İslam insan iradesini her daim zor zamanlara hazırlar
Follow @dusuncemektebi2
Müslüman insanın bilincinde, meydana gelebilecek her türlü zorluğa ve sıkıntıya karşı bir ön kabul vardır. Çünkü önceden umumi çerçevede uyarılmıştır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele.”[9]
Tarih şahittir ki kibirleri tavan yapanların, müstağnilerin yok oluş biçimleri ibretliktir. Kibirlerine ters orantılı şekilde ilginç sebepler vasıtasıyla helak olmuşlardır.
Karun sınırsız hazineleri ile övünüyordu. Her yıl artan bütçesine baktıkça burnu havalarda geziyordu. Fakat hazineleri ile birlikte yerin dibine geçirildi. Ekonomik çöküş…
“Sonunda biz onu ve sarayını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.”[1]
Firavun “benim değil mi?” dediği nehirde boğuldu. Boğulurken “İsrailoğullarının Rabbine iman ettim”[2] diyordu. Siyasi yok oluş…
“Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu altımdan akan nehirler de benim (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”[3]
Nemrut genç İbrahim'i (a.s) yakarak yok etmek için en büyük ateşi hazırlatmıştı. “Ben de yaşatır ve öldürürüm” diyordu. Ne İbrahim'i öldürebilirdi ne de kendini yaşatabildi. Rivayetlere göre burnundan giren bir sinek yüzünden öldü. Siyasi çöküş…
“Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”[4]
Ebu Leheb erkek evlatlarının çokluğuyla övünüyordu. Rasulullah'ın (s.a.v) erkek evladı ölünce sevinenlerden biri de Ebu Leheb idi. O ebter oldu diyorlardı. Ölüm korkusu yüzünden Bedir Savaşı'na katılamadı Ebu Leheb. Yerine kiralık katil köleler gönderdi. Fakat kısa süre sonra bulaşıcı bir cilt hastalığına yakalandı. Vücudunda oluşan yaralar irin topluyor ve koku yayıyordu. Öldüğünde çokluğuyla övündüğü erkek evlatları yanına yaklaşamadı. Köleler cesedini şehir dışında boş bir araziye bıraktı. Kendisi Ebter oldu, soyu kesildi.[5] Nesebi çöküş…
Ebu Cehil Bedir Savaşı'nda sahabenin bedence en zayıf olanı Abdullah b. Mes’ud tarafından öldürüldü. Başını vurmak için göğsüne oturan Abdullah b. Mes’ud’a burnundan kıl aldırmayan kibriyle “Ey çoban! çok yüce bir zirveye çıkmışsın” diyordu. Her şeyi bildiğini zanneden Ebu Cehil'in ilmi çöküşü…
Calut ordusu bir avuç Talut ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı. Zalim komutan Calut’un ölümü çocuk yaştaki Davut'un (a.s) elinden çıkan bir sapan taşı ile gerçekleşti.[6] Askeri çöküş…
Kâbe'yi yıkmak için gelen Ebrehe’nin fil ordusu ebabil kuşlarının attıkları küçük taşlar yüzünden çiğnenmiş ekin tarlası gibi paramparça oldu.[7] Askeri çöküş…
İsrail eski başbakanı Ariel Şaron Lübnan'daki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında iki bine yakın Filistinlinin öldürülmesinde başrol oynadı. Ağır bir felç geçirip 8 yıl bitkisel hayat yaşadıktan sonra 2014 yılında öldü. Tıbbi çöküş…
Maalesef içinde bulunduğumuz çağ da haddi aşmanın, zulmün, müstekbirliğin ve müstağniliğin zirveye ulaştığı bir döneme dönüştü. Allah “ilimden size çok az bir şey verildi”.[8] buyurduğu halde insanlar tıpta ve teknolojide ulaştıkları seviyeye Nemrut gibi bakıp dilediklerini öldürebileceklerini, dilediklerini yaşatabileceklerini sandılar.
Modernitenin getirdiği konforizme bağımlılık derecesinde alışan çağdaş insanların hayatında en küçük bir aksama meydana geldiğinde onları korkutuyor ve karamsarlığa sevk ediyor. Oysa Müslüman insanın bilincinde, meydana gelebilecek her türlü zorluğa ve sıkıntıya karşı bir ön kabul vardır. Çünkü önceden umumi çerçevede uyarılmıştır:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele.”[9]
Yeni ortaya çıkan bir zorluğu kabullenerek mücadele etmek daha kolaydır. İnsan hayatına en uygun yaşam tarzı olan İslam, beşeri ideolojilerin aksine dünyada yalancı cennet vaat etmek yerine iman ve ibadetler ile insanı yarınlara ve gelebilecek zor zamanlara hazırlar.
Mesela; Müslüman belli bir süre evine kapanmaktan korkmaz. Çünkü onun her yıl itikâfa girmek ve inzivaya çekilmek gibi tecrübeleri vardır. Müslüman insan yalnızlıktan da çekinmez. Onun Rabbi ile baş başa kaldığı tefekkür, tezekkür, teakkul ve tedebbür halleri vardır. Peygamber Efendimizden Hira’yı, Yusuf (a.s)’dan zindanı, Musa (a.s)’dan Medyen örneğini öğrenmiştir.
Belli ölçüde aç kalmaya da alışıktır Müslüman. Bir aylık Ramazan orucu ve nafile oruçlar ile daha önceden talim yapmıştır.
O aç olanlara ve darda kalanlara vermekte de zorlanmaz. Zekât ve infak sayesinde daha önce bunu defalarca yapmıştır zaten.
Temizlik konusuna gelince; temiz olmayı ibadet görür, imanın yarısı olarak inanır. Bazı ibadetlerini temiz olmadan yapamaz. Daha ilk inen ayetlerin konusudur temizlik:
“Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar. Sadece Rabbini yücelt. Elbiseni temiz tut. Her türlü pislikten sakın.”[10]
Müslüman mecburiyetler karşısında yer değiştirmenin, hicret etmenin ne demek olduğunu bilir. Çözüm aramaya, sebeplere sarılmaya, mücadeleye, mücahadeye inancı tamdır. Şartlara teslim olmaz. Teslimiyeti sadece Allah'adır.
Müslümanın dilinden düşürmemesi gereken duaları vardır: “Allah’ım! değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme gücü ver.”
Kendini aşan şeyler olduğunda sabretmeyi öğrenmiştir. Ölüm kendini gösterdiğinde ve başına bir musibet geldiğinde ise; “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun / O’ndan geldik ve dönüşümüz O’nadır” der/ler.[11]
Müellif: İsmail Demirtaş / Kaynak: Dünyabizim web sitesi
______________________
Dipnotlar:
[1] Kasas, 81
[2] Yunus, 90
[3] Zuhruf, 51
[4] Bakara, 258
[5] Kevser, 3
[6] Bakara, 251
[7] Fil, 3-5
[8] İsra, 85
[9] Bakara, 155
[10] Müddessir, 1-5
[11] Bakara, 156
Henüz yorum yapılmamış.