Özel / Analiz Haber
Müslüman toplumlardaki kitlesel uyutulma
Follow @dusuncemektebi2
Bugün bizler İslâm dünyası toplumları olarak bu uyku/uyuşukluk durumundan uyanmalı ve kendimize gelmeliyiz. Anlamlı ve kavi bir benlik/kendilik inşa edebilmeliyiz…
“Gerçekler acıdır, acıtır…”
Bugün içinde yaÅŸadığımız süreçte Ä°slâm dünyası olarak tam bir varoluÅŸsal kriz içerisindeyiz. Bizi biz yapan temel umdelerden -ne yazık ki- bile isteye, göz göre uzaklaÅŸtık, uzaklaşıyoruz. Özellikle zihin dünyamız büyük bir travma hali yaşıyor. DüÅŸünme/sorgulama/fehmetme gibi bize inancımız tarafından bizzat emredilen kavramlardan çok ama çok uzağız hatta bu kavramlar bize yabancı gelmeye baÅŸladı. Her ÅŸey bir “oldu-bitti” haliyle olaÄŸandışı bir sürece doÄŸru akıyor. Bilincimiz bizimle deÄŸil, bizden baÅŸka her yerde her ÅŸeyde. Hayatlarımız/düÅŸünce dünyamız kör ve kötü bir taklidin basit bir dışavurumu sadece. “Evet, bu da bizimdir; kaynağı/menÅŸei bizdendir.” diyebileceÄŸimiz neredeyse hiçbir ÅŸey yok. Çünkü -maalesef- ortada “biz” diyebileceÄŸimiz bir irade bile yok! Dağılmış, yıkılmış, Peygamber aleyhisselamın deyimiyle “sel suları üzerindeki çerçöp” bir topluluktan öte bir eser bir ziya yok bizden geriye.
Bir kere bütün bir benliÄŸimiz topyekûn iÅŸgal ve hatta iÄŸfal altında. Çok büyük bir sosyal/kültürel/fikirsel/zihinsel bombardıman altındayız. Üstelik bunlara karşı tam bir savunmasızlık içindeyiz. Neoliberal/Seküler/Kapitalist/Siyonist sistemin zihinsel/fikirsel/kültürel/konjonktürel baskısı ve iÅŸgali altındayız. Ä°nançlarımız keza bir folklor statüsünden öteye gidemiyor. Fikirlerimiz/düÅŸünce dünyamız herhangi bir alanda meÅŸruiyet zemini bulamıyor. Daha kötüsü hem düÅŸünce/fikir üretiminden haberimiz yok ve böyle bir çabamız da yok hem de bu olan bitenden özellikle de bu evrensel baskıdan zerrece haberdar da deÄŸiliz. Topyekûn bir uyku ve hatta teslimiyet hali bizimkisi, kronik bir vurdumduymazlık sendromu. Ne yazık ki bu durum patolojik bir hal de almaya baÅŸladı. Hastalıklarımız sınır tanımıyor. Bizi sarmalayan bu öldürücü virüs her geçen gün bir parçamızı daha etkisiz/tepkisiz hale getirmeye and içmiÅŸ gibi. Üzücü durum ise buna karşı herhangi bir önleyici edimimiz/bağışıklığımız yok.
Ä°ÅŸ bu ahval içinde bizim ilgi duyduklarımız dünyevî ihtiraslardan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil ne yazık ki. BirçoÄŸumuzun en büyük hatta tek düÅŸüncesi/gayesi mal biriktirme/aşırı ve sonu gelmez kazanç hırsı/makam – mevki/ÅŸan – ÅŸöhret ve hatta ÅŸehvet hırsından gayrı bir ÅŸey deÄŸil. Özellikle bu durum son zamanlarda kendisine “Ä°slâmcıyım” diyen ya da umumi olarak “muhafazakâr” bilinen kitle içersinde de derin bir yara hali almaya baÅŸladı. Hele ki “dindar nesil yetiÅŸtireceÄŸiz” diyen ve bu ÅŸiarla yola çıkan siyasî akımın ileri gelenlerinin bugün geldiÄŸimiz noktada herkesten daha çok ve acımasızca “dünyevîleÅŸmesi” ironik ve hatta trajikomik bir tabloyu beraberinde getirdi. ÖzeleÅŸtiri kavramı iÅŸlemez hale getirildi hatta suç sayılacak kerteye getirildi. Bunu göze alabilenler neredeyse “hainlikle” suçlanır hale geldi. Bunun temel nedeni istiÅŸare geleneÄŸimizin felce uÄŸramış olması ve iÅŸlevsiz hatta deÄŸersiz/gereksiz görülmesi, tekçilik tekeli altında ezilmesi.
Ä°slâm toplumlarında son zamanlarda görülen en büyük ve yürek burkan yaralardan biri de milliyetçilik/ırkçılık ve bunun doÄŸal ya da dolaylı bir sonucu olarak da aşırı ve içi boÅŸ/kof bir hamaset çöplüÄŸüdür. Herhangi bir düÅŸünce/fikir ve bununla birlikte saÄŸlam bir zihni yapı inÅŸa edemeyen toplumlar eninde sonunda bu gibi cahiliyye devri illetlerine teslim olup kendini kaybediyorlar. Bu durumun en büyük sebebi toplumlarımızın Ä°slâm’dan ve onun ilmî yapısı üzerinde inÅŸa edilen köklü medeniyetin varlığından bihaber ve bir hayli ırak olmasıdır. Bugün eÄŸer Ä°slâm toplumları bundan yani kendinden/öz deÄŸerlerinden haberdar olsaydı küresel ÅŸer hegemonyasının varlığından ve onun ÅŸedid baskısından da haberdar olacaklardı. Bu duruma karşı bilinçli ve temkinli bir irade gösterebilecek gücü kendinde bulabilecekti. Ancak ne yazık ki realite hiç de oralı deÄŸil, çünkü Müslüman kitle kendinde deÄŸil. SaÄŸlam bir “kendiliÄŸi” yok. Tıpkı narkozlu bir hastayı/hastalığı andırıyor. Bu haliyle neresinin aÄŸrıdığını bile hissetmiyor. “His” melâikelerini kaybetmiÅŸ durumda. Bu durum kendine Müslüman diyen, kendini bu kimlikle müsemma eyleyen bir toplum için kesinkes kabul edilemez/edilmemeli.
Hayatın her alanında varoluÅŸsal/özsel/hayati kararlar ve tercihlerden ırak, ne yazık ki salt bireysel menfaatler çerçevesinde konjonktürel tercihler yapan bir kitlenin derin ve büyük adımlar atması elbette ki beklenemez. Büyük bir kayıtsızlık ve konformizm içinde, tam bir “Oblomovluk” bilinçaltıyla davranan topluluklar büyük ve devrimsel edimler sergileyemez. Büyük ve ilkeli gayeler peÅŸinde koÅŸmayan ve bunlar adına anlamlı mücadelelere giriÅŸmeyen, korkak ve sinik bir topluluk ne kendine ne dünyaya ahlâkî ve ilkeli gür ve hür bir sesle seslenemez. Bu tam bir imkânsızlık halidir, tıkanıklıktır, infial halidir.
Öncelikle ÅŸu hususu kabul edelim. Bizler, Ä°slâm dünyası toplumları olarak derin bir zihinsel yapıdan, felsefeden yoksunuz. Bu yoksunluk ve hatta entellektüel yoksulluk durumu bizlere, küresel hegemonya karşısında direnç ÅŸansı bile tanımıyor, tutunamıyor, düÅŸüp kalıyoruz. Batı’nın bu saldırıları karşısında nutkumuz tutulmuÅŸ haldeyiz, cevapsız sorular üst üste binmiÅŸ durumda. Oysa ki bizler bunun farkında olabilsek, üzerimizdeki ÅŸu ölü toprağını bir atıverip kendimize gelsek, inanıyoruz ki bu acı halde olmayacağız. Bugün Ä°slâmî düÅŸünce alanı tamamen sekülarizmin/liberalizmin iÅŸgali altında. Kabullerimiz, iÅŸgalci düÅŸüncenin meÅŸruiyet filtresinden/iÅŸgal hattından öteye geçemiyor. Maalesef onların kabulleri haricinde hiçbir ÅŸeye yaÅŸam hakkı/meÅŸruiyet zemini tanınmıyor, anında aforoz ediliyorsunuz. Ontolojik bir yok olma, yokluÄŸa/kuraklığa terk edilme halini ne yazık ki hep birlikte müÅŸahede edebiliyoruz, bu çok acı!
Herhangi bir alanda farkındalık sahibi deÄŸiliz, kendimizin bile! Kendimizin farkında olamadığımızdan basit ve ahlâkî temeli çürük millî/ırkî hamasetlere/popülizmlere ve hatta yer yer romantizmlere esir oluyor, bu acımasız ve amaçsız bumerang içinde öÄŸütülüp gidiyoruz, boÅŸu boÅŸuna. Ä°slâm dünyası neredeyse topyekûn olarak ideolojikleÅŸmiÅŸ/kafataslaÅŸmış/katafalklaÅŸmış durumda. CoÄŸrafyamızda birçok batıl adına insanlar katlediliyor, seyrediyoruz ve hatta bu halimizle bu duruma ortak bile olabiliyoruz denilebilir. Katliam sadece bununla sınırlı deÄŸil. Hakk, adalet, ahlak, hukuk, basiret, liyakat, tevazu, saygı, sevgi, hoÅŸgürü, ehliyet, vs. bilimum öz deÄŸerler ayaklar altına alınıyor. Kötüsü bu birçoÄŸumuzun umrunda deÄŸil, bizi enterese bile etmiyor. Hatta buna itiraz edenlerin çoÄŸu da bu durumun yanlışlığına deÄŸil kendilerinin neden bunu yapamadığına itiraz ediyor. Tam bir patolojik vaka hali, korkunç bir durum.
Bugün bizler Ä°slâm dünyası toplumları olarak bu uyku/uyuÅŸukluk durumundan uyanmalı ve kendimize gelmeliyiz. Anlamlı ve kavi bir benlik/kendilik inÅŸa edebilmeliyiz. Bu hayati ve ahlâkî iradeyi kendimizde bulabilmeli ve bize deyim yerindeyse sarhoÅŸluk vadeden dünyevî uyuÅŸturuculardan/morfinlerden/afyonlardan bilhassa uzak durmalıyız. Sırf hoÅŸumuza gidiyor diye yalanlara aşık olmamalı ya da acıdır, acıtır diye doÄŸrulara sağır olmamalıyız. Bilmeliyiz ki bizi acıtacak doÄŸrular/gerçekler bizi sevindirecek/hoÅŸumuza gidecek yalanlardan daha deÄŸerli ve güzidedir. Bize yalan söyleyenler bizim varlığımıza kastediyorlar ve ÅŸurası gerçektir ki yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanacaktır. Bununla birlikte gerçeklerin de er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Bu nedenle her zaman gerçekçi olmalı ve hayatımızın her alanında da bu durumu ÅŸiar edinmeliyiz. Yarınlar; gerçeÄŸin farkında olanların, gerçeÄŸi hep birlikte inÅŸa eden ve sımsıkı ayakta tutanlarındır…
Kaynak: nida Dergisi / Åžubat 2020
Henüz yorum yapılmamış.