Sosyal Medya

Batıdaki müslüman toplum yol ayrımında

Almanya’da Müslüman nüfusun on yıllardır sindirilmesine ve ötekileştirilmesine bütün dünya şahit oldu. Önceleri ara ara gerçekleşen ve Müslümanların varlığına kasteden vahşi saldırılar, şimdi neredeyse vakayı adiye haline gelmiş gibi gözüküyor.



Ä°kinci Dünya Savaşı’nda baÅŸta Yahudiler olmak üzere Romanları, sosyalist ve komünistleri, yaÅŸlı ve bakıma muhtaç özürlüleri, kısaca milyonlarca insanı vahÅŸice katleden Alman elitlerinin torunları, ÅŸimdilerde Müslümanları “sorunsallaÅŸtırıyor”. Almanya’da üç milyonu aÅŸkın Müslüman nüfusun on yıllardır sindirilmesine ve ötekileÅŸtirilmesine bütün dünya ÅŸahit oldu. Önceleri ara ara gerçekleÅŸen ve Müslümanların varlığına kasteden vahÅŸi saldırılar, içinde bulunduÄŸumuz zaman diliminde neredeyse vakayı adiye haline gelmiÅŸ gibi gözüküyor. Henüz Yahudilere yapılan örgütlü katliam gibi bir vaka söz konusu olmasa da, Batılı ülkelerde yaÅŸayan sıradan bir Müslüman, benzer bir sonla karşılaÅŸmayacağından artık emin olamıyor. Son dönemde özelde Almanya’da, genelde Batılı ülkelerde yaÅŸayan Müslümanlar, günün birinde camilerinde taranarak öldürülebileceklerini, ev ve iÅŸyerlerinin her an molotof kokteylleriyle yakılabileceÄŸini, sokakta yürürken öldüresiye dövülebileceklerini düÅŸünür hale geldiler. Müslümanlar bu duruma bir çare arıyorlar.
 
Müslümanların Ä°slamofobi karşısında çözüm arayışı
 
Almanya ve diÄŸer Batılı ülkelerde yaÅŸayan Müslümanlar, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra hedef haline getirilmelerinin önüne geçmek için, uzun süredir uygun bir strateji arıyorlar. Åžu ana kadar Müslümanların ekseriyeti tarafından kabul gören herhangi bir stratejinin var olduÄŸunu söylemek imkânsız. Almanya’nın Hanau kentinde meydana gelen Ä°slamofobi motivasyonlu ırkçı terör saldırısının ardından, Müslümanların bu konudaki kafa karışıklığı açıkça görülmeye baÅŸlandı. Kimi Müslümanlar her ne olursa olsun yaÅŸadıkları ülkenin elitleriyle iyi geçinmenin bir çözüm olabileceÄŸi görüÅŸünü savunurken, kimileri henüz kısık da olsa seslerini yükseltmenin bir çare olabileceÄŸini düÅŸünüyor.
 
Bu noktada bazı Müslümanlar, karşılaÅŸtıkları sorunları bertaraf edebilmek için, anavatanları olan ülkelerden müdahil olmalarını isterken diÄŸerleri buna tamamen karşı çıkarak sorunu yaÅŸadıkları ülkelerin elitleriyle uzlaÅŸma yoluyla çözmeye odaklanıyor.
 
Müslümanların temel stratejisi ne olmalı?
 
En son söylenmesi gerekeni en baÅŸta ifade edecek olursak, özelde Almanya’da, genelde Batılı ülkelerde yaÅŸayan Müslümanların izlemesi gereken en temel strateji, kendilerine yaÅŸatılan ikinci ve hatta üçüncü sınıf insan muamelesine itiraz etmek olmalı. Bilhassa Almanya örneÄŸinde gözlemlediÄŸimiz üzere, Müslümanlara yönelik ayrımcılıkların geçtiÄŸimiz yüzyılın otuzlu yıllarında Yahudilere uygulanan “ötekileÅŸtirme” siyasetine benzemeye baÅŸladığını söylemek yanıltıcı olmaz. Bu minvalde tarihi olayları iyi irdelersek, ÅŸu andaki mevcut “ötekileÅŸtiren” söylem ve uygulamalara örgütlü bir itiraz yapılmadığı sürece, ileride örgütlü bir vahÅŸetle karşı karşıya kalınabileceÄŸini kavramamız mümkün olur.
 
Söz konusu örgütlü itiraz, aynı zamanda Türkiye kökenli bir Alman vatandaşının dile getirmiÅŸ olduÄŸu “GeleceÄŸimiz için tek ÅŸansımız Türkiye’nin güçlü olmasıdır!” yargısının da ete kemiÄŸe bürünmesine temelden katkı saÄŸlayacak bir tutum olacaktır. Yine bu stratejinin getirileri arasında sayabileceÄŸimiz ve son yıllarda Avrupa Müslümanlarına, özellikle Türklere yönelik dillendirilen “Ülkenizin gündemini buraya taşımayın!” sahte argümanına da iyi bir cevap teÅŸkil edecektir.
 
Zaten sosyal hayatın doÄŸası da aslında Avrupalı Türklerin yaÅŸadıkları ülkedeki sorunları öncelemelerini gerektirir. Bununla beraber, özellikle Türkiyeli Müslümanların ülkeleriyle olan derin baÄŸları ve bir gün mutlaka anavatana geri dönüleceÄŸi ÅŸeklindeki anlayışları nedeniyle, bir türlü içinde bulunulan ülkeye ve sorunlarına odaklanılamadığı da bir gerçek. Bu durum hem belli bir zamana kadar hem de yaÅŸanılan ülkeye özgü sorunlara ilgi duymama nedeniyle kısmen kabul edilebilirdi. Bununla birlikte, yaklaşık son yirmi senedir geri dönüÅŸ mitinin geçerliliÄŸini yitirdiÄŸinin anlaşıldığı ortada. Almanya’da Müslümanlara karşı yapısal kökenleri bulunan ötekileÅŸtirmenin boyutlarının kimliÄŸin, kültürün sorgulanmasından, artık manevi ve hatta maddi varlığın sorgulanması aÅŸamasına geçmiÅŸ olduÄŸunun apaçık görüldüÄŸü bu zaman diliminde, bu pasif tavır kabul edilemez.
 
Batılı ülke Müslümanlarının doÄŸal müttefiki: Türkiye
 
Almanya’daki ve tabii diÄŸer Batılı ülkelerdeki Müslümanlar, otuzlu ve kırklı yıllarda Yahudilerin başına gelenlerin kendi baÅŸlarına da gelmesini istemiyorlarsa, o dönem Yahudilerin sahip olmadığı en deÄŸerli ÅŸeyin, kendilerine sahip çıkacak bir devlet olduÄŸunu bilmeliler. Bu ülke, hepimizin bildiÄŸi gibi Türkiye’den baÅŸkası deÄŸil. Bununla birlikte, uluslararası iliÅŸkilerden bildiÄŸimiz gibi, Türkiye’nin elinin güçlü olması ve dolayısıyla Batılı Müslümanlara destek olabilmesi için, Türkiye’ye baÅŸta Almanya olmak üzere Batılı ülkeler tarafından baskı uygulanmasını engellenmenin yolları aranmalı. Bu noktada Türkiye ev ödevini hakkıyla yerine getirerek güç biriktirmeye çalışıyor. Batıda yaÅŸayan Müslümanlar da kendi yaÅŸadıkları ülkelerde karşılaÅŸtıkları sorunları, kendilerine yönelik ayrımcılıkları gündeme getirmenin de ötesinde, toplumun diÄŸer kesimleriyle eÅŸit haklar talep etme yoluna girerek Batılı elitlere baskı yapmalılar. Müslümanların uygulamaları elzem olan bu görev vesilesiyle Batılı ülkeler enerji ve zamanlarını ülke içine teksif etmek zorunda kalacaklar ve dolayısıyla bu dışarıya/Türkiye’ye baskı yapacak yeterli enerji ve zamanı kendilerinde bulamayacaklardır. Nitekim son saldırıda da bir kez daha gördük ki Almanya kendisine yönelik bir baskı aracı olarak kullanılacağını düÅŸündüÄŸü Ä°slamofobi veya “Müslüman karşıtı ırkçılık” kavramına tahammül edememekte. Bu çerçevede, Alman elitleri, ülkelerindeki Müslümanları aktif ÅŸekilde koruyacak tedbirleri almaya bir türlü yanaÅŸmadıkları gibi, söylem düzeyinde bile, saldırıları yabancı düÅŸmanlığı ve ırkçılık kavramlarının altında tanımlamaya çalışarak saldırılanların kimliklerini görmezden gelmekte. Alman devleti nezdinde, Müslümanlara yapılan saldırılar, bir türlü Yahudilere yönelik saldırılar seviyesinde deÄŸerlendirilmeyi hak etmiyor.
 
EÄŸer Batılı ülkelerde yaÅŸayan Müslümanlar kendi yaÅŸamlarının deÄŸerini kendileri belirlemek istiyorlarsa, ülke halklarının hak ve ödevlerde mutlak eÅŸitliÄŸe sahip olmaları gerektiÄŸi talebiyle, güçlü bir duruÅŸ sergilemeliler. Bu talep Müslümanlardan gelmedikçe, elitler, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün gerçekleÅŸtirdiÄŸi cinayetlerde ve dava sürecinde çok defa gördüÄŸümüz gibi, göstermelik adımlarla Müslümanları yatıştırmaya çalışacak ve maalesef Hanau da Müslüman düÅŸmanlığının artık Müslüman varlığını tehdit etme aÅŸamasına ulaÅŸtığını gösteren son vaka olmayacak.
 
 
Müellif: Kazım Keskin / (Sakarya Üniversitesi ÖÄŸretim Üyesi) Kayna: Anadolu Ajansı-Analiz

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.