Sosyal Medya

Mehmet Akif: İstiklal Marşı'nı bir daha ben bile yazamam

“İstiklâl Marşı... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur...”



Bir insanın kendi hayatının, yine kendi eserleri ile değerler yarışına çıktığına örnek gösterebileceğimiz yegâne kişidir belki de Mehmet Akif. Milli Mücadele için 10 Nisan 1920’de İstanbul’dan Ankara’ya hareket ederken yanındaki parayla ilgili olarak, kadim dostu Hasan Basri Çantay şu notu düşer:
 
“Âkif bir arkadaşı ile birlikte Ankara yolunu tuttuğu zaman sevincinden, heyecanından âilesini bile unutmuştu. O keseciğinde otuz altı kuruş parası ile Ankara yolunu tutmuştu.” Yazdığı şiirin Meclis’te İstiklâl Marşı olarak kabulü sırasında Mehmet Âkif, mahcubiyet ve heyecandan önce sıraya kapanmış sonra kalkıp Meclis dışına çıkmıştır. Bu noktada Eşref Edib: “Müsabakaya 724 kişi iştirak etmişti. Fakat bunların gönderdikleri şiirlerin hiçbirisi beğenilmemişti. Nihayet Maarif Vekâleti milletin hissiyatına tercüman olacak bu marşı Âkif’ten başka yazacak şâir olmadığını görerek ona müracaat etti. Para ile marş yazılmasını doğru bulmadığı için müsabakaya iştirak etmemişti. Koca Âkif, verilen 500 lira mükâfatı kabûl etmediği zaman, sırtında paltosu yoktu. Pek soğuk günlerde Baytar Şefik’in paltosunu ödünç alarak giyerdi. Maarif Vekili bu mükâfatı almasını kendisinden rica ettiği zaman, cebinde biraz evvel arkadaşından ödünç aldığı iki lira vardı… Zaferden sonra İstanbul’a döndüğü zaman da cebinde boynu bükük mühründen başka bir şey yoktu…” İstiklâl Marşı için ayrılan 500 liralık mükâfat parası, Mehmet Âkif tarafından, fakir Müslüman kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine son vermek amacıyla kurulan Dârülnesâi’ye hediye edilmiştir.
 
Fakat nedense vatan şairine 13 yıl boyunca, hak ettiği emekli maaşı bağlanmayarak yoksulluğa mahkûm edilir. Ancak ölüm yılı olan 1936 Haziran’ından geçerli olmak üzere bu maaş bağlanır. Bu nedenle Âkif için Mısır yılları, hem vatana hasret hem de mağduriyet yılları olmuştur. Nitekim yakın dostu Kuşçubaşı Eşref’e yazdığı 1931 tarihli mektubunda ondan 5-10 lira borç para ister: “… Eşrefçiğim, son aylarda biraz borçlandım. Bana beş on lira borç para gönderebilirsen çok makbule geçer. Mamafih hazır paran yoksa katiyyen istemem. Benim için ötekinden berikinden borç almaya kalkışırsan vallahi azap çekerim…”
 
Eşref Edib’e yazdığı mektupta ise Kahire’ye gitmek için yol parası dahi bulamadığından söz eder: “… Eşref, başıma dolamak istediğin işi başarmak için her şeyden evvel nakit, vakit, vukuf lâzım. Ben refikamın senelerden beri devam eden hastalığı, memleketin de pahalılığı dolayısıyla fevkalâde geçim sıkıntısı, darlık, parasızlık çekiyorum. Çok zamanlar Hilvan’dan Mısır’a inmek için yol parası bulmak müşkülâtına uğruyorum…”
 
Üstad Âkif, Mısır’a gidişinden on yılı aşkın uzun bir ayrılıktan sonra adeta ölmek için memleketine döner. Sevdiği bazı arkadaşları kendisini ziyarete gelir. Millî Mücadele günlerinden bahsedilirken, söz İstiklâl Marşı’na gelir. İstiklâl Marşı denince Mehmet Âkif’in gözleri büyür ve parlar. Hastabakıcının yardımıyla doğrulur, anlatmaya başlar: “İstiklâl Marşı... O günler ne samimî, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların, ızdırablar içinde kurtuluş dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur...”
 
Orhan Okay: “… Mehmet Âkif, Türk şiirinin Mimar Sinan’ıdır. İstiklâl Marşı da, şiirimizin Selimiye’sidir. Bütün büyük sanat eserleri gibi Selimiye için nasıl şöyle olsaydı daha güzel olurdu diyemiyorsak, İstiklâl Marşımız için de bir değişiklik, milletimizin akl-i selimine, hiss-i selimine, zevk-i selimine o kadar aykırı olur. Bütün vasıflarıyla, İstiklâl Marşı, tek taşı bile yerinden oynatılmayacak muhkem, harikulâde bir ses, söz ve mana mimarîsidir…”
 
“Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin İstiklâl.”
 
 
Mine Alpay Gün / Milli Gazete

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.