Sosyal Medya

Yasin Aktay: Avrupa modernleşmeyle daha da Hıristiyanlaştı

Bilakis Cumhuriyetin ilk döneminde Kur’an tercümelerinden bile beklenen şey, Kur’an’ın mesajının iletilmesi değil, aksine batıl-hurafe olduğu vehmedilen içeriğinin kitlelerce de görülüp, bunun etkisiyle dinin otoritesinin yıkılmasıydı.



Türkiye’de modern dönemde Kur’an’ın daha fazla okunuyor olduÄŸunu söylemek modernleÅŸmeye bir güzelleme olarak alınmamalı elbet. 
 
ModernleÅŸmeyle birlikte Kur’an’ın daha fazla okunması, genel olarak kitabın, kitabi kültürün, matbaanın, eÄŸitimin yaygınlaÅŸması ve örgünleÅŸmesiyle alakalı bir durum. Bu durum aslında dinsel algılarımıza da, Kitabın kitlelerce özümsenmesine de, dini kültürümüzün niteliÄŸinin deÄŸiÅŸmesine de doÄŸrudan etkide bulunan bir geliÅŸme olmuÅŸtur.
 
ModernleÅŸme hakkında veryansın etmeden önce, modernleÅŸme ile birlikte bizden neyin yitip gittiÄŸine takılıp gitmeden önce bu yeni dönemin insanlara ne tür imkanlar ve fırsatlar getirdiÄŸini de kaydetmek hem insaf gereÄŸi, hem de bu dönemin ruhuna uygun diller geliÅŸtirebilmek açısından çok önemlidir.
 
Matbaanın geliÅŸmesi, hele örgün ve yaygın eÄŸitimin geliÅŸmesi oranında Kur’an’a ve temel dini kaynaklara eriÅŸim de herkesi için alabildiÄŸine kolaylaÅŸmıştır. Bunun elbette dini otorite kurumlarına da, algılarına da doÄŸrudan etkisi olacaktır. Hiç kimsenin hocanın öÄŸrettiÄŸinden baÅŸka bir malumatının olmadığı bir ortamda Hocanın otoritesinin bu dönemde aynı ÅŸekilde devam etmesini beklemeyeceÄŸimiz gibi, bu durum hocanın vaazının kalitesine de kaçınılmaz olarak yansıyacaktır.
 
O yüzden genel olarak Cumhuriyet dönemine de denk gelen bu geliÅŸmeler içinde Kur’an eÄŸitimi, öÄŸretimi ve hatta bilincinin daha fazla geliÅŸmiÅŸ olduÄŸunu söylemek bu konuyu Cumhuriyetin politikasına ve iradesine baÄŸlamak anlamına gelmiyor. Daha önce de söyledik, bilakis Cumhuriyetin ilk döneminde Kur’an tercümelerinden bile beklenen ÅŸey, Kur’an’ın mesajının iletilmesi deÄŸil, aksine batıl-hurafe olduÄŸu vehmedilen içeriÄŸinin kitlelerce de görülüp, bunun etkisiyle dinin otoritesinin yıkılmasıydı.
 
Tabii ki beklenen ve arzulanan ÅŸeyin tam aksi oldu. Kur’an okundukça insanlar içeriÄŸine daha fazla inandılar, daha fazla baÄŸlandılar ve gereÄŸini yerine getirmeye daha fazla azmettiler.
 
Bu, açıkça eylemin hesaplanmayan, hedeflenmeyen ve istenmeyen sonucuydu. Kur’an’ın kitlelerce daha fazla okunması dini otoritenin mahiyetini de deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve hoca otoritesi yerine kitabın otoritesini öne çıkarmış ve bunun takibinde herkesi yetkili kılan sürecin önünü açmıştır. Bunun bizi nereye getirdiÄŸi ortada. Mevcut durumda sekülerleÅŸmenin izlerini daha fazla görenlere geriye doÄŸru süreci takip etmeyi öneririm, ama bu önerimde çok iyimser olamıyorum çünkü bu konuda gerçekten tarihi okuma konusunda ayaklarımızı yerden kesen bazı duygularımız devreye giriyor. PeÅŸin peÅŸin geçmiÅŸi kutsayan bir yaklaşım, mesela, her ÅŸeyin kötüye gittiÄŸine dair bir algıyı sorgulanmaksızın bütün okumalarımızın direksiyonuna yerleÅŸtiriyor.
 
Aslına bakarsanız bu konuda bizim yaÅŸadığımız süreç Batı’dakinden de çok farklı deÄŸil. Mesela Batı’da sekülerleÅŸmenin modernleÅŸmeyle birlikte zirvesine ulaÅŸmış olduÄŸu ve dini otoritenin azalmış olduÄŸu konusunda neredeyse sorgulanmayan bir ezber vardır. Oysa bu tez son zamanlarda özellikle ünlü sosyologlar Peter Berger ve Thomas Luckman’ın sarsıcı araÅŸtırmaları ve tezleriyle neredeyse tersyüz edilmiÅŸtir.
 
Avrupa örneÄŸinde yapmış oldukları araÅŸtırmalarda Berger ve LuckmannHıristiyanlığın asıl altın çağını modern dönemde yaÅŸadığını bile söylerler. DinselliÄŸin daha hakim olduÄŸu varsayılan OrtaçaÄŸda özellikle kırsal alanda geçerli olan dinsellik, sınırları ve söylemleri belirsiz bir paganizmden ibarettir. Orada gerçek anlamda Hıristiyanlığı arayın ki bulasınız ki varolan Hıristiyanlığın içeriÄŸi de paganizmden farksızdır.
 
Evet cahil, Ä°ncil’i bilmeyen, okuma imkanı olmayan köylüler üzerinde Hıristiyan rahiplerin derebeylerin etkisiyle kurmuÅŸ oldukları ve sürdürdükleri sorgulanamayan bir otoriteleri vardır. Ama o rahiplerin bu otoriteyi köylülerin bilinçli, bilgili ve bireysel deÄŸerlendirmeleriyle, iradeleriyle tercih edebilecekleri bir dindarlığa tahvil etmeye izin vermeleri sözkonusu deÄŸildi.
 
Açıkçası, Kilise kendi dini-teolojik yaklaşımını köylü kitlelere aktarmak gibi bir telaÅŸ taşımıyordu. Kitlelerin itaat etmeleri yetiyordu ve bu itaat karşısında kilisenin vermiÅŸ olduÄŸu bir ontolojik güvenlik garantisi oluyordu. Bu güvenlik en basitinden cennette arsaydı, cennet kapısının anahtarıydı ve bu alışveriÅŸte Spinoza’nın yakıştırmasıyla kurnaz köylü Tanrı’yı aldatarak karlı çıktığını bile düÅŸünebiliyordu.
 
Aslında ünlü Alman sosyolog Max Weber dindarlık adına Avrupa köylülüÄŸüne yapılan güzellemelere çok daha önceden itiraz etmiÅŸti. Ona göre “dindar köylü” imajı, kırsal geçmiÅŸini idealize eden Avrupa romantizminin basit bir kurgusudur. Hem köylüler hem de ilkel toplumlar, dinin saÄŸladığı büyüye, yalnızca iyi mahsuller veya saÄŸlıklı evlatlar gibi ampirik amaçlarla baÅŸvururlar (Bryan S. Turner, Max Weber ve Ä°slam, Vadi Y. s. 191).
 
Dolayısıyla kentleÅŸmeyle birlikte daha fazla geliÅŸme imkanı bulan Kilise örgütlenmeleriyle birlikte dinselliÄŸin daha kitabi formları devreye girmiÅŸ ve en azından dinin daha saÄŸlıklı bir anlamı ve ifadesi bu düzeyde daha fazla yaygınlaÅŸma imkanı bulabilmiÅŸtir. Burada da Ä°ncil ve diÄŸer kutsal metinler daha fazla okunmuÅŸ, bunlarla ilgili daha saÄŸlıklı edebiyat daha eÅŸitlikçi ve katılımcı bir alana kavuÅŸmuÅŸtur. O yüzden bugün Avrupa’da da sekülerleÅŸme iddialarının aksine Hıristiyanlığın geçmiÅŸe nazaran çok daha güçlü olduÄŸunu söylüyor sosyologlar.
 
Bu biraz ezberleri bozan bir okuma tabii, ama bir de buradan okumakta fayda var.
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.