Şerif Mardin'in gözünden Minyeli Abdullah ve Türkiye okuması
Follow @dusuncemektebi2
İlk kez Wilhelm Dilthey tarafnndan Das Leben Schleiermachers (1870) adlı eserinde kullanlan bildungsroman türünü, Şerif Mardin türün kendine özgü unsurlarını içinde barındıran iyi bir örnek olarak gördüğü Minyeli Abdullah üzerinden Türkiye’de yaşlanan toplumsal değişme sürecini anlamaya çalışır
“Biz yaÅŸamlarımızdaki anlatıları sonuna kadar yaÅŸadığımız için ve kendi yaÅŸamlarıızı sonuna kadar yaÅŸadığımız anlatılara dayanarak anladığımız içindir ki, anlatı formu baÅŸkalarının eylemlerini anlamlandırmak için elveriÅŸlidir.
(MacIntyre; 2001)
Minyeli Abdullah, Cemal Abdül Nasır’ın imansız Mısır’ında, Mısırlı bir genç olan Abdullah’ın maceralarını anlatan Türkçe bir Bildungsroman’dır.
Bir delikanlı olarak Abdullah, memleketi Minye’de devletin anlayışsızlık duvarına durmadan başını çarparken kendisini Abdül Nasır’ın hapishanesinde bulur ve orada gerçek bir Ä°slam toplumunun Mısır’da kurulması için yaptığı planını tamamlar. Serbest kalınca, Ä°skenderiye tren istasyonunda züÄŸürt bir hamal olarak örnek bir Müslüman yaÅŸamının yol göstericisi olmaya devam eder. En sonunda, geliÅŸme çağındaki bir çok genci Ä°slâmcı aktivist olarak eÄŸitmek üzere yeterince para biriktirir.” (Mardin, 2008:11)
Bu romanın mekan olarak Mısır kasabası Minye’de geçmesinin yazarın otoriter Türk devletinin takibatından kurtulmak için özellikle seçildiÄŸini ifade eden Mardin bu romanın irdelenmesi yoluyla Türkiye’deki laiklik, modernleÅŸme ve Ä°slam iliÅŸkisinin ele alınabileceÄŸini düÅŸünür. Bunu da “ kitabın resmetmeye çalıştığı ÅŸey, Müslüman inananın herhangi bir laik toplumdaki olumsuz vaziyetidir” (Mardin, 2008: 11) sözleriyle açıklar. Aradan geçen yıllarda aslında deÄŸiÅŸen fazla bir ÅŸey olmamıştır.
Åžerif Mardin, Cemal ReÅŸit Rey Konser Salonu'nda, Sosyal Sorunları AraÅŸtırma ve Çözüm DerneÄŸi'nin (SORAR) düzenlediÄŸi 'Mahalle baskısı' konulu toplantıda yaptığı konuÅŸmasında laiklik kavramının tartışılamazlığı üzerine söyledikleriyle bunu ortaya koymuÅŸtur:"Türkiye'de hiçbir konuyu sonuna kadar tartışma geleneÄŸi yoktur. BaÅŸbakan 'laikliÄŸi tartışmıyoruz' dediÄŸi zaman bunun çok derin bir seviyede doÄŸru olduÄŸunu düÅŸünüyorum. LaikliÄŸi tartışmaktan korkuyoruz. Yani laikliÄŸi tartışırsanız günlerinizi hapiste geçirebilirsiniz.
Mardin’in bu romanı deÄŸerlendirdiÄŸi görüÅŸlerden önce bildungsroman türüne deÄŸinmenin gerekli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü bu roman türünün sosyal bilimler literatüründe ve edebiyat tarihinde dini olandan seküler olana doÄŸru yaÅŸadığı deÄŸiÅŸim sürecinin tersine döndürülmesiyle de ilgili bir durumdur bu. Ä°yiye, güzele ve doÄŸruya dair düÅŸünce üretme ya da gündelik yaÅŸam pratiÄŸini kuru törensellikler ötesinde anlamlandırmak bakımından da önemli bir açılım sunar Minyeli Abdullah.
Almanca bir terim olan “bildungsroman”ın, etimolojisi açısından bakıldığında “bild” sözcüÄŸünden türediÄŸi görülür. Susan Ashley Gohlman, resim, tablo anlamına gelen “bild” sözcüÄŸünün ilk olarak din adamları tarafından tanrı imajının yeniden kazanılması anlamında kullanıldığına iÅŸaret eder. Buna göre, Tanrı tarafından kendisinin bir sureti olarak yaratılan insan, ilk günahtan sonra Tanrının lütfûnu kaybetmiÅŸtir. Ä°ÅŸlediÄŸi günahtan arınmak isteyen insan, kendini yaratıcısının sevgisini ve lutfunu yeniden kazanmaya adar. Bunu baÅŸarabilmesi için insanın, kendini gözden geçirerek eksik ve kusurlu yönlerini düzeltmesi gerektiÄŸine inanılıyordu. Aydınlanma çağına gelindiÄŸinde bildung teriminin dini çaÄŸrışımlarının yerini daha laik olanları almaya baÅŸlar ve 18. yy.ın sonlarında bildung terimi, aydınlanmış ideal laik insan modeli için kullanılmaya baÅŸlanır.
Bu açıklamadan yola çıkılarak kısaca bildung, bireyin kendini yetiÅŸtirme, geliÅŸtirme sureci olarak tanımlanabilir. Bildungsroman da bireyin bu geliÅŸim surecini anlatan roman türüne verilen ad olarak deÄŸerlendirilebilir. Ancak bildungsroman tanımında farklılıklara rastlamak da mümkündür. Gohlman bildungsromanı “yaÅŸamın ona sunduklarıın test etmek üzere dünyaya açılan genç, masum bir adamın yaflam öyküsü ” olarak tanımlar. Susan Howe ise “genel geliÅŸim ve kendini yetiÅŸtirme romanı” ÅŸeklinde açıklar. DiÄŸer yandan Michael Minden bildungsromanı, “birey ve dış dünyanın sürekli etkileÅŸim halinde olduÄŸu, kaderin yanında bireyin kendi iradesinin de üzerinde rol oynadığı geliÅŸim sureci” olarak anlatır. Tüm bu farklı ve esnek tanımları gözden geçiren Margaret Drabble, hepsinin ortak özelliklerinden yola çıkarak en yaygın tanımıyla bildungsromanın, “çoÄŸunlukla öz yaÅŸam öyküsü niteliÄŸinde, genç bir kahramanın genellikle ergenlikten yetiÅŸkinliÄŸe doÄŸru geliÅŸimini anlatan roman türü” olarak ele alınabileceÄŸini ifade eder.
Åžerif Mardin HekimoÄŸlu Ä°smail’in ilk olarak 1967 senesinde Babıalide Sabah gazetesinde tefrika edilen Minyeli Abdullah ( sekseninci baskı 2008) adlı romanını bir yandan Türkçe’de bildungsromanın çok satan örneklerinden biri öte yandan da bilinçli yada bilinçsiz olarak Batı’nın kimi model ve flablonlarını devralmanın kimi zamanda reddetmenin bir örneÄŸi olarak görür. Bu romanın edebiyat tarihindeki yerinin anlaşılabilmesi için Tanzimat öncesi Osmanlı toplumundaki edebiyat anlayışına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Topluma dair ahlaki eleÅŸtiriler barındırsa bile Osmanlı döneminde edebiyat bir toplumsal deÄŸiÅŸme enstrümanı olarak görülmemiÅŸti. Osmanlının topyekûn deÄŸiÅŸim sürecinde edebiyatın kendisi fevkâlâde güçlü bir deÄŸiÅŸim aracı olarak oraya çıkmıştı. Cumhuriyet döneminde de edebiyat yurttaÅŸlığın hayali laik birliÄŸinin kurulmasında etkili bir araç olarak tasarlanmıştır. Åžerif Mardin’e göre Minyeli Abdullah kiÅŸinin anlam dünyasına biçim verme sürecinde anlatının ve ideal bir Ä°slami yaÅŸam biçiminin ne olabileceÄŸini gösteren popüler bir örnektir.
Müslüman kültürel çerçeve içinde Batı kültürünün ürünlerini okuma deneyiminin bir sonucu olarak roman çaÄŸdaÅŸ dünyada Ä°slam’ı anlamak için irdelemek zorunda olduÄŸumuz göstergelerden biridir. Mardin bu eseri bir yandan yapay bulurken öte yandan bu eserin türü üzerinden hareket ederek Türkiye’deki deÄŸiÅŸim dinamiklerini anlamaya çalışır. Roman oldukça didaktik ve propagandist bir yapıya sahiptir. EÄŸer roman bu niteliÄŸe sahip olmasaydı bu kadar popüler olması da beklenemezdi zaten. Minyeli Abdullah”ın farklılığına ve önemine iÅŸaret ederken ÅŸunları dile getirir:
“Minyeli Abdullah romanı için ilk elde ilgi çekici olan ÅŸey, bu ürünün Türkiye’ye on dokuzuncu yüzyılda ithal edilmiÅŸ yeni bir edebi türün örneÄŸi olmasıdır. O zamandan beri bu tür, yani roman, Türk okurları kazanmak konusunda çok büyük bir baÅŸarı saÄŸlamıştır, bununla birlikte romanlara günümüzde romanlara duyulan açlık tüm Ä°slami kültür sahasında da görülmektedir. Türkiye’de romana duyulan ilgi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’teki kuruluÅŸundan bu yana gerçekleÅŸtirilen laik eÄŸitim politikalarının deÄŸiÅŸtirilemez kazanımlarından biridir. Ä°ster Arapça, Farsça ya da isterse Türkçe yazılmış olsun, tüm örneklerde, romanın cazibesi, geleneksel edebiyatın kalıplaÅŸmış tiplerinin yerini alan bir özellik olarak, nevi ÅŸahsina münhasır insani özellikleri betimlemesi dolayisıyla bireyciliÄŸin Müslüman okuyuculara, onlardan habersiz, sessizce nüfuz etmeyi sürdürürken kullandığı ustaca yöntemlerden biridir.”(Mardin, 2008: 11)
Mardin romanın yazan kiÅŸinin ast subayken Teksas’ın bir kentinde yaÅŸamının kilise etrafında biçimlendiÄŸini fark etmesiyle hem kendi Ä°slami mirasıyla yeniden bütünleÅŸtiÄŸimiini hem de bu mirasın günümüz insanı için yeniden sunumunun gerekliliÄŸine iliÅŸkin bir sorumluluk düÅŸüncesinin geliÅŸtiÄŸinin altını çizer. Yazarın toplumsal faydayı gözeterek eserini yazmış olmasını önemseyen Mardin eserin “hem kullanılan tür, hem de modernliÄŸin etkisi altındaki bir Müslüman’ın gündelik yaÅŸamından kesitleri, modernliÄŸin günlük yaÅŸamı etkileme biçimleriyle bir arada sunan baÄŸlantılar içermesiyle farklılaÅŸtığını, yani Ä°slam’ın bugünün içinde yaÅŸanan bir hayat tarzı olmak bakımından önemli olduÄŸunu ifade eder. Bunu yaparken Seyyid Kutub’un Yoldaki Ä°ÅŸaretler’de ifade ettiÄŸi Müslüman idealini yani “sırf geçmiÅŸin hatıralarında gizli olan tarihsel biçim deÄŸil, aynı zamanda bu günün gereÄŸi ve geleceÄŸin umudu olarak” ortaya çıkışını vurgulama gereÄŸi duyar.”(Mardin, 2008: 12) Burada ÅŸunu belirtme gereÄŸini duyuyorum. Åžerif Mardin gerek Necip Fazıl gerekse HekimoÄŸlu Ä°smail baÄŸlamında genel ve totolojik bir biçimde Seyyid Kutup’la özdeÅŸleÅŸtirme hatasına düÅŸüyor. Elbette Ä°slam dünyasının çeÅŸitli coÄŸrafyalarında meydana gelen Ä°slamcı yeniden canlanma çerçevesinde bu isimleri yan yana anmakta bir sakınca olmayabilir. Ama bunları eÅŸitlemek hatalı ve yanılgılı bir bakış olarak önümüzde durmaktadır. . Yine aynı ÅŸekilde Minyeli Abdullah dışında Ä°slami buildingsroman olarak görülebilecek Gül YetiÅŸtiren Adam, Sıfırrüç Depremleri gibi romanlar ilkine göre daha omurgalı eserler olarak önümüzde dururken salt bu romana odaklanmak popüler ve yaygın olan üzerinden edebiyat zihniyet meselelerini analiz etmek bakımından gerçekliÄŸi eksik çerçevelemektir.
Minyeli Abdullah bir yandan 1960’lı yıllardaki ideal Müslüman tipi kendince inÅŸa eder. Öte yandan Türkiye gerçekliÄŸini özellikle nurcular üzerinden anlatmayı dener. Romanın kahramanı Mısırlı Abdullah’ın tipik bir nurcu gibi konuÅŸması, risalelerden pasajlar okuması bunu kanıtlayan bir örnektir. Mardin’in bu romanı bu kadar önemsemesinin bir diÄŸer nedeni olarak Cemil Meriç’in tavsiyesi ile incelemeye baÅŸladığı Said Nursi konusu burada anılabilir.* Bu romana deÄŸindiÄŸi sempozyumun yapılış tarihinin de 1989 olması bu noktada bir ip ucu olabilir.
Ä°slami olanla laik olan seçkinci kültür arasındaki sembolik mücadelenin iki zıt kutbu olarak imam ve öÄŸretmen üzerine Cumhuriyetçi nostaljik bellekte yer alan sembolik/simgesel karşıtlık bu gün için aşılmış vaziyettedir. Cumhuriyetin aydın kızı Feride ya da Köy Enstitülü yazarların öÄŸretmenleri aynı kalmış olabilir. Ama eÄŸitimci olan çoÄŸu kiÅŸi tabir caizse biraz imamlaÅŸmış, imamlar ise hem bilgi hem de sunum bakımından biraz öÄŸretmenleÅŸmiÅŸtir. Dolayısıyla bu gün Hüseyin Karatay’ın Sürgün ÖÄŸretmen olarak andığı öÄŸretmenler hem sembolik olarak hem de pratik olarak sürgünlükten kurtulmuÅŸlardır.
Bu süreçte yani Türkiye’de uygulanan laik kimlik politikalarını Ä°slami referans çerçevesinde kimi zaman örtülü olarak kimi zaman açık olarak sorgulayan bir tavrın etkinleÅŸmesi sürecinde Minyeli Abdullah romanına sembolik ve merkezi bir deÄŸer atfeder Mardin. Bu romanı daha önceden Ä°slami arabesk (Kitap Dergisi Haziran 1989 sayı:28) ya da Ä°slamcı popülizm çerçevesinde ataerkillik, romansal özgünlük gibi çerçevelerde eleÅŸtiri getirenlerden daha farklı olarak edebiyat sosyolojisi ve zihniyet meseleleri çerçevesinde romanı çözümlemeyi denemiÅŸtir.
Andığımız yaklaşımların bu romanı çözümlemede bir miktar açıklayıcı deÄŸeri olmasına karşın, somut Türkiye koÅŸulları çerçevesinde dile getirdikleri eleÅŸtiriler çoÄŸu zaman havada kalmıştır. Mardin belki bu roman özelinde ilk kez böyle bir romanın yazım sürecine neden olan etkenleri tam olarak saptama giriÅŸiminde bulunmuÅŸtur. Onun Minyeli Abdullah konusundaki yaklaşımları Türkiye’de özellikle Türkçe edebiyat ve düÅŸünce dünyasındaki süreklilikleri anlama hele hele laiklik noktasındaki eski ama yeni yeni popülerleÅŸen açıklamalarının arka planına nüfuz etmek bakımından önemlidir.
Åžerif Mardin 1988 yılında Said Nursi konusu ile ilgili çalışmasını bitirmiÅŸtir. Çalışma 1989 yılında Sunny Press tarafından yayımlanmıştır. Çalışma 1992 yılında Bediüzzaman Said Nursi Olayı ve yayımlanmıştır. Olayı Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal DeÄŸiÅŸim baÅŸlığıyla Ä°letiÅŸim yayınlarınca yayımlanmıştır. Bu çalışma ile ilgili olarak ÅŸunları söyler Mardin: “1980’lerin başıydı. Said Nursi konusuna yöneldim. Cemil Meriç’e gitmiÅŸtim. Cemil Bey bana, “bu Said Nursi denen adamı ciddiye almak lazım” dedi. “Eh peki” dedim ben de, “madem ki ciddiye almak lazım bir bakayım.” Ondan sonra, Said Nursi üzerine çalışmaya baÅŸladım. Çok uzun sürdü o çalışma. 1982’den 1989’a kadar. Tespitlerimi sınayacağım kimse de yoktu. Çünkü yeni materyaller üzerinde yeni bir çalışma tarzına girmiÅŸtim. Suat Alkan isimli nurcu bir arkadaşımız vardı. ‘’Åžu Said Nursi’nin yazılarını bir türlü anlayamıyorum’’ dedim. Suat Bey de “Siz Rainer Maria Rilke’yi bilir misiniz?” dedi. Bilmiyordum. “E okuyun. Said Nursi’yi anlamak için oradan geçmenizde bir fayda olabilir.“ dedi. Böyle bir ÅŸey söylemesi bana çok ilginç geldi...
YavaÅŸ yavaÅŸ çalışmamı geliÅŸtirmeye baÅŸladım. Ancak araÅŸtırmayı olması gerektiÄŸi gibi yapamadım.
Kaynaklar
1.(Åžerif Mardin ile Türk Siyaset DüÅŸüncesi üzerine, Literatür Dergisi, Cilt 2, Sayı 1)
2.Åžerif Mardin (OrtadoÄŸu’da kültürel geçiÅŸler,DoÄŸu-Batı yay.
3. İsmail Hekimoğlu, Minyeli Abdullah, Timaş yayınları
4. Serap Yıldırım, İngiliz Edebiyatının Bildungsroman Geleneği
5.Kenan Çayır “Ä°slami Edebiyat”, Milliyet, 5 May›s 2005
Henüz yorum yapılmamış.