Nazi zulmünden kaçan Yunanlılara Suriye kucak açmıştı
Follow @dusuncemektebi2
Bugün mülteci durumuna düşen Filistinliler, Suriyeliler ve Mısırlılar, İkinci Dünya Savaşı sürecinde Batılılara kapılarını ardına kadar açmış, ellerinden gelen yardımı sağlamıştı. Türkiye o günlerde de mültecilerin ana limanı olma özelliğini koruyordu
Almanların, 1940 yılında Yunanistan’a baÅŸlattığı harekât 1941 yılında tamamlanmıştı.
Yaklaşık 8 ay süren bu saldırının sonucunda binlerce sivil, savaşın getirdiÄŸi yıkım ve açlık sonucu hayatını kaybetmiÅŸti.
Artık Yunanistan iÅŸgal altında olan bir ülkeydi ve her yer ateÅŸ hattıydı.
Büyük bir kıtlık yaÅŸayan yarım adadan kaçmak hayatta kalmanın en güvenilir yoluydu. KurtuluÅŸa giden rota Anadolu’dan baÅŸlıyordu.
Türkiye’nin Ege sahillerine çıkmayı baÅŸaran mülteciler ya Türkiye’de kalıyordu ya da Türkiye’den baÅŸlayan rotaları Suriye, Filistin, Ä°ran veya Mısır yoluyla Afrika içlerine kadar ilerleyebiliyordu.
Bu yolculukların sonunda karaya ulaÅŸmayı baÅŸaran Avrupalı mültecilerin çoÄŸu, özellikle Türkiye ve Suriye’de büyük bir misafirperverlikle karşılanıyordu; fakat Akdeniz mültecileri yutan bir canavar gibiydi ve bu yolculukların hepsi mutlu sonla bitmiyordu.
The Empire Patrol Faciası
1945 yılına gelindiÄŸinde Almanya’nın savaşı kaybedeceÄŸi artık bir sır deÄŸildi; fakat, hala iÅŸgal altında tuttuÄŸu Yunanistan gibi ülkelerde Alman zulmü de artmıştı.
Ä°ngiltere bu süreçte, Almanlar bölgeden tamamen temizlenene kadar, Yunanistan’dan kaçan mültecilerin güvenli topraklar olarak kabul edilen OrtadoÄŸu’ya ulaÅŸmalarını koordine ediyordu.
Bu baÄŸlamda Ä°ngiltere, Yunan sahillerinden siviller ve politik suçlu olarak kabul edilen kiÅŸileri gönderdiÄŸi irili ufaklı gemiler vasıtasıyla kurtarmaya çalışıyordu.
The Empire Patrol gemisi / FotoÄŸraf: empirepatrol.com
“The Empire Patrol” da bölgeye gönderilen eski ve küçük bir gemiydi.
ÇoÄŸu kadın ve çocuk yaklaşık 500 yolcu bu gemiye karga tulumba bindirildi.
Geminin rotası Filistin’di, fakat denize açıldıktan kısa bir süre sonra Alman hava kuvvetleri The Empire Patrol’a ateÅŸ açtı.
Çıkan yangında 33 yolcu yanarak can vermiÅŸti ve bunların 14’ü çocuktu.
The Empire Patrol tecrübesi ve nicesi gösteriyordu ki güvenli bir ÅŸekilde Yunanistan’dan ayrılmanın tek yolu hava kuvvetlerinin dikkatini çekmeyecek küçük sal veya botlar kullanmaktı; fakat bu vasıtalar da dayanaksızdı.
Kolayca batıyor ve büyük facialara neden oluyordu. Özellikle Türk sahillerine vuran Yunan cesetleri Türkiye halkında büyük bir üzüntüye sebep olmuÅŸ ve büyük bir yardım kampanyasının baÅŸlamasına neden olmuÅŸtu.
Yunanlıların “Büyük Açlık” dedikleri bu süreçte 3 binden fazla Yunanlı açlıktan ölmüÅŸtü; Türk halkı Yunanlı mültecilere kapıları açmakla kalmamış; tonlarca yardım malzemesi taşıyan gemileri Almanların öfkesini üzerine çekme pahasına Pire Limanı'na ulaÅŸtırmayı baÅŸarmıştı.
Büyük riskler alarak Ege’yi geçen Türk gemilerinin isimleri ÅŸöyleydi;
Dumlupınar, Attila, Tavil Tunç, Konya, Erzurum, Adana, Tuna, Solvet, Yeni KurtuluÅŸ, Aslan, Akanın, Zengin, Yılmaz, Ä°stanbul, Güneysu, Åžadan, Enginer, KurtuluÅŸ ve Hasankale, Üçyıldız.
Sayısız Yunan mülteciyi kabul eden Türkiye, 10 binden fazla politik suçlu kabul edilen mülteciyi ise Alman zulmünün insafına terk etmek yerine bugün çaresizce Yunanistan sınırlarını geçmeye çalışan Suriyelilere teslim etmiÅŸti.
Suriyeliler, Türkiye ve Yunan adaları üstünden gelen binlerce mülteciyi Halep’te kurulan büyük bir kampa yerleÅŸtirdi.
Halep kampında kalan Yunanlılar / Fotoğraf: BM Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi Arşivi
Üstelik bu kamplarda kalan Yunanlılar zanaatlarını sürdürebiliyor, kendi dillerinde eÄŸitim alabiliyor ve dileyen bir mülteci istediÄŸi zaman ülkesine dönebiliyordu.
Bu süreçte batıdan gelen çoÄŸunluÄŸunu Yunan, Yugoslav ve Polonyalılardan oluÅŸan savaÅŸzede mülteciler Türkiye, Suriye, Ä°ran, Filistin ve Mısır’da kurulan mülteci kamplarına yerleÅŸtirilmiÅŸti.
Türkiye ve Batılı mülteciler
Anadolu, 1878 yılından beri Balkanlar’dan gelen kitlesel göçlere alışıktı; fakat 1941 yılına kadar gerçekleÅŸen bu göçlerde gelenler çoÄŸunlukla Türk ve Müslüman’dı.
Oysa daha 20 sene evvel çetin bir savaÅŸ yaÅŸadığı Yunanistan’dan kitlesel mülteci göçleri yaÅŸandığında Türk halkı bu durumu ayıplamadı ve kapılarını Hıristiyan Yunanlılar, Ermeniler, Çingeneler ve Yahudilere açtı.
Devlet politikası mültecilere davranışlarda zaman zaman temkinli olsa da halkın mültecilere yönelik olumsuz bir davranışı söz konusu deÄŸildi.
ÖrneÄŸin; bu süreçte Yunanistan’ın talebiyle bin yetim çocuÄŸun getirilerek Baltalimanı’nda bulunan Damat Ferit PaÅŸa konağında ağırlanması kararlaÅŸtırılmıştı.
1941 yılında Alman iÅŸgali tamamlandıktan yaklaşık bir sene sonra yani, 1942 yılında ölen sivil sayısı 320 bin kiÅŸiyi bulmuÅŸtu.
Böylesi korkunç bir tabloda Yunanistan’dan gelecek olan mültecilerin iyi koÅŸullarda karşılanabilmesi için birçok ÅŸehre kamp kurulmasına karar verildi.
Yaklaşık 3 yılın sonunda 20’den fazla Türkiye ÅŸehri Yunanlı mülteci ile dolup taÅŸmıştı.
Mültecilere kapılarını açıp kamp kuran ÅŸehirlerden bazıları ÅŸöyleydi; Edirne, Aydın, Denizli, NiÄŸde, Yozgat, Sivas…
Yalnızca NiÄŸde’de bulunan Yunanlı mülteci sayısı 1631 kiÅŸiydi.
Ege denizini botlar ve sallarla geçerek Anadolu’ya ulaÅŸan mülteci sayısı 1944 yılına gelindiÄŸinde yaklaşık 40 bini geçmiÅŸti.
Bunun dışında Halep’te bulunan mülteci kampına sınır dışı edilen Yunanlı mülteci sayısı 10 bin 626 kiÅŸidir.
Türkiye yalnızca sivilleri deÄŸil, savaÅŸ öncesinde baÅŸlayan süreçte Nazi Almanya’sının hışmından kaçan 40 bilim adamını da ülkeye kabul etmiÅŸti.
Albert Einstein 1933 yılında BaÅŸvekil Ä°smet Ä°nönü’ye yazdığı mektupta ÅŸunları söylüyordu;
Ekselenasları
OSE Dünya BirliÄŸi'nin ÅŸeref baÅŸkanı olarak, Almanya'dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye'de devam etmelerine müsaade vermeniz için baÅŸvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum.
Sözü edilen kiÅŸiler, Almanya'da halen yürürlükte olan yasalar nedeni ile mesleklerini icra edememektedirler. ÇoÄŸu geniÅŸ tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kiÅŸiler, yeni bir ülkede yaÅŸadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler.
Ekselanslarından ülkenizde yerleÅŸmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda baÅŸvuruda bulunduÄŸumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kiÅŸi, birliÄŸimize yapılan çok sayıda müracaat arasından seçilmiÅŸlerdir.
Bu bilim insanları, hükümetinizin talimatları doÄŸrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler.
Bu baÅŸvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuÅŸ olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceÄŸi ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum.
Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan,
Albert Einstein.
Ä°smet Ä°nönü (Dönemin BaÅŸkan Yardımcısı Lyndon Johnson’ın 1960’ların başında yaptığı Ankara ziyareti sırasında çekilen bu kare Alman fotoÄŸrafçı Günter R. Reitz’e ait)
BaÅŸvekil Ä°nönü ise cevaben yazdığı mektupta 40 kiÅŸiden fazlasını alamayacaklarını ÅŸu satırlarla bildiriyordu;
Sayın Profesör,
Almanya’yı idare eden kanunlar yüzünden artık bilimsel ve tıbbî çalışmalarını Almanya’da yürütemeyecek olan kırk profesör ve hekimin Türkiye’ye kabul edilmelerini isteyen 17 Eylül 1933 tarihli mektubunuzu aldım.
Bu beylerin hükümetimizin emirleri altında müesseselerimizde bir sene boyunca ücretsiz olarak çalışmayı kabul edeceklerini de not ettim. Teklifinizin çok cazip olduÄŸunu kabul etmeme raÄŸmen bu teklifinizi ülkemizin kanun ve nizamnameleriyle uyuÅŸturma imkânı görmediÄŸimi söylemek zorundayım.
Sayın Profesör, bildiÄŸiniz gibi kırktan fazla profesör ve hekimi mukavele ile istihdam ettik. Bunların çoÄŸu mektubunuzun konusu olan profesör ve hekimlerle aynı siyasi ÅŸartlar içinde bulunmakta ve onlarla aynı vasfa ve kapasiteye sahip. Bu profesör ve hekimler halihazırda geçerli olan kanun ve nizamnamelere uyarak bizde çalışmayı kabul etti.
Åžu anda menÅŸei, kültür ve dilleri açısından çok deÄŸiÅŸik üyeleri ihtiva eden ve hassas bir mekanizma olan bir organizmayı kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle içinde bulunduÄŸumuz ÅŸartlarda bu beylerden daha fazla sayıda personel istihdam etmemiz maalesef mümkün olmayacaktır.
Sayın profesör, isteÄŸinizi tatmin edememekten dolayı üzüntülerimi bildirir, en derin hislerime inanmanızı rica ederim.
Elbette Türkiye’yi de köÅŸeye sıkıştıran dış güçler ve içeride de güçlü pozisyonlarda bulunan çok sayıda yabancı düÅŸmanı fanatikler bulunuyordu.
Karadeniz’den açılıp Filistin’e gitmeye çalışan Salvador gemisindeki Yahudilerin başına gelenler bir utanç vesikası olarak kayıtlarımıza geçmiÅŸti.
Geminin Ä°stanbul BoÄŸazı’nda motorları susmuÅŸ; ancak devlet fanatiklerin ve dış güçlerin tepkisinden endiÅŸe ederek bu savaÅŸzedeleri ülkeye kabul etmeye yanaÅŸmamıştı
Sarayburnu’na çekilen gemide yüzlerce kiÅŸi vardı; ama ısrarla kabul edilmeyen mülteci gemisi Ä°stanbul halkının gözleri önünde 12 Mart 1940 yılında battı.
Bu trajedide çoÄŸu kadın ve çocuk olan 320 Yahudi mülteci hayatını kaybetti.
OrtadoÄŸu mülteci kampları
Ä°kinci Dünya Savaşı baÅŸladığında Almanlar, Polonya’da büyük bir kıyıma giriÅŸti. Burada bulunan yüzbinlerce Polonyalı ülkesini terk etti.
Yine Yunanistan ve Arnavutluk önceleri Ä°talyan ardından da Almanların iÅŸgaliyle kitlesel göçlere zorlandı.
Bir baÅŸka Balkan devleti olan Yugoslavya ise Sovyet Rusya’nın baskıcı politikaları sonucu kitlesel göç hareketlerine tanıklık etmiÅŸti.
Göçlerin yönü çoÄŸunlukla OrtadoÄŸu’ya doÄŸruydu. Bunun sebebi Ä°ngiliz kontrolünde olan bu coÄŸrafya Alman tehlikesinin dışında bulunuyordu.
Anadolu’dan baÅŸlayan göç hareketi Halep, Kudüs, Kahire ve Kızıldeniz üzerinden Aden’e kadar uzanabiliyordu.
Türk toprakları olan ÇeÅŸme'de baÅŸlayan yolculuk bazen Aden’in de ötesine taşıp Tanzanya’ya kadar gidebiliyordu.
Avrupalı mültecilerin en yoÄŸun yaÅŸadığı bölge Türkiye idi; fakat özellikle politik suçlu olarak kabul edilen mülteciler Halep’i tercih ediyordu.
Bunun en önemli sebebi Suriye’nin ülkeleri olan Yunanistan’a yakın bir bölge olmasıydı, yani Yunanlı mülteciler ülkesinden uzaklaÅŸmak istemiyordu.
Filistin'deki Nuseyrat mülteci kampı / FotoÄŸraf: BM Yardım ve Rehabilitasyon Ä°daresi ArÅŸivi
Yunanlıların dışında Arnavut, Ä°talyan ve çok sayıda Yahudi mültecinin tercihi ise Filistin ve Mısır’dı.
Kudüs bölgesinde 1, Mısır’da ise yaklaşık 4 büyük mülteci kampı bulunuyordu.
Mısır'daki El Shatt kampındaki mültecilere yardım toplayan Mısırlılar / FotoÄŸraf: BM Yardım ve Rehabilitasyon Ä°daresi ArÅŸivi
Bu kamplarda bulunan Batılıların çoÄŸu savaÅŸ sonunda ülkesine dönmüÅŸtü, yalnızca Mısır’a yerleÅŸen komünist mülteciler savaÅŸ sonunda bir takım zorluklar yaÅŸamıştı.
Bu kamplarda kalan mülteciler de Halep’te olduÄŸu gibi yerli halkın misafirperverliÄŸi ile karşılanmıştı.
Yerel halk kendilerine sığınan bu mültecilerin gıda, giysi ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmuÅŸtu.
Bu kamplarda kalan Avrupalı mülteciler kendi ana dillerinde eÄŸitimlerini gerçekleÅŸtirmiÅŸ, yalnızca El Shatt denilen kamp çöle yakın bir bölgede inÅŸa edilerek kampta kalanlar dikkatle izlenmiÅŸti.
El Shatt kampında çocuklara toplanan oyuncaklar / FotoÄŸraf: BM Yardım ve Rehabilitasyon Ä°daresi ArÅŸivi
Bunun sebebi kampta bulunan kiÅŸilerin Yugoslavya’dan gelmiÅŸ komünist fikirli kiÅŸiler olmasından ileri geliyordu.
Ä°kinci Dünya Savaşı sırasında Batılı mülteci dalgasına maruz kalan bir diÄŸer OrtadoÄŸu ülkesi de Ä°ran’dı.
SSCB yaklaşık 1 milyon Polonyalı sivili Ural DaÄŸları bölgesinde bulunan çalışma kamplarına göndermiÅŸti; fakat Almanların SSCB’yi iÅŸgal etmesi riskine karşı burada bulunan Polonyalılar özgür bırakıldı.
Mısır'daki Moses kampındaki Yunanlılar / Fotoğraf: Twitter
Rusya’da kaçan Polonyalıların büyük bir çoÄŸunluÄŸu Ä°ran’a sığındı.
Yine Polonya’nın Almanlar tarafından iÅŸgal edilmesi sonrası sayısız Batılı mülteci OrtadoÄŸu’nun yolunu tutmuÅŸtu.
Bu geliÅŸmeler sonucu kısa sürede Ä°ran’daki Polonyalı mülteci sayısı 300 bini aÅŸtı.
Ä°ranlılar bu mültecileri Ä°sfahan bölgesinde kurulan mülteci kamplarına yerleÅŸtirdi ve çoÄŸu savaÅŸtan sonra ülkesine döndü Associated Press (AP) 2000 yılında Ä°ran’da yaptığı araÅŸtırmada hala saÄŸ ve Ä°ran’da neslini devam ettiren 12 Polonyalı mülteci tespit etmiÅŸti.
Bugün mülteci durumuna düÅŸen Filistinliler, Suriyeliler ve Mısırlılar savaÅŸ sürecinde Batılılara kapılarını ardına kadar açmış, ellerinden gelen yardımı saÄŸlamıştı.
Yine milyonlarca mülteciye ev sahipliÄŸi yapan Türkiye o günlerde de mültecilerin ana limanı olma özelliÄŸini koruyordu.
Bugün yaÅŸanan geliÅŸmeler ise baÅŸta Yunanistan’ın savaÅŸ sürecinde yaÅŸadığı travmaları ve kendisine yardım eli uzatan dost ülkeleri çabuk unuttuÄŸunu gösteriyor.
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
Yararlanılan kaynaklar
The Greek refugees who fled to the Middle East in WW2 – BBC
The forgotten story of European refugee camps in the Middle East – The Washington Post
During WWII, European refugees fled to Syria. Here's what the camps were like. – PRI
Escape from Violence: Conflict and the Refugee Crisis in the Developing World - Oxford University Press
Henüz yorum yapılmamış.