Biz tevekkül ehliyiz.. Allah’dan gelene teslim oluruz..’ gibi sözlerde haklılık payı var mıdır?
 
Hele de, bazılarının, ‘Biz unumuzu elemiÅŸ, eleÄŸimizi duvara asmışız.. Biz tevekkül ehliyiz..’ demeleri yok mu? Elbette, ‘tevekkül’ manevî açıdan güçlü olmaya vesile olur; ama,yanlış bir ‘tevekkül’ anlayışı, insana temelsiz, boÅŸ bir manevî direnç zannı verip, bir iÄŸne ucunun dokunmasıyla patlayıveren balon durumu ortaya çıkmaz mı?
 
Evet, abartılı korku insanı sonunda ‘evham’a götürür, ama, ‘Amaaan, boÅŸver, olacak olan olur..’ denilmesi bizi hem Allah huzûrunda ve hem de insanlar karşısında sorumlu duruma düÅŸürmez mi ve baÅŸkalarının yaÅŸama haklarına gizli bomba yerleÅŸtirmek sûretiyle, ‘kul hakkı’na girmiÅŸ olmaz mıyız?
 
*
Böyleyken, nicelerinin, ‘ÅŸer’an ve aklen alınması gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, bir iÅŸin gerisinin, hayırlı olması dileÄŸiyle, Allah’a havale edilmesi..’ demek olan ‘tevekkül’ü, yanlış bir ‘kaderci/ fatalist’ anlayış ÅŸeklinde sanmaları insanı hayrete düÅŸürüyor. Ve nice insanlar kendilerinin saÄŸlıklı olduklarını yeterli görüyorlar ve saÄŸlıklı iken de bir virüs ‘taşıyıcı’sı/ porteur’ü durumunda olabileceklerini akıllarının kenarından bile geçirmeyip; insanlar ve Allah karşısındaki sorumluluklarını ıskalıyorlar.
 
*
Bu satırları yazarken, dün, bir taraftan da, TRT Haber’de, psikolog-eÄŸitimci yazar Prof. Ü. Gökmen, ‘halkımızın uzmanların görüÅŸlerine itibar etmediÄŸi ve pozitif bilimlerin verilerini esas almadığı’ndan yakındığı konuÅŸmasını dinliyordum. O sözlerine yanlış da denilmeyebilir, ama, onun, pozitif bilimler dediÄŸi tecrübî ilimlerle donanmış nesillerin bu zamana kadar bu topluma büyük çapta güven vermeyiÅŸinde ve resmî hayatta ve hele de eÄŸitimde 100 yıla yakın zamandır tahakkümünü sürdüren materyalist-laik resmî ideolojinin istikametinde, halkın manevî dünyasına iÄŸreti bakmasının da etkili olduÄŸunu düÅŸünmesini isterdim.
 
Evet, katı ve donuk bir yabancı ideolojilerle sarmalanarak halka sunulan resmî ideolojinin halkımıza bir ÅŸey verememesinin temelinde, verilen bunca eÄŸitimlerin, insanların ruhlarını, enerjilerini besleyememiÅŸ olması da yatıyor deÄŸil midir?
 
Pozitif bilimlerin ve materyalist düÅŸüncenin oldukça etkili olduÄŸu kabul edilen baÅŸka dünyalarda; ‘Coronavirus’ pandemisi karşısında, Amerika’da veya diÄŸer coÄŸrafyalarda, yeni nesillerin, ‘Biz eÄŸlencelerimizden vazgeçemeyiz, ne olacaksa olur..’ dediklerini; Yunanistan’da Pazar âyinlerine kapanan kiliselerin açılması için imza kampanyası açıldığını; Ä°sviçre’de, ÅŸehirlerini kutsaması için, helikoptere bindirilip ÅŸehrin üzerinde uçurulan bir kardinale dua ettirildiÄŸini; Ä°talya’da, bazı ÅŸehirlerin caddelerinin papazlarca ‘okunmuÅŸ su’larla manevî dezenfektasyondan geçirildiÄŸini bu eÄŸitimci Prof.’umuz görmemiÅŸ miydi?
 
*
Prof. Gökmen, bu arada bir ünlü ses sanatçısı olan Ahmed Özhan’ın bir tv. proÄŸramında söylediÄŸi sözleri de eleÅŸtiriyordu bu arada.. O proÄŸramı ben de izlemiÅŸtim. A. Özhan, ‘Ben ilme deÄŸil, irfana itibar ederim’ diyordu, özetle... Çünkü, ilmin ahlâkı yoktur. Ä°rfan ise, bilginin, ilmin ahlâkla kuÅŸanmasıdır. Nitekim, nükleer fizikçiler atom gücünü buldular ama, onun atom bombası yapımında kullanılması veya insanlığın hizmetinde baÅŸka alanlarda kullanılmasını o mûcidlerin iÅŸi deÄŸildi. O iÅŸi hikmet ve irfan erbâbı bilebilirdi. Ä°rfan, pozitif- tecrübî ilimleri red deÄŸil, onların ahlâk ve hikmetle kuÅŸatılmasıdır. Ve, irfan ve hikmetin başı da Allah inancına sahib olmaktan ve Allah korkusundan geçer. Ama, anlaşılan, Prof.’umuz irfan’akendi pozitivist bakış açısına göre çok farklı bir mânâveriyordu.
 
Hatırlayalım, HiroÅŸima’ya Agustos-1945’de ilk atom bombasını atıp bir anda 100 binden fazla sivil insanın kavrulmasında ‘kullanılan’ Amerikalı pilot, 30 yıl daha yaÅŸamış ve ömrünün son demlerinde, ‘PiÅŸman olup olmadığı’sorulduÄŸunda, yaÅŸanan o büyük faciadaki büyük payına raÄŸmen, ‘Bugün olsa yine atarım..’ diyecek kadar korkunç bir gaddarlık sergilemiÅŸti.
 
*
Halkımız itimad ettiği kendi insanı eliyle aydınlanmak ister
 
Bu vesileyle bir konuya da dikkat çekmekte fayda var.. Halkımıza liderlik yapmak durumunda olanlara, halkın ne kadar itibar ettiÄŸi, bu son denemede de görülmelidir. Tayyib ErdoÄŸan’ı birileri eleÅŸtirebilir veya beÄŸenmeyebilir. Kimse kimseyi sevmeye zorlanamaz.
 
Ama, Tayyib ErdoÄŸan’ın 15 Temmuz 2016 gecesi, bir Askerî Darbe Hıyaneti karşısında, halkı bir davet etmesiyle o ÅŸeytanî planın nasıl bozulduÄŸu görüldüÄŸünü daha sonraları niceleri, sadece halkın askerî darbeye karşı olmasıyla izah etmeye kalkışmÅŸtı. Elbette o da vardı, ama, halkımız, itimad ettiÄŸi liderini bulmuÅŸ ve onun iÅŸaretiyle o büyük fitne ateÅŸini öyle söndürmüÅŸtü. Ama, mesele sadece askerî darbeye karşı çıkmak deÄŸildi, halk inandığı, güvendiÄŸi, itimad ettiÄŸi bir liderin çaÄŸrısına koÅŸmuÅŸtu.
 
*
Bunu son ‘Coronavirus’ salgını karşısında, iki ay öncesinden beri hemen tedbirleri alan ve aldırtan ErdoÄŸan’ın, nihayet, geçen hafta da Cuma ve cemaat namazlarının kılınmamasını istemesinde de gördük. Müslüman halk, bu uygulama, inanmadığı, itimad etmediÄŸi bir siyasî liderin yönetiminde yapılmak istenseydi, böylesine problemsiz, yaygın ve etkin ÅŸekilde gerçekleÅŸtirilebilir miydi? Çünkü, orada halkın kendisiyle aynı inancı paylaÅŸan bir yöneticinin düzenlemesine olan itimadı sözkonusuydu. Materyalist-laik kesimler, bunun ne mânâya geldiÄŸini anlayamazlar.
 
Yani büyük kitlelerin kalbî deÄŸerlerine hitab etmek ve sessizliÄŸin sesini dinlemektir, asıl mesele.. Çünkü, sen ne söylersen söyle, önemli olan karşındakinin ne anladığıdır. Anlamak da sadece duymak, bilmekle veya bilgili- uzman kiÅŸilere önem vermekten deÄŸil, karşıdakine itimad etmekten geçer.
 
EÄŸitimciler Çin/mandarin alfabesindeki gecekondu çatısını andıran sembol / harflerde ‘dinlemek’ fiilinin, ‘göz, kulak, dikkat ve kalb’ için de kullanılmasına dikkat çekmiÅŸlerdir. Bizde de, can kulağıyla, ‘ÄŸûÅŸ-i cân’ ile dinlemek de bu deÄŸil midir?
 
Star Gazetesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.