Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Hilafetin kaldırılması üzerine bir analiz

Hilafetin kaldırılması süreci üzerine bir inceleme...



1 Kasım 1922‘de saltanatın ilgası kararının alınmasından sonra bir süre daha iç ve dış politik nedenler sebebiyle HalifeliÄŸin devamına müsaade edilir ve bu süreçte Türkiye‘de seküler baÄŸlamda yapılacak köklü deÄŸiÅŸimlere  "zemin teÅŸkil etmesi için" Halk Fırkası nâmıyla 23 Ekim 1923‘te teÅŸekkül eder. (1)
 
"1923‘ten 1945‘e kadar Türkiye‘de bütün reformlara ve siyasi hareketlere Halk Partisi öncülük etmiÅŸtir. (2)"
 
29 Ekim 1923‘te Cumhuriyet ilân edildi ve Mustafa Kemal Atatürk ilk CumhurbaÅŸkanı seçildi. Bu seçimle birlikte "Halifelik" iÅŸlevsiz bir hâle geldi. Böylelikle "Hilafetin kaldırılması noktasında ilk adım atılmış oldu. Sıra hilafetin ilgasıyla neticelenecek ikinci adımın atılmasına gelmiÅŸti. Fakat bu süreçte Meclis‘te Halk Fırkası iktidarına karşı ciddi bir muhalefet hareketi vardı ve "bu muhalefetin dayandığı fikirler, geniÅŸ çapta Birinci Büyük Millet Meclisi‘ndeki ikinci grupta hâkim olan fikirlere benzemekte, desteÄŸini ise, bazı din adamlarının önderlik ettiÄŸi tabakalar içinde bulmakta idi. Saltanatın ilgası ile ortaya çıkan devlet baÅŸkanlığı sorunu, tahmin edilemeyecek bir ÅŸekilde geliÅŸerek Mustafa Kemal PaÅŸa‘nın liderliÄŸini tehdit eder bir durum oluÅŸturmuÅŸtu. Karahisar Mebusu Åžükrü Hoca "Hilafet-i Ä°slâmiye ve Büyük Millet Meclisi" baÅŸlıklı bir risale yayımlayarak, Ä°slâmî esaslara göre devlet baÅŸkanlığının Halifeye ait olduÄŸunu uzun uzadıya savunmuÅŸ ve bir hayli de etkili olmuÅŸtu. Halife‘nin, devlet baÅŸkanı olması demek, saltanatın tekrar canlanması anlamını taşımakta idi. (3)
 
Hilâfet üzerindeki tartışmalar, Türkiye sınırlarının çok ötesinde bile yoÄŸun bir ilgi uyandırdı. Özellikle de Hindli Müslümanların Hilâfete olan ilgisi tartışmayı daha da yoÄŸunlaÅŸtırdı.
 
Meclis‘in Halife olarak seçimi ve ilginç bir fetva...
 
"24 Kasım 1923 günü üç büyük Ä°stanbul gazetesi Hind Müslümanlarının iki lideri AÄŸa Han ve Emir Ali‘nin imzasıyla Ä°smet PaÅŸa‘ya yazılan bir mektubun metnini yayınladılar. Ä°ki imzacı, HalifeliÄŸin Saltanat‘tan ayrılmasının, onun genel olarak Müslümanlar için önemini artırdığını belirtiyor ve Türkiye hükümetinden Hilafeti "Müslüman ulusların güven ve saygısına hâkim olacak ve böylece Türk devletine yekta kudret ve vakar saÄŸlayacak bir temel üzerine" yerleÅŸtirilmesini diliyordu (4)".
 
Bu arada Millî Mücadele‘de önemli mevkilere gelmiÅŸ ve büyük hizmetler görmüÅŸ Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi bazı isimler de halifeliÄŸin kaldırılacağı ÅŸayialarına katılarak rejimin diktatörlüÄŸe yöneldiÄŸini iddia ediyorlardı. (5)
 
Öte yandan Halife-Sultan Vahdeddin‘in yurtdışına "çıkmasıyla" birlikte hilafet makamının boÅŸaldığı kanısına varan hükümet, halife seçimini gündeme getirdi. Åžer‘iye ve Evkaf Vekili Konyalı Mehmed Vehbi Efendi ise, kaleme aldığı fetvada Halife‘nin görevi‘nin "Ä°slâm hak ve menfaatlerini korumak (6)" olduÄŸunu belirtiyor ve Vahdeddin‘in yurtdışına "kaçmakla" hilafeti yitirdiÄŸini, dolayısıyla yeni bir halife seçilmesi gerektiÄŸine dair "fetva" veriyordu. Sonunda söz konusu "fetva", oturum baÅŸkanı Dr. Adnan Bey (Adıvar) tarafından oya sunulduÄŸunda, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, fetvanın dinsel gücü bulunduÄŸunu ve ulusal iradeye üstünlüÄŸünü öne sürerek, fetvanın oya konulmasına karşı çıkmıştı. Mustafa Kemal PaÅŸa‘nın bu karşı çıkışa verdiÄŸi karşılık ÅŸöyleydi:
 
"Affedersiniz beyefendi, bu memleketi yıkmak için de fetvalar verilmiÅŸtir. Fetva behemahal Meclis‘in reyine vazedilmelidir."
 
Fetva, oya konulmuÅŸ ve kabul edilmiÅŸti.
 
Ä°slâm tarihinde belki de ilk kez bir "fetva", bir Meclis‘in oyuna sunuldu ve geçerliliÄŸi bu yolla kabul edildi. "Hilafet" iÅŸlevsiz bir hale gelip Ankara‘dan seçilip, talimatlarla yönetilmesine karşın yine de Abdülmecid Efendi‘nin Halife seçilmesi, "Ä°slâm toplumlarında" büyük bir yankı uyandırdı. Nitekim Halife Abdülmecid Efendi‘ye gönderilen; halifeliÄŸini tebrik eden; hilafetinin Ä°slâm âlemi için hayırlı olmasını dileyen ve hilafete sadık kalacaklarını beyan eden telgraflar bunun bariz bir göstergesiydi.
 
Hilafetin ilgası...
 
Geleneksel olarak Türk kamu vicdanında çok önemli bir yere sahip bulunan "Halifelik" müessesesi, saltanatın ilgasından sonra iÅŸlevsiz bir hale gelmiÅŸti. Buna karşın yine de "Hilafet", Ankara hükümetince büyük bir sorun olarak görülüyor, dahası, bu "dini makamın" muhalefet merkezi olmasından endiÅŸe ediliyordu.
 
DiÄŸer taraftan Mustafa Kemal, her ne kadar Halk Fırkası‘nı kurarak Meclis‘in denetimini ele geçirmek için büyük bir giriÅŸim baÅŸlatmış ve Meclis‘in kontrolünü kısmî olarak ele geçirmiÅŸse de (7), Cumhuriyetin ilânı ve Mustafa Kemal‘in CumhurbaÅŸkanı seçilmesi, Halifeyi devlet baÅŸkanı durumuna getirmek amacını taşıyanlarda umut kırıklığına yol açmıştı. Özellikle de Refet Bey, Rauf Bey, Kazım Karabekir, Adnan Bey, Ali Fuat PaÅŸa gibi Millî Mücadelede önemli görevler ifa etmiÅŸ kiÅŸilerden bazılarının Halk Fırkası içinde yer almalarına karşın yine de Hilafeti savunmaları, Halk Fırkası‘nın bölünmesine yol açacak bir boyuta ulaÅŸmıştı (8). Bunlarla birlikte, Meclis tarafından Halife olarak seçilen Abdülmecid Efendi‘nin varlığı ve hareket tarzı ve Ä°slâm dünyasının ona gösterdiÄŸi ilgi ve teveccüh, "Ankara‘nın "Hilafet Müessesini" büyük bir "engel olarak görmesine" sebep teÅŸkil ediyordu.
 
Cumhuriyet hükümetinin Hilafet taraftarlarına karşı ilk önlemi, Ä°stanbul‘a bir Ä°stiklâl Mahkemesi kurulu göndermek oldu. Bunu Mustafa Kemal PaÅŸa‘nın Ä°nönü‘ye gönderdiÄŸi ÅŸifreli bir mesaj izledi. Söz konusu mesajda Mustafa Kemal, Ä°nönü‘ye; "Halife ve bütün cihan bilmelidir ki, halife ve hilafet makamının gerçekte din ve siyaset bakımından hiçbir anlamı ve hikmeti yoktur" diyordu (9).
 
Ankara, "hilafet" konusundaki bu tavrını açıkça dillendiremiyor, hilafet yanlılarının tepkisinden endiÅŸe ediyor ve hilafetin kaldırılmasına yönelik bir "vesile" aranıyordu.
 
Bu noktada, TBMM‘deki kimi üyelerin "Hilafet hükümettir" savı, "Hilafetin ilgasına yönelik atılmış bir adımdı. Bu adımı hilafetin ilgasına yönelik bir baÅŸka giriÅŸim takip etti. Abdülmecid Efendi‘nin TBMM tarafından halife olarak seçilmesi, Ä°slâm dünyasında büyük bir sevinç ve iÅŸtiyakla karşılanmış, pek çok "Müslüman topluluk" tarafından Halife Abdülmecid Efendi‘ye çekilen telgraflarla "baÄŸlılık" bildirilmiÅŸti. Ä°ÅŸte "HalifeliÄŸe karşı harekete geçmek için; Hindli Müslümanların liderlerinden AÄŸa Han ile Emir Ali‘nin, halifeliÄŸin muhafazasına dair Türk Hükümeti‘ne yazdıkları bir mektubun, Ä°stanbul‘da rejim muhalifi bir gazetede yayınlanmasıyla, aranan vesile bulundu. Söz konusu mektup, "Hilafet makamının dış devletlerin Türkiye‘nin içiÅŸlerine karışma vesilesi olacağı iddiasıyla", Hilafetin ilgası için çabalar yoÄŸunlaÅŸtı.
 
Bu çabalar çerçevesinde, 3 Mart 1340 (1924) günü aralarında Åžeyh Efendilerin de yer aldığı elli üç mebustan oluÅŸan bir grup, TBMM BaÅŸkanlığı‘na "Hilafetin ilgasını" içeren bir önerge verdi. Ä°ÅŸin ilginç tarafı ise, "bir din müessesesi" olarak görülen "Hilafetin" ilgasına yönelik önergenin gerekçesinde de dini dayanakların ileri sürülmüÅŸ olmasıydı (10).
 
Hilafetin ilgasını içeren takrir‘in Meclis Bakanlığı‘na verilmesinden sonra, Saltanatın kaldırılmasına benzer bir ÅŸekilde uzun müzakerelere gerek duyulmaksızın 631 Sayılı Kanun ile HalifeliÄŸin kaldırılmasına ve Osmanlı Soyunun (kadınlar da dahil) Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkarılmasına karar verildi.
 
"Ertesi sabah ÅŸafakta, üzgün Abdülmecid bir arabaya konup DoÄŸu Ekspresi (Orient Express)‘ne bildirilmek üzere bir tren istasyonuna -gidiÅŸinin gösterilere sebep olabileceÄŸi gerekçesiyle Büyük Sirkeci Garı‘na deÄŸil- ÅŸehir dışında küçük bir istasyon olan Çatalca istasyonuna götürüldü (11)."
 
"Halifelerin sonuncusu, sürgündeki Sultanların sonuncusunu izledi..."
 
Hilafetin kaldırılmasının anlamı...
 
3 Mart 1924‘de hilafetin kaldırılmasına karar verildiÄŸi gibi, dini tahsilin yapıldığı müesseseler olan medreseler de kapatıldı ve eÄŸitimin lâikleÅŸmesini saÄŸlayan Tevhid-i Tedrisat kanunu kabul edildi. Yine bu baÄŸlamda Åžer‘iyye ve Evkaf Vekaleti laÄŸvedilerek Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı ihdas edildi ve BaÅŸbakanlığa baÄŸlı bir müessese haline getirildi.
 
Hilafetin kaldırılmasına karşı ise, gerek Meclis içinde ve gerekse Meclis dışında muhalefet etkin bir biçimde kendini göstermiÅŸtir.
 
Hilafetin kaldırılmasının ise "öznel" bir anlamı vardı: Artık Cumhuriyet Türkiye‘sinde birinci aÅŸamada Saltanatın Hilafetten ayrılarak ilgası, ikinci aÅŸamada Hilafetin kaldırılması ve son halifenin yurt dışına sürülmesiyle birlikte köklü deÄŸiÅŸimlerin, "dünyevileÅŸmenin" önü açılmış oluyordu. Kısacası, Hilafetin ilgasıyla birlikte Türkiye‘de seküler bir dönem baÅŸlıyordu.
 
Cumhuriyet döneminde din- siyaset iliÅŸkisi konu edinilirken, Cumhuriyet dönemindeki din baÄŸlamındaki "kırılmanın" ya da "din ve lâiklik baÄŸlamındaki deÄŸiÅŸimin adresi", Hilafetin kaldırılmasında aranmalıdır. Çünkü, din siyaset iliÅŸkisi düzleminde hilafetin laÄŸvedilmesi çok büyük önem taşır. Fakat bu noktada Saltanat, Hilafet, Tevhid-i Tedrisat gibi müesseselerin ve kanunların ilgasında ve ihdasında genel geçer tavır, felsefi düÅŸünceden deÄŸil, kuvvetin egemenliÄŸinden kaynaklanıyordu. Karpat‘ın, "Bu siyasete sonradan takılan lâiklik isminin aslında felsefi düÅŸünceden deÄŸil, kuvvet mücadelesinden doÄŸduÄŸu aÅŸikardır. (12)" ÅŸeklindeki ifadesi bunu açıkça ortaya koyar.
 
Hilafetin kaldırılması ve seküler dönüÅŸümün gerçekleÅŸtirilmesine dair Meclis‘te alınan diÄŸer kararlarla birlikte Türkiye‘nin lâikleÅŸme serüveni hızlı bir sürece girdi. Nitekim, hukukun dünyevileÅŸtirilmesi noktai nazarında Mustafa Kemal PaÅŸa‘nın yaptığı bir konuÅŸma, hem dine bakışını hem de hukukun dünyevileÅŸmesine dair önemli ipuçları veriyordu:
 
"Üyesi olmakla kendimizi mutlu saydığımız Ä°slâmlık, yüzyıllardan beri içinde bulunduÄŸu siyasi durumdan kurtarılmak ve yüceltilmek zorundadır... Millet, her uygar devlette geçer olan ve bizim memleketimizin ihtiyaçlarını karşılayacak hukuk esaslarının alınmasını arzu etmektedir... Hukukta hurafelere baÄŸlı kalış milletin uyanmasını önleyen bir kabustur (13)."
 
GörüldüÄŸü üzere, seküler/modern baÄŸlamdaki köklü deÄŸiÅŸimlere giriÅŸilirken amaç, "Ä°slam dininin yüceltilmesi gibi bir gayeye mebni idi." Cumhuriyeti seküler bir yapıya kavuÅŸturmak isteyen anlayış, bir yandan kendince Ä°slâm dini hurafelerden ve düÅŸtüÄŸü siyasi durumdan kurtarmayı amaçlarken, bir yandan da dünyevileÅŸmesinin yerleÅŸmesine çabalıyordu...
 
Kaynak: Milli Gazete- 31 Temmuz 2011
 
Dipnotlar
 
1 Bkz. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye‘de Siyasi Partiler, (1859-1952), Arba Y. Ä°stanbul 1995, s. 559.
 
2 Kemal H. Karpat, Türk Demokrasisi Tarihi, Ata Y. Ä°stanbul 1996, s. 313
 
3 Bkz. Kemal Karpat, "Türkler (Cumhuriyet Devri), Ä°slâm Ansiklopedisi (MEB), c. XII/2, MEBY., Ä°stanbul 1998, s. 395.
 
4 Bernard Lewis, Modern Türkiye‘nin DoÄŸuÅŸu, Çeviren: Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996, s. 263.
 
5 Kemal Karpat, "Türkler (Cumhuriyet Devri)", MEB Ä°slâm Ansiklopedisi, c. XII/II, Ä°stanbul 1988, s. 395.
 
6 Gotthard Juschke, Yeni Türkiye‘de Ä°slâmlık, Çeviren: Hayrullah Örs, Bilgi Yayınları, Ankara 1972, s. 21.
 
7 Bkz: Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yayınları, Ä°stanbul 1996, s. 313.
 
8 Bkz: Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Yayınları, Ä°stanbul, s., s. 476
 
9 Bkz: Necdet SakaoÄŸlu, "Abdülmecid Efendi", Ä°stanbul Ansiklopedisi, c. I, Ä°stanbul 1993, s. 49-50.
 
10 Bkz: Çetin Özek, a.g.e., s. 477
 
11 Bernard Lewis, Modern Türkiye‘nin DoÄŸuÅŸu, (Çeviren: M.Kıraltı), TTKY., Ankara 1996, s. 263-264.
 
12 Kemal Karpat, "Türkler (Cumhuriyet Devri)" MEB Ä°slâm Ansikopedisi, c. XII/II, MEBY. Ä°stanbul 1988, s. 395.
 
13 Gotthard Jasckhe, Yeni Türkiye‘de Ä°slâmlık, (Çev. H. Örs), Bilgi Yayınları, Ankara 1972, s. 22.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.