Gökhan Özcan: Kendimizle baş başa kalmanın korkusu
Follow @dusuncemektebi2
Neden kendi evimizden, yani kendi hayatımızdan, yani kendimizden kaçmak için bu kadar çırpınıyoruz? Neden her şey dışarıda kaldığında içeride bir hayat yok? Soralım mı bu soruları kendimize? Yoksa bu sorulardan, ismi lazım olmayan o bulaşıcı ölümcül virüsten daha mı çok korkuyoruz?
“Her ÅŸey bir unutkanlıktı
Arada bir deliler gibi kavuÅŸtuÄŸumuz
Tüfekle vurulmuÅŸ bir parsın yarasında
Kısacık yoğun bir akşam
Biliyordum bir soÄŸuktu nereye varsam
Bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı
Ve kısacık yoÄŸun bir akÅŸam”
Diyor Turgut Uyar bir ÅŸiirinde.
Hayatın ezberi bozuldu. OtomatiÄŸe baÄŸlanmış düzen yıkıldı. Kurgu iÅŸlemez oldu. Öyle görünüyor ki mesele evlerde kapalı kalmak deÄŸil sadece. Tehlikeli olan her ÅŸey dışarıdayken, her ÅŸeyi göze alarak rutinlerini sürdürmekte ısrar edenlerin sorunu da aslında daha baÅŸka bir ÅŸey... Ä°çeridekiler ya da dışarıdakiler; ölçülü biçimde ya da ölçüyü kaçırarak, bozulmaz sandıkları ezberin bozulmasından, kırılmaz sandıkları kurgunun kırılmasından, hayatın bir daha eskisi gibi olmayacak ÅŸekilde deÄŸiÅŸmesinden korkuyor aslında. Her sabah gözümüzü açıp içine kendimizi bırakıverdiÄŸimiz yaÅŸama pratiÄŸi böyle ürkütücü bir karambol neticesinde rayından çıkar, yaÅŸamak için yeni baÅŸtan bir yön, bir istikamet, bir tarif geliÅŸtirmek gerekirse ne yaparız korkusu biraz da bu. Çünkü bunu nasıl yapacağımıza dair hafızamızda pek fazla bir ÅŸey yok artık. Çok uzun zamandır, ne yaÅŸamamız, her ÅŸeyi nasıl yapmamız gerektiÄŸini baÅŸkaları söylüyor bize. Hayatlarımızı, bu hazır kalıp kurgularla takas edeli çok oldu. Åžimdi bu kaydın dışına çıkarsak, hiçbir ÅŸey eskisi gibi olmazsa, her zaman yaÅŸadıklarımızı artık yaÅŸamaya imkân kalmazsa ne yaparız, yaÅŸamaya nereden baÅŸlarız? Ä°nsanların evlerinde -ki o evler kendi evleri- kapalı kalmaktan ve sokaklardan çekilmekten neden bu kadar ürküyor? Hayatın bundan birkaç hafta öncesine kadar iÅŸleyen ezber düzeni içinde asla kendimize sormaya yanaÅŸmayacağımız sorular bunlar. Ama iÅŸte bugün, herkesin zihnini bir ucundan kemirmeye baÅŸladılar bile.
Görünür cevaplar; nasıl vakit geçireceÄŸini bilememekle ilgili ifadeler barındırıyor daha çok. Bir fotoÄŸrafın içinden alıp baÅŸka bir fotoÄŸrafın içine koyduÄŸunuzda ne yapacağını bilemeyen bir insan profili çıkıyor bu cevaplardan. Yani sokaktan, yani dışarıdaki hayattan alıp bir zaman kaydı koymadan evlerine koyduÄŸunuzda yaÅŸamak için bir B planı olmadığını fark eden kalabalıklar... Neredeyse ittifakla herkes, okuyamadığı kitapları okumaktan, izleyemediÄŸi filmleri izlemekten falan söz ediyor malum mecralarda... YaÅŸayamadığı ÅŸeyleri yaÅŸamaktan söz eden var mı? Varsa kaç kiÅŸi? Dışarıdaki gündelik curcunanın dışına çıkmış olmanın mutluluÄŸuyla ihmal ettiÄŸi her ÅŸeyi o evin içine çağıran kaç kiÅŸi? Kitap okumak güzel, film izlemek de öyle... Ama bunlar da dışarıya kaçmak için bulduÄŸumuz çareler deÄŸil mi? Neden kendi evimizden, yani kendi hayatımızdan, yani kendimizden kaçmak için bu kadar çırpınıyoruz? Neden her ÅŸey dışarıda kaldığında içeride bir hayat yok? Soralım mı bu soruları kendimize? Yoksa bu sorulardan, ismi lazım olmayan o bulaşıcı ölümcül virüsten daha mı çok korkuyoruz?
“Zamanın ÅŸimdi, eskisinden daha hızlı geçtiÄŸi hissi, zamanın bariz bir eklemlenmesinin noksanlığından kaynaklanır. Bu duygu, olayların kalıcı izler bırakmadan, birer deneyime dönüÅŸmeden hızla birbirini izlemesiyle iyice pekiÅŸir. Kütle çekimi noksanlığından dolayı ÅŸeylerle sadece geçici bir temas kurulur. Hiçbir ÅŸeyin ağırlığı yoktur. Hiçbir ÅŸey kesin deÄŸildir. Hiçbir ÅŸey nihai deÄŸildir. Dönüm noktaları oluÅŸmaz. Neyin önemli olduÄŸunu kararlaÅŸtırmak artık mümkün olmadığında her ÅŸey önemini kaybeder. Olası baÄŸlantıların, yani olası yönlerin fazlalığı ÅŸeylerin nadiren tamamlanmasına neden olur. Tamamlanma yapılanmış, organik bir zaman talep eder. Buna karşın, ucu açık ve sonsuz bir süreçte hiçbir ÅŸey tamamlanmaz” diyor Byung-Chul Han, ‘Zamanın Kokusu’ adını verdiÄŸi eserinde.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.