Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Avrupa'nın, güçlünün zayıfı yok ederek gelişme tasavvuru

Doğal seleksiyon, seçilim teorisi ve elbette evrimci Darwinizm hep bu mantık üzere kuruludur: Güçlü olan yoluna devam eder ve böylece hayat her an dengesini yeniden kurar. Roma’da halkı eğlendiren gladyatörlerden beri böyledir bu.



Dan Brown’ın Türkçe’ye Cehennem adıyla çevrilen ve tüm dünyada çok satan romanı Inferno’nun kötü karakteri Bertrand Zobrist, radikal görüÅŸleri olan milyarder bir biyologdur.
 
Zobrist’e göre dünyanın selameti açısından bu gezegenin nüfusunun azaltılması gerekmektedir ve “iki kötülükten tercih edilebilir olanı” seçmek, insanlığın boynuna borçtur. Seçeneklerden biri nüfusa ÅŸimdi müdahale etmek ve böylece dünyayı “yaÅŸanabilir bir yer haline getirmek”tir. DiÄŸeri ise dünyaya müdahil olmayıp gezegenin sonunun gelmesini izlemektir.
 
Zobrist’e göre elbette iki kötüden tercih edilebilir olanı nüfusa müdahaledir. Bunun için, insanlığın yarısını günler içerisinde ortadan kaldırabilecek bir virüs üretir.
 
Dan Brown, bu karakteri inÅŸa ederken Avrupa merkezli medeniyet algısının arka planında zaten var olan pek çok yargıya, duruma, bilgiye yaslamış kendini.
 
Mesela kitapta bir yerde Zobrist ÅŸöyle diyor: “13 ve 14. yüzyıllardaki salgınlar Avrupa’da insanların yarısını ortadan kaldırdı ve böylece Rönesans’ın baÅŸlayabilmesinin önü açıldı.”
 
Dikkat isterim. Avrupa merkezli dünya tasavvurunda “güçlü olanın zayıf olanı ortadan kaldırarak geliÅŸmesi” baÅŸat bir unsurdur. DoÄŸal seleksiyon, seçilim teorisi ve elbette evrimci Darwinizm hep bu mantık üzere kuruludur: Güçlü olan yoluna devam eder ve böylece hayat her an dengesini yeniden kurar. Roma’da halkı eÄŸlendiren gladyatörlerden beri böyledir bu.
 
Ä°ngiltere’de korona virüsle mücadelenin yöntemi olarak doÄŸal seçilimin konuÅŸuluyor olması da, “Ä°talyan hastanelerinde yaÅŸlı hastalara tedavi uygulanmıyor” haberleri de bana doÄŸrudan Zobrist’i ve bu karakter nezdinde belirginleÅŸen Avrupa merkezli dünya tasavvurunu hatırlattı: Güçlüysen hayatta kal, atlatırsan oturur konuÅŸuruz.
 
Kızımızın doÄŸum sürecinde doktorlar “bilmem ne testi ister misiniz?” diye sormuÅŸlardı bize. Testte bebeÄŸimiz zihinsel engelli, otistik vb. çıkarsa icabına bakabilmemiz için. Hayat bahÅŸedilen bir bebeÄŸi eÄŸer “zayıfsa” öldürebilmenin testi yani. Testi elbette istememiÅŸtik çünkü bu bizim hayat ve dünya tasavvurumuza bütünüyle tersti. Havsalam almamıştı bu korkunçluÄŸu. “EÄŸer zayıfsan doÄŸmadan ölmelisin” fikrinden tiksinmiÅŸtim.
 
Biz yaÅŸamın bize Allah’ın bir armaÄŸanı olduÄŸuna inandığımız bir dünya tasavvurunun insanlarıyız. Allah’ın arzında zayıfın da, güçlünün de, siyahın da, beyazın da yaÅŸamaya hakkı vardır ve yaÅŸam hakkı “ilk kutsal”dır. Dünyanın bir amaç deÄŸil, bir süreç olduÄŸunu bildiÄŸimiz için de “güçlü-zayıf” ayrımına deÄŸil “iyi-kötü” ayrımına dikkat kesiliriz.
 
Dünyayı amaç, güçlü olmayı da bu amacın amacı haline getiren insanın hiç hesaba katmadığı bir ÅŸeyden daha bahsetmek lazım burada: Ölüm…
 
Günümüzde ölüm insan için kaba ve üzeri örtülmek zorunda olan bir “uygunsuz gerçek” durumundadır. “Ancak modern tıbbın izin verdiÄŸi yaÅŸta ve onun izin verdiÄŸi ÅŸekilde ölebiliriz” artık. Bunun dışındaki tüm ölümler “beklenmedik ve uygunsuzdur.”
 
“Hasta olduÄŸun için deÄŸil, doÄŸduÄŸun için öleceksin” cümlesinin hiçbir hükmü yoktur artık.
 
“Çaresizlikle ölümü bekleyen zayıflar” ve “ölümü mutlaka yenmesi gereken güçlüler” arasında yaÅŸayıp gidiyoruz anlayacağınız. Korona virüs denilen illetin Ä°ngiltere ve Ä°talya’da ortaya koyduÄŸu “korkunç gerçek” iÅŸte tam olarak budur.
 
Geçenlerde bir televizyon programına katılan Çin Büyükelçisi’ne spiker “aslında vaka sayısına bakıldığında ölüm oranlarının çok olmadığını görüyoruz” demiÅŸti. Büyükelçi de “ölenlerin hepsinin birer insan olduÄŸunu unutmamak gerekir” diye cevap vermiÅŸti.
 
Dünyadaki en esaslı mücadelelerden birinin ÅŸahane bir temsiliydi bana kalırsa…
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.