Yaşar Değirmenci'nin kaleminden: Tekfir ve taassup batağına düşmemek
Follow @dusuncemektebi2
İslâm; tevhid, tevbeye dayanan bir dindir. Bütün iman edenleri bu iman etrafında bir ve beraber olmaya davet eder. İhtilaf, çekişme ve bölünme dinimizce hoş karşılanmaz. İlmi ve entelektüel seviyede farklı anlayışlara sahip olmak ise dinimizce yasaklanmamış, aksine düşünen, üreten, aklını iyilik yönünde kullanan insan daima takdir edilmiştir. Dinimizin çizdiği sınırları aşmayan, esas (temel) değerleri inkâr etmeyen görüş ve düşünceler, bir zenginlik ve çeşitlilik olarak görülür.
Kitap ve Sünnet’in ruhuna uygun çerçevede dile getirilen bu görüÅŸler, aynı zamanda dini düÅŸüncenin her asra hitap eden, her hal ve ÅŸartta yaÅŸanan bir dinimiz olduÄŸunu, çaÄŸa hitap deÄŸil, çaÄŸlar ötesine de mesajını verdiÄŸini unutmayalım.
Ä°nsan hayatında aşırılığın en bariz (belirgin) hallerinden birisi de taassuptur. Bilerek veya bilmeyerek hayat tarzına giren taassup; bir ÅŸeye körü körüne baÄŸlanma ve onun dışındaki her ÅŸeyi reddetme durumudur. Sorgulamadan, yargılamadan bir ÅŸeye baÄŸlanmak, doÄŸru ve yanlış olduÄŸunu araÅŸtırmadan baÄŸlılığını sürdürmektir. Yapılanları; Allah ve Resulünün ölçülerine vurarak deÄŸerlendirmemek, uyup uymadığını düÅŸünmeden denileni yapmaktır. Peygamberimizin: “Dinde aşırılıktan sakının! Zira dinde aşırılığa kaçmak, sizden öncekileri helak etti” hadis-i ÅŸerifini de hatırımızdan çıkarmayalım.
Taassup, baÄŸnazlık, fanatizm gibi kelimeler yerine kendi düÅŸünce yapımızdaki kelimeyi unutuyoruz. O da ‘asabiyet’ kelimesi. Peki nedir asabiyet?
Asabiyet, bir insanın haksız da olsa kendi kabilesine yardımcı olması, yanlış da olsa aÅŸiretinin yanında yer almasıdır. ‘DoÄŸru kimden gelirse gelsin kabul, yanlış kimden gelirse gelsin red’ ilkesini yerine getirmeyip; kendi adamının her yaptığını doÄŸru/yanlışsız, onun dışındakilerin doÄŸrularını kabul etmeme saplantısına düÅŸülmüÅŸtür. Peygamberimiz: “Asabiyet davası uÄŸruna savaÅŸan bizden deÄŸildir. Asabiyet (taassup) davası uÄŸruna ölen bizden deÄŸildir” buyurarak bu kör bakışı reddetmiÅŸtir. Kimi zaman haksızlığa taraftar olmayı, zulme ve zalime alkış tutmayı, beraberinde getirir. Ä°çinde bulunduÄŸu yanlışları gaye haline getirince de ‘hedefe ulaÅŸmakta her yol mübahtır’a götürür, fetvayı da dininden deÄŸil, nefsinden almaya baÅŸlar. Yalan, iftira, suizan, iç ve dış düÅŸmanlarla ittifak, millet/ümmet/insanlık unutulur, din, devlet ve vatan düÅŸmanlarıyla beraber hareket etme baÅŸlar. Karşısındaki anlayışları hor gören, farklı düÅŸüncelere karşı tahammülsüzlüÄŸe dönüÅŸür.
Böylesine sığ, dar bir bakışla kendilerinin dışındakilerin, güçlü delillere sahip olması (edilleyi ÅŸeriyye olsa da) bile bir mana taşımaz. Farklı mezheb, meÅŸrep ve siyasi görüÅŸe sahip olmak; karşı çıkılmak, reddedilmek, kabullenmemek için yeterli olmaktadır. Bu hal; hakkın ve hakikatin peÅŸinden koÅŸmayı prensip edinen Müslümanca bir tavırdan ziyade hakikati kendi tekeline alan, mutlak anlamda hakikatin yalnızca Allah’a ait olduÄŸu ilkesini göz ardı eden bir davranış modelidir. Bu zihin yapısında, tenkite, muhasebeye, fikre yer yoktur. Sadece Allah ve Resulüne yapılması gereken ‘mutlak itaat’ bu yapının yetiÅŸme tarzına yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Müsamahanın/hoÅŸgörünün yerini ÅŸiddet, birlik ve beraberliÄŸin yerini ise dışlayıcılık almıştır. Ä°stiÅŸarenin, fikir teatisinde bulunmanın yerini de her bir tarafın diÄŸerini maÄŸlup etme (yenme) almıştır.
Dinin sâbitelerini ilgilendirmeyen, deÄŸiÅŸken olarak yoruma ve içtihada açık görülen hususlarda ise farklılıklar yaÅŸanması doÄŸaldır. Bu farklılıklar, çeÅŸitlilikler üzerinden Müslümanları ötekileÅŸtirme, reddetme, tekfir etme, dinin ruhuna uymaz.
Ehli sünnet âlimleri, ‘ehli kıbleden olan birinin tekfir edilemeyeceÄŸini’ yani namazla yönünü kıbleye dönen bir Müslüman’a kâfir denilemeyeceÄŸi beyan edilmiÅŸtir. Muhaliflerine de yalnızca hatalı olduklarını söylemiÅŸ ve tekfirden uzak durmuÅŸlardır.
Bugün bazı Ä°slâm ülkelerinde ortaya çıkan ve yayılan tekfir hareketlerinin dini deÄŸil, büyük ölçüde siyasi olduÄŸu dikkatlerden kaçmamalıdır. Mezhebin, meÅŸrebin, ırkın, rengin, dilin ve kültürün farklılığı (tarikatın, cemaatin, vakfın, derneÄŸin, siyasetin, vs.) Müslümanları birbirinden uzaklaÅŸtırmamalı, aksine bütün farklılıkları yaratan yüce Allah’ın kudreti, azameti önünde buluÅŸturmalıdır.
Müellif: YaÅŸar DeÄŸirmenci / Yeniakit
Henüz yorum yapılmamış.