Sosyal Medya

Kemal Sayar: Hepimiz psikolojik yetimleriz

Bak ne diyeceğim, hepimiz psikolojik yetimleriz aslında. Fiyakalı konuştum değil mi? Ruhumuz köksüz ve yetim bırakıldı bizim.



Ebedi saadetten dem vuranlar sabırsız. Cenneti bekleyen kimse kalmadı buralarda, onu hemen, bu dünyadaki hayatımıza getirmek istiyoruz. Mutluluk, ama hemen ÅŸimdi. Sanki hemen gelmezse biz onu tanımaksızın yanından geçip gideceÄŸiz. Tuhaf bir imansızlık, Tanrı’nın kıyılarına varıp da geri dönmek, onu bu dünyada iÅŸlerimizi yerine koymak için isterken, haddi zatında ‘ben kendi kendimin kurtarıcısıyım’ diyen bir nobranlık. Bak ne diyeceÄŸim, hepimiz psikolojik yetimleriz aslında. Fiyakalı konuÅŸtum deÄŸil mi? Ruhumuz köksüz ve yetim bırakıldı bizim.
 
Kibrit-i ahmeri arıyordu. DokunduÄŸu ÅŸeyi altına çeviren ÅŸu felsefe taşını. Altın istemiyordu o, sadece ama sadece hayatı geriye saracak bir tılsımın peÅŸindeydi. YaÅŸanmışı yaÅŸanmamış kılacak, hayatı geriye alacak, hasreti vuslata çevirecek bir simya iÅŸlemi. O da biliyordu gerçi, aradığı ürün maÄŸazamızda satılmamaktaydı. Gencecik evladını topraÄŸa veren bütün analar gibi, her sokakta bir gulyabani yol kesiyordu. BaÅŸka türlü yapsaydı kurtulur muydu evladı? Nasıl da hissedememiÅŸti, intiharın zihni kemiren bir parazit gibi yavrucağın gölgesine gizlendiÄŸini? Suçu deÄŸil miydi kendisi de, evladını bu gündüz uyurgezerliÄŸinden kurtaramadığı için? Evladına el uzatamadıysa neye yarıyordu analığı? Sorular, sorular. En yakınını apansız ötelere uÄŸurlamış kimse yoktur ki, yüreÄŸi vehimli soruların o kızgın ateÅŸinde daÄŸlanmasın.
 
Åžimdi acılı bir anne olarak karşımda oturan bu kadın, yıllar önce oÄŸlunun üzerine titreyen bir anne, ÅŸen ÅŸakrak ve  baÅŸarılı bir iÅŸ kadını olarak  karşımdaydı. OÄŸlunun hayatta dikiÅŸ tutturamayışına hayıflanıyor, gözlerinin içine büyük bir aÅŸkla baktığı yavrusunun derdine bir çare arıyordu. Ömür dedikleri çok tuhaf, hayatın hangi dönemecinde bizim için nasıl bir kaderin yazılmış olduÄŸunu bilemiyoruz. Ä°nsanlar doÄŸuyor ve ölüyor, uygarlıklar, milletler, kavimler doÄŸuyor ve batıyor. 'Ä°nsanlar hiçbir topluluÄŸa 'Ne mutlu size' dememiÅŸlerdir ki zaman o topluluk için çok zorlu bir günü saklamış olmasın!' buyurmuÅŸ Hz. Ali efendimiz. Bak sana bir ÅŸey diyeyim mi okuyucu, ben onu çok seviyorum. Bir gün konuÅŸalım mı ondan? Dönelim dünyaya ÅŸimdi, o iki kapılı hana, o düÄŸün ve yas evine. Yerçekiminin olmadığı bir boÅŸlukta asılı kalmış bir ruh artık o. OÄŸlunun yıllar önce bir görünüp kaybolduÄŸu doktora gelip teselli istiyor. Neden diÄŸer elem doktorları deÄŸil de ben? Kibrit-i ahmer bende deÄŸil. Gül almadığım gibi gül de satmıyorum. Bizim dükkan elem alır, acı dokur. Hatıra dokur. Hatıra ipliÄŸinden kilimlerimiz var, uçan halılarımız. Birlikte biniyoruz da birine, o eski zamana, oÄŸluna gidiyoruz. ‘Ah öte dünyaya tam inanabilseydim’ diyor. Yok belli ki daha veda edememiÅŸ, sevdiceÄŸini henüz topraÄŸa verememiÅŸ. YüreÄŸim cız ediyor bunu duyunca. ‘Bana anlatın’ diyor, ‘Oralar nasıl?’ Oralar? Bilmiyorum ki ben. Anam ve babam koyun koyuna bir toprakta yatıyor, ben onları toprakta birlikte görmekle mesudum. Ä°yiler iyiliÄŸe gider, seven sevdiÄŸine.  O demiyor da ben onun sorusunu kendi içime ÅŸöyle tercüme ediyorum: Var mı uzaklarda serin ama üÅŸütmeyen, sıcak ama terletmeyen bir yer? Ona bir hırka uzatamayacağım ve bir tas su veremeyeceÄŸim madem, toprağın ucunda bir esenlik var mı? Tanrı’nın kırlarında bir pikniÄŸe çıkar mı oÄŸlum? Bir rüyada birlikte papatya toplayabilir miyiz o kırlarda? Nasıl inanabilirim ben ötelerde bir dünya olduÄŸuna? Yahut Cevdet Karal’ın dizesiyle söylersek, ‘Ya Tanrı yoksa kırlarda?’
 
Hayat, bizim fani benliklerimizi aşıyor
 
Benlik kendisinden daha yüksek bir gerçekliÄŸe akıp onun bir parçası haline geldiÄŸinde, damla umman olur. Ve dahi zerre kâinat olur. Ancak öylelikle vecdi hissederiz. O doruk duygusal deneyim, o vecd hali kendini koyuverebilmekle ilgilidir. Zikir halkasında dalgalanmakta olan ruhların titreÅŸimine kendini bırakmak gibi. Dur daha güzel bir benzetme bulayım okuyucu: Yukarılardan aÅŸağı süzülerek gelen bir sesin, bir hakikate deÄŸer gibi olduÄŸunda, kavislenmesi gibi. Benlik, ister ki kendi yalnız varoluÅŸundan çok daha büyük bir anlam alanında kaybolup gitsin. Çaylar dereye, dereler ırmaklara, ırmaklar denizlere kavuÅŸmak ister ya, hani öyle. Ä°nsan akmak ister. Ulvi ve yüksek olana katışmak, onda erimek ister. Ruhun, aÅŸkın hakikatin içinde, ÅŸekerin suda eriyip gittiÄŸi gibi yitmesidir teslimiyet. Onu tadan baÅŸka ÅŸerbet istemez. Teslimiyet : Ä°radenin mutlak  gücüne inanan modern insan için pek tuhaf bir kelime. Teslimiyet bize cennetin kapılarını açar oysa, Onunla bir olmanın, bütün hayatın dokusunu bir dantel gibi süsleyen karşılıklı bağımlılığının farkına varmakla ruh esaret baÄŸlarından kurtulur. Her varlık bir diÄŸerine raptolunmuÅŸtur. Teslimiyet soframızdaki ekmeÄŸin, gözlerinin içine sevgiyle baktığımız evladımızın, aldığımız her bir nefesin sahib-i hakikisini bilmektir. Ona teslim olduk ve bitti!  Yok baÅŸka gidecek yer, çekildik dünya yarışından , masiva hayhuyundan. AÄŸzıma koyduÄŸum her lokma onun ikramıdır, her nefesim bağışıdır onun, dilime deÄŸen her tatla sonsuz rahmetini hissederim. Ufuklarda ve nefislerde onun ayetlerini okurum. Sadece onu bilmekle iyi bir hayatı yaÅŸarım, iyi bir hayat bir zikr-i daim halinde onu andığım hayattır, iyilik oradan gelir. Dur bak ÅŸimdi ne yapalım: Seninle elektrik ışıklarının sızmadığı bir köy bulalım, çıkalım da tepeye, sırt üstü yıldızları seyretmeye duralım. Orada biz bir hiçiz. Çok ama çok büyük bir kâinatın zerreden küçük parçasıyız. HiçliÄŸimiz bize itminan verecek ve  sonra gün doÄŸduÄŸunda, o büyük raksa katılacağız, zerrelerin raksına: ‘Ey gün…Uyan/Zerreler raks ediyor/Bütün âlem raks ediyor/Mutluluktan periÅŸan olmuÅŸ ruhlar raks ediyor’ demiÅŸ sultanımız Mevlana. Hem sonra, ‘en hayırlı vaktin, içinde muhtaçlığını gördüÄŸün ve özünde zelil oluÅŸunun farkına vardığın anlardır’ demiÅŸ Ataullah Ä°skenderi. Bak sana bir sır vereyim okuyucu, kendisi benim hâzık tabiplerimden biri olur. Açarım da Hikem’ini, yüreÄŸimin kanayan neresi varsa oraya koyarım. Gel gönlümüzü raks eden yıldızlara, vaktimizi de hayra açalım.
 
Ebedi saadetten dem vuranlar sabırsız. Cenneti bekleyen kimse kalmadı buralarda, onu hemen, bu dünyadaki hayatımıza getirmek istiyoruz. Mutluluk, ama hemen ÅŸimdi. Sanki hemen gelmezse biz onu tanımaksızın yanından geçip gideceÄŸiz. Tuhaf bir imansızlık, Tanrı’nın kıyılarına varıp da geri dönmek, onu bu dünyada iÅŸlerimizi yerine koymak için isterken, haddi zatında  ‘ben kendi kendimin kurtarıcısıyım’ diyen bir nobranlık. Bak ne diyeceÄŸim, hepimiz psikolojik yetimleriz aslında. Fiyakalı konuÅŸtum deÄŸil mi? Ruhumuz köksüz ve yetim bırakıldı bizim. Ä°nsanları nasıl tanıyacağımızı bilmiyoruz, nasıl yemek yiyeceÄŸimizi, çocuÄŸumuzu nasıl büyüteceÄŸimizi, nasıl seveceÄŸimizi bilmiyoruz. Ötelere bir can sırladığımızda, nasıl vedalaÅŸacağımızı bilmiyoruz. Hayatı kullanma kılavuzlarından öÄŸrenmek istiyoruz. KiÅŸisel geliÅŸim kitaplarıyla adam oluruz sanıyoruz, birkaç slogan paylaÅŸmakla sosyal aÄŸ duvarlarından, hayatın künhüne vakıf olduÄŸumuza inanıyoruz. Dilimizde yorgun bir hayatı geveleyip duruyoruz aslında, din ve maneviyat, tarihin uzak dehlizlerinde gözden yiteli beri kendi mutluluÄŸumuzu kendimiz arayıp bulmak zorundayız. Bir defineyi arar gibi : Åžuralarda bir yerlere gömülü bir mutluluk olacaktı! Bir kendine yardım grubuna mı katılsam, safariye mi gitsem, serbest mi bıraksam acaba bütün duygularımı? Kendime benden baÅŸka dost yok, bari iyi bir dost olayım kendime. Hey dünya, buraya bak, seviyorum ben kendimi! Duydun mu beni yaÅŸlı bunak? Yok böyle olmaz, az dur soluklan. Bak, koca bir denizde birbirinden habersiz sürüklenen tekneler gibi amaçsız ve bir mülteci teknesi kadar kimsesiziz. YabancılaÅŸma ve kayıtsızlık adası olarak insanoÄŸlu. Ahlaki, manevi ve düÅŸünsel çapalarımız olmalı, yoksa bu yolun nereye çıkacağı belirsiz. Birey çağında, bir solo türkü olarak mutluluk. Lafa çok karıştım biliyorum okuyucu, diyeceÄŸim azıcık huzursuzluk kimseyi incitmez. GeviÅŸ getiren ineklerin mutluluÄŸu lazım deÄŸil bize, acı çekebilen insanın huzursuzluÄŸu lazım. Mutluluk kendimizi tatmin etmekten ibaret olamaz. Benden bir baÅŸkasına giden yolu yürümeden, benden Allah’a uzanan yolları fark edemeden, insan olmanın içimde sızlayan yarasını bilmeden nasıl mutlu olabilirim?
 
‘Nasıl kıyaslayabilirim seni bir yaz günüyle?’ Anlamın olmadığı bir hayatın mutluluk getireceÄŸini sanmam. Anlamsız hayat sığ ve bencil bir hayattır, her ÅŸey iyi gider, arzular kolayca doyurulur. Lakin içeride devasa bir boÅŸluk, kendini büyüten bir kara delik kalır. Maddeyi ve eÅŸyayı emer de  doymayan bir ejderha gibi daha çoÄŸunu ister. Halbuki sevgi almaktan çok vermektir. Anlamlı bir hayatın mihverini de verebilmek ve paylaÅŸabilmek oluÅŸturur. Kendi küçük benliÄŸimizin ötesinde bir baÄŸ kurmak. UÄŸruna yaÅŸanacak ülküler, bizimle zail olmayacak bir gaye.  Ä°nsanın ötekine özen göstermediÄŸi, kendi iyiliÄŸi kadar ötekinin iyiliÄŸini de istemediÄŸi bir toplumda bireyin mutmain olması zor. Benim baÅŸarım ötekinin yenilgisi oluyorsa, haset orada kolaylıkla filizlenir. Hasedin de kademeleri var. Kötücül(habis) hasetçi, sahip olamadığını tahrip  ve yok etmek ister, böylelikle içindeki aÅŸağılık duygularını telafi edecektir. Ötekinin iyiliÄŸini yıkarak, kendi kötülüÄŸünü onarabileceÄŸini düÅŸünür. ‘Hak yolunda hasetten daha tehlikeli bir geçit yoktur’. Åžeytanın çırağıdır Hasut, Hz. Pir’e göre, ‘belinde kocaman bir taÅŸla gezmektedir’. Biz nereden geldik buraya? Zannederim kafamız karıştı, buraya düÅŸtük. Söyle diyeyim :  Kibrin aklı eksilttiÄŸi gibi haset de  ruhu eksiltir. Haset kiÅŸiliÄŸimizi zehirler ve cömert Allah’ın bize bağışladıklarını görmemizi engeller. Elimizdekilerle mutlu ve mutmain olmamızı önler. Haset ettiÄŸimiz kiÅŸiden bir ÅŸey öÄŸrenmemiz zorlaşır. Haset bizi mutsuz da eder zira bizden daha iyi durumda birileri hep olacaktır. Canımızı yakar, adeta bir bedensel aÄŸrı kadar yoÄŸun bir acı hissiyatı verir. Hasetçi, baÅŸka iÅŸi yokmuÅŸ gibi,  Allah’ın lütuf ve nimetini kıskanır.
 
Laf nereye geldi yahu okuyucu, çenesi düÅŸük adamım ben, az tutaydın elimi. Lafın bidayetine dönelim, bir hanımefendi vardı hani, yaslı. Tepeden tırnaÄŸa evlat acısı. Allah düÅŸmanıma vermesin. Birkaç zamandır onunla ufka bakıyoruz, sonra dönüp kendi nefsimize bakıyoruz. Kibrit-i ahmer dedikleri ÅŸey teslimiyetmiÅŸ, bildik. DokunduÄŸu insanı altın kılar. Ölü ya da diri, herkes zaten Onun sonsuz rahmetine gömülü deÄŸil mi?
 
Kaynak: Serbestiyet

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.