Derdini paylaşamayan bir topluma döndük
Follow @dusuncemektebi2
İnsanlar arasında muhabbetin, dert paylaşmanın azaldığı günümüz dünyasını Psikolog Mehmet Dinç, saka hikâyesi üzerinden anlatıyor.
SAKANIN BAHANESÄ°NÄ° ÇALDIM
Feridüddin Attar’ın hoÅŸ bir hikâyesi vardır:
Ä°ki saka (sucu) yolda karşılaşırlar. Biri diÄŸerine; “KardeÅŸ, bana kırbandan bir tas su verir misin? Çok susadım” der.
Öteki ÅŸaşırır; “Be ÅŸaÅŸkın. Bende kırba varsa sende de kırba var. Neden kendi kırbandan doldurup kendi suyunu içmiyorsun?” Cevap dikkat çekicidir; “Haklısın kardeÅŸ, bende de su var sendeki gibi ama ben kendi suyumu içmekten bıktım.”
SU BAHANE MUHABBET ÅžAHANE
Sakanın söylemek istediÄŸi açıktır aslında, diÄŸer sakanın suyu farklı deÄŸildir ki kendi suyunu içmekten bıktığı için onun suyunu içmek istesin. Derdi onun su içmek deÄŸildir, suyu biriyle beraber içmektir. Su bahanesiyle bir durdurup diÄŸer sakayı; konuÅŸmak, halleÅŸmek, dertleÅŸmek istemektedir. Kendi yaÅŸamına benzer bir yaÅŸamı dinlemek, kendi yaÅŸamını da bir baÅŸkasına dinletmek istemektedir.
Ümitsizlikse duydukları, kalbinin bir köÅŸesinde her daim muhafaza ettiÄŸi hayata dair ümitlerini paylaÅŸacaktır, ümit aşılamaya çalışacak, baÅŸarırsa da muhatabının yüzüne yansıyan sevinçten o da nasibini alacaktır.
Duydukları ümide dair ise, hayatın her an içinde olduÄŸu halde bir türlü fark edilemeyen güzelliklerine dair bir ÅŸeyler ise; ümidini kıran, üzüntü veren, onu sıkan dertlerinden bahsedecek, kırılmaya yüz tutan ümitlerini tazeleyecek, yaÅŸama sevincini artıracaktır. Acı veya tatlı, neÅŸeli veya üzüntülü, iyi veya kötü her ne paylaşırsa paylaÅŸsın, sonunda paylaşımın verdiÄŸi mutlak huzuru yaÅŸayacaktır kalbinde. Sakanın derdi paylaÅŸmaktır, her ne var ise paylaşılabilecek.
PAYLAÅžIMLARIN AZALDIÄžI BÄ°R DÜNYADA YAÅžIYORUZ
Paylaşımların her geçen gün azaldığı bir dünyada yaşıyoruz. Önceleri bütün akrabalarıyla evlerini paylaÅŸan insanlar ÅŸimdi eÅŸleri ve çocuklarıyla paylaÅŸamıyorlar. Önceden karnını zar zor doyurabilecek ve kaybederse aç kalacağı azığını paylaÅŸan insanlar ÅŸimdi koca sofralara birini çağırmaya korkuyorlar.
Önceden yoldan geçenle dertleÅŸip halleÅŸen insanlar ÅŸimdi en yakınından gizliyor kalbindekileri.
PLASTÄ°K SEVÄ°NÇLERDEN TATMÄ°N OLAMAMANIN VERDİĞİ HUZURSUZLUK
Ne maddi ne manevi varlığımızı, imkânlarımızı, sahip olduklarımızı paylaÅŸmıyoruz artık. Kendimizi vermiÅŸiz bir ÅŸeylere (iÅŸ, spor, TV vs her ne ise) gözümüz görmüyor baÅŸka hiçbir ÅŸeyi ve biz onların verdiÄŸi plastik sevinçlerden tatmin olamamanın verdiÄŸi huzursuzlukla dönüp dolaşıp yanlışın nerede olduÄŸunu arıyoruz yanı başımızda durduÄŸundan habersiz.
Hâlbuki bizim kültürümüzde maddi varlığımızın paylaÅŸtıkça çoÄŸalacağına inanırdık biz. Misafir 10 bereket getirir, birini yer dokuzunu bırakır bilirdik. Uzun süre misafir ağırlamamaktan ya da sadaka vermemekten korkardık, bereketi gider elimizdekilerin de elimizde varlığımız olduÄŸu halde tat alamayız hayattan sonra diye düÅŸünürdük.
KAYBETTÄ°KLERÄ°MÄ°ZÄ° YENÄ°DEN PAYLAÅžTIKÇA KAZANABÄ°LÄ°RÄ°Z
Sonra kimseye göstermekten korkmayacağımız kadar temiz kalplerimiz vardı bizim. Hiç tanımadığımız birisine dahi gösterebileceÄŸimiz kadar temiz. “Âlemi nasıl bilirsin? Kendim gibi” sözüne inandığımızdan herkesi kendimiz gibi bilip kimsenin kötü niyet taşıyacağından ÅŸüphelenmez, söylediÄŸimizi muhatabımızın yararına söyler, yaptığımızı muhatabımızın yararına yapardık.
Bu yüzden söylediklerimiz zaman zaman acı da olsa yaptıklarımız bazen incitici de olsa kimse darılmazdı iyi niyetle ve temiz kalple söylediÄŸimizden emin oldukları için. Ötesinde kimse kimseyi zorlamazdı birbirini sevmesi için ama her geçen gün insanların birbirine sevgisi artardı.
Åžimdi ne hediyelere seviniyor insanlar, ne güzel sözlere niçin verildiÄŸinden veya niçin söylendiÄŸinden bir türlü emin olamadıkları için. Bütün bunları söylememin amacı birilerini üzmek ya da karamsarlık yaymak deÄŸil etrafa.
Tek dileÄŸim; paylaÅŸmakla kaybettiklerimizi yine ve yalnızca paylaÅŸmakla kazanabileceÄŸimizi hatırlatmak…
Yoksa bu yazı, sakanın suyu gibi bahanem benim.
Müellif: Mehmet Dinç / Kaynak: Altınoluk Dergisi, sayı; 350
Henüz yorum yapılmamış.