Sosyal Medya

Modern zamanın hastalıklar kuşağı

Ulrich Beck’in ‘risk toplumu’ tanımı, hâl-i pürmelalimizi en iyi anlatan bilimsel terim. Bizler bir ‘risk toplumu’nun içinde doğduk, 20’nci yüzyıl bizi risklerle dolu bir gelecek tahayyülüyle büyüttü. İzlediğimiz filmler, televizyon programları, diziler, şovların hepsinde bir distopya kurgusuna ve gelecekle ilgili karamsar tablolara rastladık.



Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kafamıza taktığımız bir mesele "saÄŸlıklı olmak." Çılgınca, delice saÄŸlıklı olmak, milimetrik hesaplarla her zerremizle ilgili fikir sahibi olmak ve "iyi olduÄŸumuza" dair uzmanlardan yorum almak istiyoruz. Spor, diyet, organik beslenme… Normalin ötesinde bir "saÄŸlıklı yaÅŸam fetiÅŸizmi" almış başını gidiyor.
 
Hastalıkları tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok tanımış, bilmiÅŸ miydik? Peki, buraya nasıl geldik? Ne zaman baÅŸladı "hastalık hastası" olma sürecimiz ve saÄŸlıklı olmakla ilgili takıntımız… Bunu anlamak için kuÅŸkusuz yaÅŸadığımız çaÄŸa dair beklentilerimiz ve korkularımızın neler olduÄŸunu anlamak gerekiyor. Bunun için 21'inci yüzyılın en yaygın hastalıklarından, gelecek için öngörülen senaryolardan bahsetmek gerek… Bahsetmemiz gereken daha önemli bir husus ise bütün bunları neden bu kadar merak ettiÄŸimiz…
 
Ulrich Beck'in 'risk toplumu' tanımı, hâl-i pürmelalimizi en iyi anlatan bilimsel terim. Bizler bir 'risk toplumu'nun içinde doÄŸduk, 20'nci yüzyıl bizi risklerle dolu bir gelecek tahayyülüyle büyüttü. Ä°zlediÄŸimiz filmler, televizyon programları, diziler, ÅŸovların hepsinde bir distopya kurgusuna ve gelecekle ilgili karamsar tablolara rastladık. Milenyum yılı olan 2000'lerin bir felaketler çağı olacağı, kıyametin kopacağı gibi senaryolar durmadan kendini hatırlattı ve gündemden hiç düÅŸmedi… Salgın hastalıkların tüm dünyayı sardığı filmler, zombiler, 2012 için beklenen yok oluÅŸ senaryoları, küresel ısınma teorileri, enerji kaynaklarının tükendiÄŸi bilgisi bizleri içten içe hep bir "hastalıklar çağı"na hazırlar gibiydi.
 
Çağın vebası: Kanser
 
21'inci yüzyılın ilk çeyreÄŸinin sorunları; yoksulluk, küresel krizler ve bunlara baÄŸlı olarak ortaya çıkan hastalıklardı. Dünya Bankası'nın araÅŸtırmasına göre dünya nüfusunun yüzde 40'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yoksulluk, tüm dünyanın neredeyse yarısının boÄŸuÅŸtuÄŸu bir problemken, hastalıkların da bununla iliÅŸkili olması kaçınılmazdı tabii.
 
Bunun yanı sıra, tüm dünyayı ilgilendiren nükleer kazalar, felaketler ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan toksik maddeler de 'risk toplumu'nu endiÅŸelere sürükleyen ve ismini duymaya çok alışkın olduÄŸumuz salgın gibi yayılan pek çok hastalığın baÅŸlıca sebepleri arasındaydı. Bugün "çağın vebası" olarak isimlendirilen kanser, büyük oranda bir ÅŸekilde hayatlarımıza etki eden bu toksik maddelerle iliÅŸkilendiriliyor.
 
Yaşam tarzı hastalıkları
 
Çağın hastalıklarıyla ilgili korku ve endiÅŸeler elbette ki bununla sınırlı deÄŸil.
 
Dünya SaÄŸlık Örgütü'nün yaptığı araÅŸtırmalara göre modern hayatın adrenalin dolu temposu 21'inci yüzyıl hastalıklarının baÅŸlıca nedenlerinden bir diÄŸeri. Ruhsal ve nörolojik olarak tanımlanan bu hastalıklar, bugün anskiyete, depresyon, migren ve strese baÄŸlı baÅŸ aÄŸrısı, alerjik hastalıklar, obsesyon ve hatta henüz anne karnında annenin yaÅŸadığı stresten etkilenen çocuklarda büyük oranda görülen çocuk otizmi 21'inci yüzyılın ilk çeyreÄŸinde en çok konuÅŸtuÄŸumuz rahatsızlıkların başında geliyor.
 
Bunlara bilgisayar ve telefon başında saatleri hareketsiz geçirmeye baÄŸlı oluÅŸan duruÅŸ bozuklukları ve buna baÄŸlı oluÅŸan sırt aÄŸrıları, yine düzensiz yaÅŸama ya da strese baÄŸlı oluÅŸan uyku düzensizlikleri de eklendi. Bunu yanı sıra uzmanlar, çağın hastalığının düzensiz ve hormonlu beslenmeyle yakından iliÅŸkili olan kronik yani ömür boyu süren diyabet ve diyabete baÄŸlı obezite olacağını öngörüyor.
 
YaÅŸadığımız yeni ritüellere baÄŸlı olarak artan ve 21'inci yüzyılda adını sık sık duyuracağı öngörülen bir diÄŸer hastalık ise kalp krizi. Özellikle aniden, çok yoÄŸun tempoda spora baÅŸlamak, 30 yaÅŸ altı için, genetik faktörler de etkinse, kalp krizi riskini oldukça artıyor. Bunun dışında yine beslenmeye baÄŸlı geliÅŸen damar tıkanıklıklarının bir sonucu olarak yine kalp krizi göz kırpıyor. Bu hastalıkların her biri, yaÅŸadığımız düzenin kendisinin bir hastalık sebebi olduÄŸu gerçeÄŸiyle bizleri yüzleÅŸtiriyor.
 
Virüsler ve biyolojik silah teorisi
 
Ä°nsandaki hastalık korkusunu ve bu korkudan beslenen medikal sektörü sürekli ayakta tutan bir diÄŸer alan ise zaman zaman birdenbire patlak veren virüsler. 21'inci yüzyılın ilerleyen yıllarında insanlığı ne gibi virüslerin beklediÄŸi de büyük bir merak konusu. Her geçen yıl, bildiÄŸimiz virüslere bir yenisi ekleniyor… H1N1, Sars, Ebola derken geçtiÄŸimiz günlerde bilgi daÄŸarcığımıza yeni bir virüs daha eklendi. Adı Corona…
 
Çin'in Vuhan kentinde bir balık pazarında çıktığı düÅŸünülen bu virüs, bugüne kadar 271 kiÅŸide görüldü, 17 kiÅŸinin ise yaÅŸamını yitirmesine sebep oldu. Çin dışında Güney Kore, Japonya ve Tayland'da da tespit edilen Corona virüsü 2002 ve 2003'te yüzlerce kiÅŸinin ölümüne yol açan ÅŸiddetli akut solunum yolu sendromu (SARS) salgınını hatırlattığı için bütün dünya alarma geçmiÅŸ durumda.
 
H1N1, Ebola, Sars derken, tüm bunları daha politik yorumlayan ve adına komplo teorisi dediÄŸimiz düÅŸünceleri bilimsel olarak inceleyen bilim insanları da mevcut. Bu alanlarda adı sıkça geçen iddialardan biri ise biyolojik silahlar. Bu komplo teorilerine göre her yıl bir yenisini duyduÄŸumuz virüslerin ve salgın hastalıkların pek çoÄŸunun ardında biyolojik silahlar ve biyolojik savaÅŸlar olabilir. Çağımızın ilerleyen yıllarında, ÅŸimdilik komplo teorisi olarak kalan bu söylentiler ne kadar doÄŸrulanır, yaÅŸayıp göreceÄŸiz.
 
Hafızanın zamana yenik düÅŸmesi: Alzheimer
 
YaÅŸlanmanın kaçınılmazlarından biri olarak 21'inci yüzyılda karşımıza çıkan hastalık ise Alzheimer… Uzmanlara göre yakın gelecekte daha çok yaÅŸayacakları için insanların alzheimer gibi hastalıklara daha sık yakalanacağı sonucu ortaya çıkıyor. Halk dilinde bunama olarak bilinen Alzheimer zihin iÅŸlevlerinde kaybı niteleyen bir kelime ve aslında bunamanın bir türü. Burada önemli olan nokta bu hastalığın normal bir zihinsel geliÅŸme sonrasında bu iÅŸlevlerin kaybıyla ortaya çıkması.
 
Alzheimer yeni bir hastalık olmasa da araÅŸtırmalara göre artış gösteriyor çünkü Alzheimer ile ilgili en önemli unsur yaÅŸ faktörü. YaÅŸlanma durdurulamadığı için bu hastalık kaçınılmaz oluyor. Günümüzde tüm dünyada hastalığın en hızlı arttığı yaÅŸ grubunu 65 yaÅŸ ve üstü oluÅŸturuyor. Alzheimer hastalığı 65 yaÅŸ üstü 100 kiÅŸiden 8'inde görülüyor. Günümüzde Türkiye'de de 300 bin civarında Alzheimer hastası olduÄŸu düÅŸünülüyor.
 
Uzmanlar, Alzheimer'in tüm dünyada 30-40 yıl sonra en önemli saÄŸlık sorunu olacağını vurguluyor. Yapılan gen terapisi ya da kök hücre tedavisi araÅŸtırmalarından yola çıkan uzmanlar bir asır sonra Alzheimer, kanser gibi yüzyılın çaresiz hastalıklarının da ortadan kalkacağını öngörse de, bu hastalık 21'inci yüzyıl boyunca epey konuÅŸulacak gibi görünüyor.
 
Son "trend" hastalık: Yaşlılık
 
1900'lerin baÅŸlarında ortalama yaÅŸam süresi 45'lerdeyken, bu oran günümüzde geliÅŸmiÅŸ ülkeler bazında 80'leri bulmuÅŸ durumda. Toplumsal saÄŸlık bilincinin ve koruyucu hizmetlerin artması bunun en büyük sebebi… Peki, ÅŸimdi ne olacak? Ömrümüz uzadı ama uzayan ömrümüzde bizi neler bekliyor acaba? DoÄŸru tahmin: YaÅŸlılık…
 
Ä°lerleyen ömür, aslında aynı zamanda yaÅŸlılık süresinin artması anlamına geliyor… Artık yaÅŸlanmanın getirdiÄŸi rahatsızlıkların dönemi… Ancak bir sorun var: YaÅŸlanmak istemiyoruz… YaÅŸlılık yaşı eskiden 40 ve üzeri kabul edilirken, bugün 70'lerine dayanmayan biri henüz yetiÅŸkinlik döneminde kabul ediliyor ve yaÅŸlı kategorisine alınmıyor. YaÅŸlanmayı geciktirmek için elimizden geleni yapıyor, yaÅŸlanmaktan ölesiye korkuyoruz.
 
Uzmanlara göre, yaÅŸlanma korkusu ilerleyen zamanlarda öyle boyutlara ulaÅŸacak ki, yaÅŸlanmanın kendisi bir hastalık olarak görülmeye baÅŸlanacak. Buradan anlaşılıyor ki, 21'inci yüzyılda kendimize bir hastalık olarak dert edineceÄŸimiz önemli mesele "yaÅŸlılık" ve yaÅŸlılığa baÄŸlı meydana gelen "fiziksel problemler" olacak gibi. Görünen o ki, 21'inci yüzyılın ilerleyen yıllarında yaÅŸlanma karşıtlığı daha da büyük bir "saÄŸlık pazarı"na dönüÅŸecek…
 
Hastalık hastalığı, ilaç müptelalığı: Hipokondriyazis
 
Tüm bu yükselen hastalık ve virüs trendleri ise Beck'in 'risk toplumu' teorisini doÄŸrular nitelikte. Bu durum ise bütün bir insanlığı topyekûn büyük bir hastalık ve ölüm korkusuyla dolduruyor. Böylece içinde yaÅŸadığımız yüzyılda, hastalığın tedavisinden daha çok, saÄŸlıklı hâlin korunması önem kazanıyor. Her an kontrol edilebilir bir saÄŸlık için "check-up" kültürü yaygınlık kazanıyor, hatta çoÄŸu insan için bu bir statü göstergesi hâline bile gelmiÅŸ durumda… Bu durum saÄŸlığın kapitalist bir pazara dönüÅŸtüÄŸünün en belirgin örneÄŸi…
 
Hasta olmadığı hâlde doktora giden, kendinde hastalık arayan insan sayısı günden güne artıyor. Bu durum ortaya "hastalık paranoyalı bir toplum" çıkarıyor ve sürekli saÄŸlıklı ve normal olmak isteyen insanlar üzerinden büyük bir sektör iÅŸliyor. Nitekim 2020'ye ulaÅŸtığımız ÅŸu günlerde geriye dönüp baktığımızda, kelimenin tam anlamıyla delirdiÄŸimizi görebiliriz.
 
YaÅŸlanmaktan, hastalanmaktan daha da ötesinde ölmekten ölesiye korkar olduk. Bu öyle bir seviyeye ulaÅŸtı ki, bu korkunun kendisi bir hastalık olarak bile tanımlandı: "Hastalık hastalığı", tıp diliyle "hipokondriyazis". Bu kiÅŸiler, tıbben bir rahatsızlığı olmadığı hâlde doktorlara güvenmiyor ve inatla kendinde bir hastalık olduÄŸuna inanıyor. Bu nedenle o doktordan bu doktora koÅŸan hipokondriyazisliler, nihayetinde psikiyatri kliniÄŸine yönlendirildiklerinde de durumu kabullenmemekte direniyor… SaÄŸlığın bir takıntıya dönüÅŸtüÄŸü çağımızın ilerleyen günlerinde bu hastalığa yakalananların artması iÅŸten bile deÄŸil…
 
Distopik hastalıklar çağı
 
Bunların yanı sıra bugün ne kadar bilim kurgu filmlerine aitmiÅŸ gibi görünse de teknolojinin hayatların ayrılmaz bir parçası hâline gelmesiyle birlikte bedensel fonksiyonlar ve psikoloji üzerinde de çeÅŸitli deÄŸiÅŸimler, buna baÄŸlı olarak "ürkütücü" görünen hastalıklar öngörenler de var…
 
ÖrneÄŸin sanal gerçeklik bağımlılığı ve buna baÄŸlı olarak ortaya çıkan "dissosiyatif gerçeklik bozukluÄŸu". Bu hastalık teknolojiyle birlikte artık gündelik hayatın bir parçası hâline gelen artırılmış gerçeklik uygulamalarının kiÅŸilerin gerçeklik algıları üzerindeki etkisiyle ortaya çıkacak. DüÅŸünün, uzakta olan sevdikleriniz ile artırılmış gerçeklik uygulamaları ile ileride dip dibe olabileceksiniz, hatta tanımadıklarınızla bile. Bu durum reel düzlemle sanal arasındaki ayrımın muÄŸlaklaÅŸmasını ve kimlik bellek, algı ve çevre ile ilgili duyumları gibi bir bütün halinde çalışan sistemlerin bozulmasını getirebilir.
 
Bunun yanı sıra, teknolojinin tıp alanında yaptığı devrimler, yeni hastalıkların önünü açabilir. Bu konudaki öngörülerden biri hasar gören organın yerine geliÅŸtirilen mekanik organın nakledilmesi sonucu insan vücudunun bu makinelere karşı gösterebileceÄŸi reaksiyonlar. Bu reaksiyonlar, sinir sistemi uyumsuzluÄŸu ya da kan zehirlenmeleri olabilir. Tıpta geliÅŸen bir diÄŸer alan ise nanoteknoloji… Ancak pek çok alanda olduÄŸu gibi bu alanda da ilerde yapılan yanlış uygulamaların çeÅŸitli hastalıklara hatta insan üzerinde DNA deÄŸiÅŸimlerine bile sebep olabileceÄŸi düÅŸünülüyor.
 
 
Müellif: Nazlı Nur Baykan / Kaynak: Lacivert Dergi-Sayı:65

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.