Sosyal Medya

Kültür ve sanat yerel midir, yoksa evrensel mi?

Unutmamalıyız ki; kültür de, eğitim de, sanat da bir beka mücadelesidir aslında. Kültür-sanat-edebiyatınız varsa yaşarsınız değilse yok olmaya mahkumsunuz. Şayet kültür-sanat-edebiyatınız sağlam temeller üzerinde ise hiçbir güç sizinle baş edemez, biline!...



“Bir eserin, bütün insanlık için yararlı olması için, iyi ve kötüyü ayırması,
 
güzel ve anlaşılabilir olması gerekmektedir.
 
Sanat ancak, belli bir sınıf için deÄŸil, büyük kitleler için yarar saÄŸladığı zaman,
 
sözü edilebilir bir deÄŸere ulaşır.”
 
Lev Tolstoy
Kültür yöreseldir
 
Bir toplumun veya ülkenin ekonomik olarak zenginleÅŸmesi uygarlaÅŸtığı veya geliÅŸtiÄŸi anlamına gelmez her zaman. Bireyin veya toplumun yaÅŸam deÄŸerlerinin tamamını kapsayan kültür ÅŸayet istenen-yeterli düzeyde deÄŸilse o birey-toplum fakirdir. Çünkü ekonomik deÄŸerler tek başına geliÅŸmiÅŸlik kriteri deÄŸildir ve her zaman mutluluk-refah-huzur anlamına gelmez.
 
Bugün ekonomik göstergeler kültürün önünde seyretmektedir. Maalesef ekonomik kalkınmaya verilen önem kültüre verilmemektedir. Bu da beraberinde her ne kadar konforlu bir hayat sunar gibi olsa da kendi deÄŸerlerinden uzaklaÅŸmış, baÅŸka insanların hayatlarını yaÅŸayan birey ve toplumlar üretmektedir. 
 
Frederich’in yerinde ifadesiyle “Bir ülkede, akıl ve sanattan çok maddi servete kıymet verilirse bilinmelidir ki orada keseler ÅŸiÅŸmiÅŸ, kafalar boÅŸalmıştır.” Kafası boÅŸ, cepleri ve göbekleri ÅŸiÅŸkin birey toplumlarda ise kültür ve sanatın esamisi bile okunmaz.
 
Kendi kültüründen uzaklaÅŸan birey ve toplumlar yabancılaÅŸmaya mahkumdurlar. YabancılaÅŸan birey ve toplumların ise yok olması, tarihten silinmesi içten bile deÄŸildir. Yine kendi kültür, inanç, ahlak deÄŸerlerinden uzaklaÅŸmış birey ve toplumlar baÅŸka hayatları yaÅŸamakla mutlu-huzurlu olamazlar hiçbir zaman. BaÅŸka hayatlar uzaktan renkli gözükebilir, sesleri kulaÄŸa hoÅŸ gelebilir ancak kendi bünyelerine ait deÄŸildirler.
 
Bu nedenle her kültür kendi coÄŸrafyasında deÄŸerlidir. BaÅŸka toplumlarda yerleÅŸtirilmeye baÅŸlandığı andan itibaren deÄŸerini kaybeder. Tıpkı bir çiçek gibidir kültür, her yerde yeÅŸermez. Bunun için iklim ÅŸartlarının da uygun olması gerekir. Yani kültürün yerel bir tarafı vardır. Bu durumun göz ardı edilmemesi gerekir.
 
Buna karşın sanat ve dahi medeniyet daha evrenseldir. Sanatın bütün toplumları kuÅŸatan evrensel bir çaÄŸrısı vardır. Tolstoy’un ifadesiyle; “Sanat ancak, belli bir sınıf için deÄŸil, büyük kitleler için yarar saÄŸladığı zaman, sözü edilebilir bir deÄŸere ulaşır.” Zaten evrensel bir mesajı olmayan sanat henüz kıvamına gelmemiÅŸ demektir ve sanat demek de doÄŸru olmaz.
 
Elbette ki kültürün evrensel bir tarafı yok deÄŸildir. Lakin esas olan kültürün yöresel kısmıdır. Yılların tecrübeleriyle yoÄŸrulmuÅŸ bu kültür hazinesinin yerli yerinde zenginleÅŸtirilmesi gerekir. Bu da nacak devlet politikalarıyla mümkündür. Kültürün yerleÅŸmesi ve de yeÅŸertilmesinde devletlerin yönelimlerinin büyük rolleri vardır.
 
Bireyin tabiatına uygun, ahlak ilkelerini esas alan, yaÅŸadığı coÄŸrafyayla örtüÅŸen bir kültür iklimini oluÅŸturmak için bu destek ÅŸart.  Çünkü kültür tek tip ve tek renkten ibaret deÄŸildir. Toplumlara, coÄŸrafyalara, inançlara göre farklılık arz edebilir. Önemli olan her birey-toplumun kendine uygun bir kültür atmosferi içinde yaÅŸamasıdır. Ä°ÅŸte bütün bu yönelimlere uygun ortamı oluÅŸturmak ise devletin vazifeleri arasındadır.
 
Bu nedenledir ki kültür yöresel, sanat ise evrenseldir, diyoruz. Ama ikisinin de içinde insan tabiatına uygun ögeler barındırması ÅŸartıyla…
 
Kültürel yozlaÅŸma…
 
Her geçen gün kendi baÄŸlamından koparılmaya, kötürümleÅŸtirilmeye, içi boÅŸaltılmaya çalışılan bir kültür yozlaÅŸma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Üzüntüyle ifade etmek gerekir ki; bugün kültürümüz dibe vurmuÅŸ durumdadır. Bunun en büyük nedenini, kendi geçmiÅŸimizden koparılma maceramızda aramak gerekir. Yaklaşık yüz yıldır batıyı taklitle, dolayısı ile kendi kültürümüzü inkarla meÅŸgulüz. Sonuçta kendisine yabancı bir toplum peyda oldu.
 
Kültüre yabancılaÅŸma sadece bizde deÄŸil baÅŸka toplumlarda da bundan pek farklı deÄŸildir, denilebilir. DoÄŸrudur ancak kendi kültür deÄŸerlerine baÄŸlı devlet ve toplumların baÅŸarı gösterdiklerini, ilerlediklerini, her alanda sıçramada bulunduklarını görüyoruz. Artık bu manzaradan ders almamız gerekiyor. Kendimize, kendi kültür kodlarımıza dönmeliyiz.
 
Unutmamak gerekir ki; her ÅŸeyin maddi deÄŸerlerle ölçülüp tartıldığı bir dünyada yaÅŸam yörüngesinden çıkar. Dün böyle olduÄŸu gibi bugün de böyledir durum. Sonu uçurum olan bu gidiÅŸat ise insanlık adına felakettir. Bu felaketin önüne geçmek için normalleÅŸmeye, kendi özümüze dönmeye ihtiyacımız var.
 
Öyle ki insanın gözlerini bürüyen hırs baÅŸkalarının yokluÄŸu üzerine varlık kurma gayreti içinde. Yoksa yaÅŸadığımız dünyada bunca zulüm, adaletsizlik, eÅŸitsizlik, akan kan, çocukların kalbine inen bombalar… nasıl izah edilebilir? Her ÅŸeye raÄŸmen bolluk içinde yaÅŸayanların içi ise aslında görünmeyen bir yangın yeri gibi. Kimi farkında bu durumun, kimisi de farkında deÄŸil henüz!... Ama gerçek bu!...
 
Son zamanlarda cereyan eden ulusçuluk hareketi ise bütün bu yaÅŸananların tuzu biberi gibi. Aslında ÅŸaşırmamak gerekir bu duruma. Çünkü gök gürlemesinden sonra yaÄŸmurun yaÄŸması mukadderdir. Kültür kendi mecrasından sapınca ya da olmayınca ilkel çaÄŸ refleksi zuhur etmeye baÅŸlar ki en kötüsü de budur. Bugün yaÅŸananlar bundan pek farklı deÄŸildir.
 
Böyle bir atmosferde ise kültürden, irfandan, eÄŸitimden, fikir üretmekten, aydından… bahsetmek beyhudelik olur.
 
 
Bir kitle imha silahı olarak zorunlu eğitim
 
Her toplumun kendi kültür kodlarına baÄŸlı bir kültür hamlesi baÅŸlatabilmesinin en önemli yollarından biri eÄŸitimdir. Tabii haklı olarak hangi eÄŸitimden, nasıl bir eÄŸitimden diye sorabiliriz. EÄŸitim denince bugün sadece ‘zorunlu eÄŸitim’ akla geliyor. Bu nedenle de saÄŸlıklı bir kültür-sanat inÅŸası için öncelikle eÄŸitim iÅŸinin doÄŸru-düzgün yapılması gerekir.
 
Bunun için de okul bir imalathane deÄŸil, özgür bireyler yetiÅŸtiren eÄŸitim yuvası olmalıdır öncelikle. Daha da önemlisi eÄŸitim dört duvarla çevrili yapılardan ibaret olmadığı gibi zamanla da sınırlı deÄŸildir. Ä°nsanın yaÅŸadığı her yerde ve her zaman devam eden bir süreçtir eÄŸitim.
 
Unutmayalım ki bizim okullarımız ÅŸair, yazar, hikayeci yetiÅŸtirmek için kurulmadı. Bilim adamı, araÅŸtırmacı, akademisyen yetiÅŸtirmek amacıyla da açılmadı bu okullar. Hele tiyatrocu, sinema sanatçısı, ressam, heykeltıraÅŸ… yetiÅŸtirmek amacıyla hiç kurulmadı. Peki niçin açıldı bu okullar ve ne iÅŸ yaparlar? KuruluÅŸ felsefesini Amerikan eÄŸitim modelinden alan okullarımızın yaptığı, yapabildiÄŸi tek ÅŸey; sisteme itaatkâr bireyler yetiÅŸtirmek. Kendi standartlarında uyumlu bireyler yetiÅŸtirmek yani…
 
Bugün neden herkes matematik, fizik, kimya biyoloji öÄŸrensin? Var mı böyle bir ihtiyaç? Okullarda öÄŸretilen integral, türev, trigonometri… gündelik hayatta ne iÅŸimize yarıyor? Bir insan yaklaşık yirmi yıl zorunlu eÄŸitime tabi tutularak kötürümleÅŸtiriliyor aslında. Var olan yetenekleri de köreltiliyor. Dolayısı ile mankurt bireyler yetiÅŸiyor bu zorunlu eÄŸitim sitemlerinden.
 
Bu durum zorunlu eÄŸitimin kuruluÅŸ felsefesidir bir bakıma. Zorunlu eÄŸitimin böyle bir gizli misyonu var. Amerikan eÄŸitim sistemini kıyasıya eleÅŸtiren Amerikalı eÄŸitimci-yazar John Taylor Gatto bu zorunlu eÄŸitimi ‘kitle imha silahı’ olarak tarif eder. Amerika’da 1900’lü yılların başında zorunlu eÄŸitimin doÄŸuÅŸ hikayesini de anlattığı ‘EÄŸitim Bir Kitle Ä°mha Silahı’* adlı çalışmasında aslında bizim de eÄŸitim sistemimize de ışık tutar. Çünkü aynı eÄŸitim sitemine tabiyiz. J. Taylor Gatto bu önemli çalışmasında bizi zorunlu eÄŸitimin karanlık dünyasında yolculuÄŸa çıkarır ve gerçekleri gözümüzün önüne serer.
 
Öyle ki küresel sermaye zorunlu eÄŸitimin yerleÅŸmesi ve yaygınlaÅŸması için yeri geldiÄŸinde devletten daha fazla gayret sarf etmiÅŸ ve para akıtmıştır. Mesela Amerika’da Carnegie ve Rockefeller 1915 yılına kadar zorunlu eÄŸitimin yerleÅŸmesi-yaygınlaÅŸması amacıyla devletten daha fazla özel okullar yaptırmıştır. BoÅŸuna deÄŸil bu çaba!... 
 
Rockefeller Genel EÄŸitim Kurulu’nun 1906 tarihli bir belgesinde niçin bu iÅŸe giriÅŸtiklerini gayet sarih bir ÅŸekilde anlatılır:
 
“… (…) … Biz bu insanları yahut onların çocuklarını filozof, bilgi küpü, kiÅŸiler veya bilim adamları yapmaya çalışmayacağız. Onların arasında yazarlar, eÄŸitimciler, ÅŸairler veya aydınlar yetiÅŸtirmeye de çalışmayacağız. Ä°çlerinde büyük ressamlık, müzisyenlik, avukatlık, doktorluk, vaizlik, siyasetçilik, devlet adamlığı taşıyanları arayıp bulmak derdinde de deÄŸiliz. Bunlardan gereÄŸinden fazlası mevcut zaten. Bizim kendimize biçtiÄŸimiz misyon çok basit. (…)  Biz çocukları organize edeceÄŸiz. (…) Ve onlara anne babalarının kusurlu bir ÅŸekilde yapageldikleri ÅŸeyleri mükemmel bir ÅŸekilde yapmayı öÄŸreteceÄŸiz.”*
 
Aslında sanki tam da Cumhuriyet sonrası zorunlu eÄŸitim sistemimizi anlatıyor bu satırlar. Çünkü aynı el veya zihin bizim de eÄŸitim modelimizi oluÅŸturmuÅŸ. Dolayısıyla zorunlu eÄŸitimden çıkan sonuç aynı, o da; düzene uygun-uyumlu bireyler yetiÅŸtirmek…
 
Åžayet bugün kültür ve sanatın ihya ve inÅŸası adına mevcut eÄŸitim sistemini iyi analiz edebilirsek sonuçlarından da o derece menfi yönde faydalanabiliriz. O nedenle bu satırlar üzerinde iyice düÅŸünülmesi gerekir. Ve zorunlu eÄŸitimin bize yaptığı fenalıkları hatırlamalıyız. Bu bizim için bir çıkış yolu olabilir.
 
Maalesef yıllardır bu alanda çaba sarf edilmesine raÄŸmen kayda deÄŸer bir mesafe alamadık. Bu nedenle en azından öncellikle her anne babanın ÅŸu hususu unutmaması gerekir;
 
“Modern okul sisteminin ardında yatan mantık kavrandığında tuzaklarından kurtulmak da kolaylaşır. Okullar çocuklara iÅŸçi ve tüketici olmayı öÄŸretir, siz kendi çocuklarınıza lider ve maceracı kiÅŸiler olmayı öÄŸretin. Okular çocuklara düÅŸünsel olarak itaat etmeyi öÄŸretir, siz kendi çocuklarınıza eleÅŸtirel ve bağımsız düÅŸünmeyi öÄŸretin. Okulun istediÄŸi gibi yetiÅŸtirilmiÅŸ çocukların sıkılma eÅŸikleri çok düÅŸüktür, siz kendi çocuklarınıza hiçbir zaman sıkılmamalarını saÄŸlayacak kendilerine ait bir dünya yaratmaları için yardım edin.”*
 
Ve en önemlisi hem anne-baba hem de çocukların okulun ne olduÄŸunu, ne için burada bulunduÄŸunun ayırdında olması son derece ehemmiyetli bir durumdur. Aksi takdirde bir fabrika olarak okuldan tek tipleÅŸmiÅŸ bir mamul ya da aptal bireyler olarak çıkar farkında olmadan.
 
Netice…
 
Kökleri bizden beslenen kültür ile ancak düÅŸtüÄŸümüz yerden ayaÄŸa kalkabiliriz. Bu arada kültürümüzün kendine has atmosfer koÅŸulları olan yerel-yöresel tarafı olduÄŸunu unutmamalıyız. Çünkü bizi biz yapan deÄŸerlerimize sarılmakla ancak ihya olabiliriz. Bunun yolu da doÄŸru bir eÄŸitimden geçiyor hiç ÅŸüphesiz.
 
Ancak okul dolayısı ile zorunlu eÄŸitim kitleleri yönlendirme, kontrol altında tutma gayesi ile yapılıyor günümüzde. Kendi çıkarları doÄŸrultusunda yönetebilmek, tek elden kontrol altında tutabilmek adına yetenekleri köreltip mankurtlaÅŸtırıyor deyim yerindeyse. Amerika baÅŸta olmak üzere dünya genelinde küresel sermayenin uygulamak istediÄŸi eÄŸitim sistemi böylesi bir zorunlu eÄŸitimdir. Böyle bir zorunlu eÄŸitim siteminden ise saÄŸlıklı bir kültür-medeniyet-sanat çıkmaz.
 
Unutmamalıyız ki; kültür de, eÄŸitim de, sanat da bir beka mücadelesidir aslında. Kültür-sanat-edebiyatınız varsa yaÅŸarsınız deÄŸilse yok olmaya mahkumsunuz. Åžayet kültür-sanat-edebiyatınız saÄŸlam temeller üzerinde ise hiçbir güç sizinle baÅŸ edemez, biline!...
 
Müellif: Yusuf Tosun / Kaynak: Dünyabizim Kültür Portali
 
Kaynaklar:
 
Eğitim Bir Kitle İmha Silahı, John Taylor Gatto, Edam Yayıncılık)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.