Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Bir kitap: Sünnet’in Güncelleştirilmesi üzerine...

Hadis profesörü ve düşünce insanı Mustafa Ertürk’ün Sünnet’in Güncelleştirilmesi – Nebevî Sünnetin Dinamizmi: Tecdid ve Sünnet İhdası başlıklı önemli kitabını yeni okuyabildim.



Kitapta özetle, dinî ve dünyevi alanlarda bireyin ve toplumun yararına olacak yeni kurallar, kararlar, uygulamalar üretmenin (ihdas) dinen mümkün ve meÅŸru olduÄŸu anlatılmakta, buna tarihten örnekler verilmektedir. Ertürk’ün ihdas’ın meÅŸruiyetine delil olarak deÄŸerlendiÄŸi iki hadisten biri, kendisinin “tecdid hadisi” dediÄŸi, “Allah her yüzyılın başında bu ümmete, kendileri için dinlerinde yenileme yapacak (yüceddidü lehâ dînehâ) birini gönderir” anlamındaki metindir. 
 
Ancak, ilk olarak hicrî III. asrın sonlarına ait bir eserde (Ebû Dâvûd’un Sünen’inde) yer alan bu hadis -anlayabildiÄŸim kadarıyla- müteakip zamanlarda -bazı tikel örnekler dışında- sistematik bir yenilik zihniyeti ve hareketi üretmemiÅŸ; aksine, bozulduÄŸu düÅŸünülen eski “sünnetler”i tekrar yerine oturtma, böylece geleneÄŸi koruma amacı için deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Nitekim, sonraları III./IX. asrın müceddidi kabul edilen Ä°mam Åžâfiî, -yenilikçilik ÅŸöyle dursun- koyu muhafazakârlığın ilk ve en etkili temsilcisidir. “Ä°kinci bin yılın müceddidi” diye tanınan Ä°mam Rabbânî de öyledir. Her ikisi de müceddid sayılmalarını, “yeni sünnetler ihdası”na karşı mücadele açmalarına borçludurlar. 
 
***
Zannımca, Sünnî gelenekten yola çıkılırsa yukarıdaki müceddid hadisinden, gerçekten “yenilikçilik” manasıyla “tecdid” deÄŸil, klasik düÅŸüncedeki muhtevasıyla “müceddidlik” anlamı çıkar. Bu iki kelime (tecdid ve müceddidlik) aynı kökten gelseler ve sözlük anlamları aynı olsa da kültürel anlamlarının farklı, hatta zıt olduÄŸu kanaatindeyim. OlaÄŸanüstü ilmî birikim sahibi Celaleddin es-Süyûtî bu tezimiz için iyi bir örnektir. TDV Ä°slam ,Ansiklopedisi’ndeki “Tecdid” maddesini yazan deÄŸerli bilim insanı Tahsin Görgün’ün kaydettiÄŸine göre Süyûtî, kendisinin “müceddidlikle ‘meb‘ûs (gönderilmiÅŸ!) olması’ ümidini dile getirmektedir.” Onun “müceddidlik”ten ne anladığını görmek için el-Hasâisu’l-Kubrâ adlı eserine (Beyrut ts.) bakmak yeterlidir. Eserin bazı baÅŸlıklarında ve aktarılan bazı rivayetlerde (mesela I, 116-122) -Yüce Kur’an’ın ahlak ve haya numunesi olarak gösterdiÄŸi- aziz Peygamberimize öyle özellikler isnat edilir ki, okurken yüzünüz kızarır, mideniz bulanır. Gerekçe açık: “Rivayetlerde öyle söyleniyor.” Böyle bir anlayıştan “yeni sünnetler ihdası” beklenebilir mi?
 
***
Hasılı, sırf Peygamberimizden asırlar sonra ona, “Allah her yüzyılın başında bir müceddid gönderir” mealinde bir söz nispet edildi diye, neredeyse bütün okumuÅŸlarımız 1100 senedir nelere kafa yormuÅŸlar!  
 
 Her asırda sadece bir müceddid mi gelecek, birden fazla mı gelecek?
 
 Ulemadan mı, tasavvufçulardan mı, yoksa siyasetçilerden mi çıkacak?
 
 Müceddid her asrın başında mı, bitiminde mi gelecek?
 
 Ä°slam dünyasının bir bölgesine mi, tamamına mı gelecek?
 
 Bütün iÅŸleri mi düzeltecek, bazılarını mı?
 
  Åžu özellikte mi olacak, bu özellikte mi?
 
 Åžia’dan mı çıkacak, Ehl-i Sünnet’ten mi? 
 
  Åžia’dan çıkarsa müceddid olarak tanımalı mıyız?
 
 GeçmiÅŸte hangi müceddidler gelmiÅŸti?
 
 Åžu asrın müceddidi falan mıydı, filan mıydı?...
 
Eski kültürlerde böyle ÅŸeyler vardı. Mesela Hıristiyan dünya 1500 sene “Ha geldi, ha gelecek” diye Mesih bekledi; “Ha koptu, ha kopacak” diye kıyamet bekledi. Bizde ise III. asından beri ulemasından tarikatçısına, ilâhiyatçısına, gelenekçisine, Selefîsine kadar neredeyse herkes yukarıdaki sorulara cevap aradı durdu; kendisinin yapması gerekenleri müceddidden, evliyadan bekledi. Bugün artık, “Peygamberimiz böyle bir söz söylediyse bile, biz kendi çocuklarımızın her birini birer müceddid yapalım; yani dinî, ahlâkî, bilimsel ve maddî alanlarda gerçekten yenileÅŸtirici, dönüÅŸtürücü, geliÅŸtirici olarak yetiÅŸtirelim” diyen seslere, eÄŸitimcilere, din âlimlerine ihtiyacımız var. 
 
 
Mustafa ÇaÄŸrıcı / Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.