Sosyal Medya

Suriye'de savaş ve yıkım 10. yılına girerken...

Suriye savaşı siz bu satırları okurken dokuzuncu yılını bitirerek onuncu yılına girmiş olacak.



Onlarca dış aktörün müdahil olup yerli ve yabancı savaÅŸçılara-teröristlere silah ve para akıttığı, yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiÄŸi ve ülke nüfusunun yarısından fazlasının evlerini terk etmek zorunda kaldığı bu facia kapsam olarak epeyce daralmış ve yavaÅŸlamış olmasına raÄŸmen henüz sona ermedi.
 
Yakın zamanların en büyük insani trajedisi
 
Ä°kinci Dünya Savaşı’nda en büyük kısmı Sovyetler BirliÄŸi-Almanya cephesinde olmak üzere toplamda 70 ila 85 milyon insanın hayatını kaybettiÄŸini biliyoruz.
 
Bu rakam o zamanki dünya nüfusunun yaklaşık yüzde üçüne tekabül etmekteydi ve savaÅŸ baÅŸlangıçtan itibaren altı yıl sürmüÅŸtü (Eylül 1939-Mayıs 1945).
 
En kanlı savaÅŸların yaÅŸandığı ve en büyük kayıpların verildiÄŸi Sovyet-Alman cephesinde ise dört yıldan biraz daha kısa sürmüÅŸtü (Haziran 1941-Mayıs 1945).
 
Avrupa’da Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük felaket sayılan Bosna Savaşı yaklaşık olarak üç buçuk yıl sürmüÅŸ ve savaÅŸ sırasında medyada yaklaşık olarak 200 bin ila 300 bin kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi sıklıkla söylenmiÅŸti; ancak bunun 100 bin civarında olduÄŸu savaÅŸ sonrasında yapılan araÅŸtırmalarda ortaya çıktı.
 
Bosna’da nüfusun önemli bir kısmı ise evlerinden sürülmüÅŸ ve bunlardan bir kısmı Dayton AntlaÅŸması’na raÄŸmen eski mülklerine dönememiÅŸlerdi.
 
Suriye’deki durumu kaba hatlarıyla bu facialarla kıyaslayacak olursak korkunç bir tablo ile karşı karşıya olduÄŸumuzu görürüz.
 
Savaş onuncu yılına girerken hayatını kaybedenlerin sayısı 500 bin ila 600 bin civarında veriliyor.
 
Bu rakamların savaÅŸ bittikten sonra yapılacak araÅŸtırmalarda düÅŸmesi ihtimalinin oldukça yüksek olduÄŸu söylenebilir; ancak yine de minimum 200 bin ila 400 bin arasında insanın ölmüÅŸ olması ihtimalinden söz etmek mümkün görünüyor.
 
Ülke nüfusunun savaÅŸ baÅŸladığı sırada 22-23 milyon civarında olduÄŸunu dikkate alırsak, savaÅŸta ölenlerin sayısının ve oranının (yüzde 1.5 -2) oldukça yüksek olduÄŸunu görürüz.
 
Ä°kinci Dünya Savaşı’nın altı, Bosna Savaşı’nın ise üç buçuk yılda sona erdiÄŸini düÅŸünürsek, Suriye’deki savaşın dokuzuncu yılını doldurmuÅŸ olmasının bu yüksek ölüm oranında etkili olduÄŸunu söyleyebiliriz. 
 
Suriye’deki savaşın bir baÅŸka yıkıcı tarafı ise, toplam nüfusun neredeyse yarısının hatta belki daha fazlasının evlerini terk etmiÅŸ olmalarıdır.
 
Evlerinden sürülen/kaçan insanların büyükçe bir kısmı Suriye içinde yer deÄŸiÅŸtirmek zorunda kalırken büyük bir kısmı da komÅŸu ülkelere gitti/kaçtı.
 
Bunun 4 milyonu Türkiye’de, 1 milyonu Lübnan’da ve 1 milyonu da Irak ve Ürdün’de bulunuyor.
 
Özellikle Lübnan’da ve Ürdün’dekilerin önemli bir kısmı evlerine geri dönmüÅŸ olsalar da Türkiye’dekilerden önemli sayıda sığınmacının geri dönüÅŸü henüz gerçekleÅŸmedi. 
 
SavaÅŸta iÅŸlenen suçlar açısından da Suriye konusu önemli sorunlara gebe görünüyor.
 
ÖrneÄŸin Bosna Savaşı sırasında gözlemciler ağır savaÅŸ suçlarından, insanlığa karşı suçlar ve hatta soykırıma kadar pek çok suç iÅŸlendiÄŸini söyleyebiliyorlardı.
 
Savaşın son yılında baÅŸlayan ve savaÅŸtan sonra hız verilen yargılamalar sonucunda soykırım ve hemen bir kademe altı olan insanlığa karşı suç olmak üzere bütün ağır suçların iÅŸlendiÄŸi ortaya çıktı ve suçluların bir bölümü de yargılanarak cezalandırıldı.
 
Suriye’de iÅŸlenen suçlarla ilgili böyle bir süreç yaÅŸanır mı?
 
Cevabı kolay olmayan bu soruya ‘muhtemelen hayır’ diye cevap verebiliriz; çünkü Bosna’da ve Ruanda’da iÅŸlenen suçlarla ilgili olarak BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi, özel mahkemeler kurmuÅŸ ve yetkilendirmiÅŸti.
 
Suriye konusunda Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin bu türden özel yetkilendirilmiÅŸ mahkemeler oluÅŸturulmasına onay vereceklerini beklemek zayıf bir ihtimal gibi görünüyor; ancak böyle bir mahkeme kurulsa ve suçlar incelense muhtemelen Bosna’da olduÄŸu gibi hatta çok daha kapsamlı ağır suçlara hükmedilebilir.
 
Ekonomik açıdan da çok yıkıcı bir savaÅŸ
 
Suriye’deki savaÅŸ ekonomik açıdan da oldukça ağır bir faturaya iÅŸaret ediyor.
 
Suriye’deki yeniden yapılandırma sürecinin uzun yıllar alacağı ve en azından 200 milyar dolar ile yarım trilyon dolar arasında bir toplama ulaÅŸacağına dair öngörüler zaman zaman medyada yer alıyor.
 
Bazen bu rakamın bir trilyon dolara kadar yükselebileceÄŸinden söz edilse de bunun afaki olabileceÄŸi tahmin ediliyor. 
 
Savaşın toplam ekonomik faturasının doÄŸrudan yeniden yapılandırma için gerekli rakamlarla sınırlı olmadığını söyleyebiliriz; çünkü bu rakamlara barışın devamı haline nelerin kazanılabilecek olduÄŸunu, komÅŸu ülkelerin zararlarını ve savaÅŸ olmasaydı komÅŸuların elde edecekleri kazançların da eklenmesi gerekir.
 
ÖrneÄŸin Türkiye’nin bu savaÅŸtan kayıplarının oldukça büyük rakamlar olduÄŸunu biliyoruz. Kardan zararlarını ayrıca hesaplamak gerekir.
 
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin bu savaÅŸ için kendi vekillerine ne kadar para harcadıklarını da hesaba katmak gerekecek.
 
2018 yılında Suriye hükümeti yaptığı açıklamada bu rakamları 130 milyar dolar civarında belirlemiÅŸti.
 
Kısacası savaşın öncelikle Suriye’ye ve sonrasında da etrafındaki ülkelere ve genel manada OrtadoÄŸu’ya verdiÄŸi zararları hesap edebilmek için muhtemelen savaşın bitmesinden sonra yapılacak kapsamlı araÅŸtırmalara ihtiyaç olacak.
 
Yeniden yapılandırma iÅŸlerinin ne zaman ve kimlerin finansmanı ile baÅŸlayacağı da ayrı bir tartışma/spekülasyon konusu.
 
Çin, 2018 yılında yaptığı açıklamalarda Suriye’nin yeniden inÅŸası için gerekli finansmanın büyük bir kısmını saÄŸlamaya hazır olduÄŸunu belirtmiÅŸti.
 
Öte yandan Rusya’nın da finansman konusuna Çin büyüklüÄŸünde olmasa da belirli rakamlar ayıracağı anlaşılıyor.
 
Bunlara ilaveten özellikle Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden de ilave finansman gelip gelmeyeceÄŸi belli deÄŸil. 
 
Öte yandan yaÅŸanan küresel yavaÅŸlama ve koronavirüs krizinin yarattığı durgunluk ortamında Çin ve diÄŸer ülkelerin önceki yıllarda ayırabileceklerini söyledikleri miktarları saÄŸlayabilecekleri belirsiz hale gelmiÅŸ olabilir.
 
Ancak her ÅŸeye raÄŸmen savaşın bitmesini müteakiben kapsamlı bir yeniden inÅŸa sürecinin baÅŸlayacağını, Suriye’nin kendi kontrolü altına giren topraklarda bunun zaten devam etmekte olduÄŸunu söyleyebiliriz.
 
Savaşın sonuna gelindi mi? 
 
Suriye’deki savaÅŸ belli bölgelerde sona ermiÅŸ görünüyor. Özellikle Rusya’nın fiili olarak savaÅŸa girdiÄŸi 2015 Eylül ayından Türkiye ile Rusya arasında Soçi’de imzalanan Ä°dlib Mutabakatı (17 Eylül 2018)’na kadar geçen yaklaşık üç yıl içinde ülkenin geniÅŸ bir kısmında tamamlanmış gibi görünüyor.
 
Bu üç yıl içerisinde önce Suriye’nin en büyük ÅŸehri olan Halep büyük ölçüde Suriye kontrolüne alınırken DoÄŸu Guta, Duma, Kuneytra ve diÄŸer terörist/cihatçı ceplerin Suriye ve Rusya tarafından yenilgiye uÄŸratılması sonucunda ülkenin üçte ikisine yakın kısmı Åžam hükümetinin etkin egemenliÄŸi altına alındı. 
 
Åžu anda Fırat’ın doÄŸusunda PYD/PKK’nın ABD’nin yardımlarıyla etnik temizliÄŸe tabi tutarak kontrolü ettiÄŸi alanlar ve Türkiye’nin denetimindeki bölgelerle coÄŸrafyası daralan Ä°dlib ile güneyde ABD birliklerinin bulunduÄŸu Tanif hariç geri kalan topraklar üzerinde Suriye egemenliÄŸi saÄŸlanmış durumda. 
 
Suriye egemenliÄŸi dışındaki topraklar üzerinde Türkiye ve ABD’nin ne diyeceÄŸi ve ne yapacağı en büyük soru iÅŸareti olarak karşımızda duruyor.
 
Türkiye ve ABD baÅŸlangıçta Suriye’deki yönetimi devirme konusunda anlaÅŸmış/uzlaÅŸmış görünüyor ve birlikte hareket ediyorlardı.
 
Fakat 2013 yılından itibaren ABD ve müttefikleri Suriyeli ‘muhaliflere’ verdikleri desteÄŸi azaltarak Suriye hükümetini devirme politikasından yavaÅŸ da olsa uzaklaÅŸtılar ve özellikle 2014 yılından itibaren IŞİD’i kullanarak Suriye’yi bölmeye veya federalleÅŸtirmeye yönelik politikalara yöneldiler.
 
Aynı politika deÄŸiÅŸiklikleri ABD’nin bölgesel müttefikleri arasında da görüldü. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri özellikle 2015 yılından itibaren Suriye’deki cihatçı/terörist gruplara verdikleri desteÄŸi kestiler.
 
Bütün bunları ABD ve müttefiklerinin Suriye’deki rejimi devirmek politikalarına destekten vazgeçtikleri ÅŸeklinde yorumlamak mümkün.
 
Türkiye ise rejim olarak tanımladığı söz konusu hükümeti devirme politikasını diÄŸerlerine göre daha uzunca bir süre devam ettirdi.
 
Hatta geçtiÄŸimiz ocak-ÅŸubat aylarında Ä°dlib’de yaÅŸadığımız ve adeta Türkiye ile Rusya’yı savaşın eÅŸiÄŸine getiren olaylardan ve o günlerde Ankara’nın yaptığı açıklamalardan bu politikanın 5 Mart Moskova Mutabakatı’na giden günlere kadar sürdürüldüÄŸünü söyleyebiliriz. 
 
Bu mutabakatın metninden deÄŸil de ruhu üzerinden Türkiye’nin Suriye politikasının revizyon sürecine gireceÄŸini (Bu konuda bir önceki yazıma bakılabilir) hatta girdiÄŸini (5 Mart Mutabakatı’nda öngörülen konular üzerinde Ankara ve Moskova arasında görüÅŸülen konularda uzlaÅŸma saÄŸlanması) söylemek çok da yanlış olmayabilir.
 
Kısacası Suriye’deki savaÅŸ onuncu yılı içerisinde resmen sona erebilir, arkasında yüzbinlerce ölü, yüzbinlerce yaralı, milyonlarca sığınmacı ve yüz milyarlarca dolarlık ekonomik yıkım bırakarak…
 
Savaşa karar vermenin tehlikeli varsayımları
 
Suriye’de yaÅŸananlar savaşın düÄŸmesine basarken oluÅŸturulan varsayımların ne kadar tehlikeli olabileceÄŸini bir kere daha göstermiÅŸ olmalı.
 
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiÄŸinde (1914 yılı temmuz-aÄŸustos) Fransa ve Almanya’da trenlere, Ä°ngiltere’de gemilere bindirilen askerler ve uÄŸurlamaya giden aileleri Noel’de (25 Aralık 1914) bir araya geleceklerini düÅŸünüyorlardı; çünkü öyle inandırılmışlardı.
 
Hitler, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya birliklerini gönderirken Ä°ngiltere’nin savaÅŸa girmeyeceÄŸini varsayıyor ve 1941 Haziranında Barbarossa Harekatı’nı baÅŸlatırken kısa sürede Sovyetler BirliÄŸi’ni teslim alacağını hesaplıyordu; çünkü varsayımları öyle söylüyordu. 
 
Suriye’de savaÅŸ baÅŸlarken Türkiye dahil pek çok ülke Åžam’daki yönetimin birkaç ayda orada olamayacağı üzerine hesap yapmıştı.
 
Åžam’daki hükümet ABD ve Avrupa ülkelerinde bu savaşı baÅŸlatan hükümetlerden çok daha uzun ömürlü olduÄŸunu gösterdi.
 
ABD, Afganistan’a 2001 yılında saldırırken Taliban’ı kısa sürede söküp atacağını ve Karzai liderliÄŸindeki Afganistan yönetiminin kalıcı olacağı varsayımı üzerine bir politika inÅŸa etmiÅŸti.
 
Åžimdi ABD aynı Taliban ile uzunca bir süre gizli saklı yürüttüÄŸü müzakerelerin ardından resmen bir anlaÅŸma yaparak Afganistan’dan çekilme/kaçma hazırlığında. 
 
Irak ve Suriye savaÅŸlarının düÄŸmesine basarken ABD’nin temel varsayımlarından birisi Ä°ran’ın bölgedeki gücünün kırılacağıydı.
 
Oysa bu savaÅŸlar sorunda hem Irak hem de Suriye’de Ä°ran’ın etkisinin epeyce artmış olduÄŸunu görüyoruz.
 
Siyasi tarih, sosyal bilimlerde bir tür laboratuvar gibi bu konularda karar alıcılara yol gösterebilir; ancak bugüne kadar pek de faydası olmamış gibi görünüyor.
 
Bakalım Türkiye bu laboratuvar verilerinden hareketle ‘Zararın neresinden dönülürse kardır’ diyecek mi?
 
Çünkü Ankara böyle bir revizyona giderse CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ifadesiyle ‘kara kedi’ ve müttefikleri bu iÅŸi daha fazla uzatmalarının sonuç vermeyeceÄŸine kanaat getirebilirler.
 
Bakalım…
 
 
Müellif: Prof. Dr. Hasan Ünal (Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü öÄŸretim üyesi) / Kaynak: The Independent Türkçe

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.